12 Eylül’ün sözlü tarihi
Eylem ve Özlem Delikanlı’nın "Hiçbir Şey Aynı Olmayacak" kitabı Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. "Hiçbir Şey Aynı Olmayacak", 12 Eylül 1980 Darbesi’nde ülkeyi terk etmek zorunda kalan siyasi mültecilerin yaşam öyküleriyle şekillenerek hiçbir şeyin geçmişte kalmadığını ve 12 Eylül döneminin üzerinin örtülemeyeceğini gösteriyor.
Tolga Aras
Resmî tarihte göçe zorlamanın asıl nedenleri, siyasi sığınmacılığın sebepleri ve devletin işlediği suçlar yazmaz. Sadece düşman bellenenlerin “kusurları” ve “kabahatleri”, düzene karşı çıktığı için nasıl “terörist” ilan edildiği ve hangi “haklı” gerekçelerle cezalandırıldığı yer alır o sayfalarda. Tabii bir de “müesses nizam”ın sürmesi için alınan tedbirler… Sözlü tarih ise bunlar dışında kalan hakikatleri kapsar; yalanı gerçek diye yutturmak için hangi dolambaçlı yollara sapıldığı, bu eylemden kimin nasıl zarar görüp kimlerin kazançlı çıktığı ve insanların bir ömür hangi yaftalarla dolaşmak zorunda bırakıldığı…
“Kardeş kavgasını bitirmek”, “terörü sonlandırmak”, “huzur ve güven ortamı tesis etmek” gibi gerekçelere dayandırılan, aslında 24 Ocak kararlarını tavizsiz uygulayacak ve her demokratik girişimi ezip geçecek bir baskı ortamı oluşturma amacıyla düzenlenen 12 Eylül darbesi, binlerce siyasi mülteci yarattı ve döneme dair bir sözlü tarih oluşturdu.
Eylem ve Özlem Delikanlı’nın yayına hazırladığı Hiçbir Şey Aynı Olmayacak isimli kitapta, darbe döneminde Almanya, ABD, Belçika, Danimarka, Fransa, Hollanda, İsveç ve İsviçre’ye gidenlerin anlattıkları yer alıyor. Bunlar, her şeyi geride bırakan, daha doğrusu bırakmaya zorlanan ve Türkiye’de ayrı yurt dışında ayrı travma yaşayanları hatırlatıyor bir kez daha. Dolayısıyla kitap, belleklerdeki tozu silerken gerçeklerin can sıkan tarafına yoğunlaşıyor.
KALMA VE GİTME ARASINDAKİ GERİLİM
Hiçbir Şey Aynı Olmayacak, tıpkı Keşke Bir Öpüp Koklasaydım gibi 12 Eylül darbesine ilişkin bir hafıza çalışması. 12 Eylül’den sonra Türkiye’yi terk edip siyasi mülteci konumuna gelenlerle görüşen Eylem ve Özlem Delikanlı, yakın tarihin bitmek bilmeyen travmasına dair kapsamlı bir araştırmaya imza atmış. Aslında araştırmadan öte hatırlama, hatırlatma ve deneyimleri aktarma çalışması bu.
Yaşanmış hikâyelerin ve yakın tarihin ağırlığını buluşturan kitap, başlığıyla bile çok şey anlatıyor: Bugün klişe hâline getirilen başlıktaki ifade, 12 Eylül sonrasında yaşananlar göz önüne alındığında asla bitmeyen bir acıya ve atlatılması zor bunalımlara denk geliyor. Eylem ve Özlem Delikanlı, söz konusu acının ve bunalımın taraflarıyla görüşerek darbeyle gerçek bir yüzleşmeye kapı aralıyor.
Eylem Delikanlı, kitapta yer alan anıların neden önemli olduğunu şöyle açıklamış: “Her bireyin izlediği yolun, o yolları kat ederken aldığı kararların, tecrübe ettiği yeni yaşamların ve bugün durdukları yerden geçmişe bakışın neden toptancı analizlere kurban edilemeyeceğinin de ipuçlarını gösteriyor bu hikâyeler. Gitmekle kalmanın gerilimi içinde kendini yolda bulmuşların hayat muhasebesi belki de.”
12 Eylül’e dair “Türkiye’de her şeyi sıfırlayan, tarihi baştan yazan darbe” nitelemesinin ne kadar doğru olduğunu kanıtlıyor görüşülen her isim: Aklı Türkiye’de, kendisi yurt dışında olan bu kişiler, politik yelpazenin farklı noktalarında duruyor belki ama 1980 sonrası yaşadıklarında ortaklıklar bulunuyor.
Farklı yollardan giderek çeşitli ülkelere dağılan ve her birinin kendine has sorunları bulunan anlatıcıların öykülerinin kesiştiği sokakta ise geçmişle ve kendilerini Türkiye’den koparan sürecin muhataplarıyla hesaplaşma yer alıyor.
Eylem Delikanlı’nın art arda sıraladığı sorular, söz konusu yüzleşmenin ve hesaplaşmanın, bugünden geriye bakınca hangi noktada durduğunu gösteriyor: “Hukuki mekanizmaların çalışmadığı hatta lağvedildiği bir siyasal rejim içerisinde faşizmi anlatmak, geçmişten hesap sormak ve bunu sorunsallaştırmak hâlâ mümkün müdür? Bunun pratikteki karşılığı nedir? Yaşananlar karşısında tecrübe edilen öfke ve kızgınlık, adalet duygusunu tesis etmede işlevsel olabilir mi?”
'MÜZMİN TRAVMATİK ŞİDDET'
Anlatıcıların kimi öfkeli kimi hâlâ ilk günkü gibi şaşkın kimi de hayatını baştan kurmanın yorgunluğuyla boğuşuyor. Ancak hiç değişmeyen ve canlı kalan tek şey, yüzleşme ve âdil bir adalet isteği. Bu çaba, militarist baskıyla şekillenen 12 Eylül zihniyetine karşı direnişle harlanan, mücadele ve örgütlenmeyle ayakta durmaya çalışan insanların öyküleriyle buluşturuyor bizi. Başka bir deyişle kitaptaki her hikâye, hiçbir şeyin geçmişte kalmadığını ve 12 Eylül döneminin üzerinin örtülemeyeceğini gösteriyor. Çünkü gitme zorunluluğu ile yeni bir hayat kurmanın yarattığı iki boşluk hâlâ taze. O boşlukların çerçevesini Özlem Delikanlı çiziyor: “Etkilediği insan sayısı, dönem boyunca ve sonrasında yarattığı baskı ve şiddet sebebiyle 12 Eylül darbesi, dünya üzerindeki benzerleri arasında en yıkıcı etkiye sahip olanlardan bir tanesi. Sarmal yapısı nedeniyle sadece muhalif politik öznenin kendisini değil, ailesiyle beraber çevresini de ciddi şekilde etkilemiş ve pek çok hayatın yönünü ve şeklini belirlemiş bir darbe. Aradan geçen otuz sekiz yıla rağmen, acımasızlığına maruz kalmış insanların üstünde ruhsal ve hatta fiziksel tahribatlarını görmeye devam ettiğimiz bir şiddet. Yaşadıklarını anlatanları bugün bile ‘ağlatmayı başarmış’ bir travma. Bu müzmin travmatik şiddeti sebebiyle de 12 Eylül’le olan derdimiz son bulmuyor.”
Eylem Delikanlı’nın bahsettiği dert, her hikâyede farklı biçimde ortaya çıkıyor: İşkence, hapishaneye atılış ve oradan kaçış, yurda giriş yasağı nedeniyle gidilemeyen baba cenazesi, hiç tanınmayan bir kültüre uyum sağlama sıkıntısı, yıllarca emek verilen mesleği yapamama, ülkesini tanıyamadan büyüyen çocuklar ve herkesin gölge gibi peşindeki “keşke”ler…
Eski ve yeni hayatlar arasındaki uçurumları gösteren anlatılar, 12 Eylül’ün bugünlere ve geleceğe bıraktığı mirası ortaya koyuyor âdeta. Bunların en önemlilerinden biri, anlatıcıların yaşamına belirgin biçimde hâkim olan yabancılık hissi ve yabancılaşma. Bir başkası ise Türkiye’ye dönme arzusu ile dönememenin yarattığı sancı. Diğer taraftan, insanları bu duruma düşüren şartlara karşı duyulan öfke ve o öfkenin bir yaşama uğraşına evrilmesi.
Hiçbir Şey Aynı Olmayacak’taki hikâyelerde mücadele, öfke ve umut ön planda: Türkiye’den ayrılmak zorunda kalanların öyküleri, siyasi mülteciliğin ne olduğunu, bu süreçte yaşanan güçlükleri, memlekete dönme umudunu ve dönememenin getirdiği zorlukları hatıralarla harmanlıyor. Böylece bir kez daha sözlü tarihin gücüyle yüzleşiyoruz.