Demiryolcu sahaf oldu: Gençlik hayalimdi
Uzun yıllar devlet demiryollarında çalışan, sendikacı İshak Kocabıyık emekliliğinin ardından yaşadığı evi sahafa dönüştürdü. Bestekar Sokak’ta bulunan sahafın “gençlik hayali” olduğunu anlatan Kocabıyık, biriktirdiği bazı kaynakları araştırmacıların ücretsiz erişimine açacağını söyledi. “Biriktirme bir emek ve inat demek aynı zamanda” diyen Kocabıyık, ‘Emek ve İnat Hatırası’ ödülleri vermeye başladı.
ANKARA - TCDD’de uzun yıllar uzman olarak çalışan, Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası’nda da (BTS) yöneticilik yapan İshak Kocabıyık emekliliğinin ardından Bestekar Sokak’ta bulunan evini sahafa dönüştürdü. Mülkiye’de öğrenim gördüğü yıllarda polisiye merakıyla başladığı kitap toplama tutkusuyla bugüne dek 20 bin kitap biriktiren Kocabıyık, “Emekli olunca yapmak istediğim, gençlik hayalimdi” dediği sahafına 'Pusula' adını verdi.
FAKİR BAYKURT VE KEMAL TAHİR’İ ÜCRETSİZ ERİŞİME AÇACAK
Fakir Baykurt’un ve Kemal Tahir’in tüm eserlerine farklı baskılarıyla birlikte sahip olan Kocabıyık, iki yazarın yanı sıra işçi sınıfı mücadelesine dair kaynakları da yakın dönemde ücretsiz araştırmacıların erişimine açacağını söyledi. 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nda yaralanan Kocabıyık, kitapları toplamasından evini sahafa dönüştürme sürecine dair sorularımıza şu yanıtları verdi:
20 bine yakın kitabınız olduğunu söylediniz. Kitapları toplama süreci nasıl gelişti? Birçoğu gençlik yıllarınızdan bugüne taşınmış.
Kitap okumaya meraklıydım. Bir kütüphanem vardı ama sahaf oluşturacak kadar değildi. Daha sonra Agatha Christie, Sherlock Holmes, Arsen Lüpen ve James Bond kitaplarına merak saldım. Baktım ki bu polisiyeler diğer okuduğum kitaplardan farklı olarak bir seriyi ifade ediyor. Örneğin Başak Yayınları’nın dedektiflik macera serisi diye yüze yakın serisi var. Bunları biriktirmeye başladım ve biriktirdikçe işin içerisine daha çok girdim. Dedektif polisiye kitaplarından sonra Georges Simenon’u, Osman Aysu, Suphi Varım gibi isimleri keşfettim ve onların tadına varıp biriktirmeye devam ettim.
‘BİRİKTİRME, YER SORUNUNU DA GETİRİYOR’
Biriken kitapları sahaf açarak satma fikri nasıl gelişti? Evinizi kapatıp okurlara açma fikri oldukça farklı.
Biriktirme yer sorununu da beraberinde getiriyor. Odanın bir köşesiyle başlayıp seni evden kovacak şekle geliyor. Bu kitapların pek çoğunu sahaflardan almıştım. Oralara gide gele sahaf fikri kafamda oluşmuştu. Sahafların hâlâ ayrı bir özelliği ve havası var. Zincir bir kitap evine girmekle sahafa girmek arasında fark var yani. “Bir yaşam biçimi haline getirebilir miyim?” diye düşünürken hayata geçti. Tabii ki para kazanmak istiyorum ama o ikinci hatta üçüncü planda. İnsanların buraya gelmesini, kitaplar aracılığıyla yeni hayatları tanımayı istiyorum. Sahaflık ikinci el kitap satma diye tanımlanıyor ama bir anlamda biriktirme. Biriktirdiklerinizi paylaşabilirseniz de güzel oluyor. 10 Ekim Katliamı’na dair ve demiryollarına ilişkin kaynaklar biriktiriyorum.
‘10 EKİM KİTAPLARI GEREKTİĞİ KADAR BİLİNMEDİ’
10 Ekim Katliamı’nın yaralananlar arasındasınız. Bu biriktirme sürecinde 10 Ekim’e dair neler var?
10 Ekim ile ilgili pek çok yerde yazıldı, çizildi. Kitaplar çıktı. Bu kitaplar gerektiği kadar bilinmedi ve tanınmadı. Oysa önemli kitaplar. Suruç, Diyarbakır Katliamları’na ilişkin de yazılı materyal oluşmaya başladı. Aynı zamanda 10 Ekim’in görsel tarafını da biriktirmeye başladım. Her anmanın fotoğrafını biriktiriyorum ve her karenin başlı başına bir hikâye olduğunu düşünüyorum. En önde oturan çocuk (10 Ekim Anması’nın olduğu fotoğrafı işaret ediyor) sendikamızın avukatı Uygar’ın (Coşgun) çocuğuydu. Geliyor babasının fotoğrafını okşuyor her buluşmada. Bunun gibi fotoğraflarda pek çok hikâye var. Demiryollarına ilişkin de ulaşımda kullanılan her bir parça ve kültürüne ilişkin yazılı kaynakları biriktiriyorum. Biriktirme bir emek ve inat demek aynı zamanda.
Bu süreçte bir de ödül töreni organize ettiniz. ‘Emek ve İnat Hatırası’ nasıl doğdu?
Türkiye’de emek çok çabuk heba oluyor ve değeri bilinmiyor. Çok önemli çalışmalar var ve kıymet bilinmiyor. Ödülü iki isme verdik. Birincisi Dersim Yayınları’nın sahibi Şükran Yılmaz. Çok önemli kitaplar bastı ama ne yazık ki piyasanın acımasızlığına yenildi. Bir ödül de Şehir Dergisi’ne verdik. Bu dergi Zonguldak Devrek’te çıkıyor. 1942 yılında kaybettiğimiz şair Rüştü Onur’un hayali olan dergiyi İbrahim Tığ adlı arkadaşımız 16 yıldır çıkarıyor. Böyle bir hatırlanmaya ve değer bilinmeye dair ödülü de sürekli kılmaya çalışacağız. Aynı zamanda atlamadan çevremdeki hemen herkesin sahafta emeği var. Raflarını bir arkadaşım yaptı, boyasını başka bir arkadaşım üstlendi. Kitap getiren çok insan var. Annem, kardeşim, oğlum, demiryolcu arkadaşlarım ve 10 Ekim ailesinin her bir köşede katkısı var. Biraz da onların yeri olsun istedim.
‘KARŞI GECE KİTABINI ÖLDÜRSELER SATMAM’
Kitapların birçoğunu gençlik yıllarından bu yana biriktirdiğinizi söylediniz. Yaşam bir yolculuksa hepsi de size eşlik eden yol arkadaşları. “Vazgeçemem” dediğiniz ve satmaktan kaçındığınız kitaplar var mı?
Tuhaf bir duygu. Çok ayrı koyduğum kitaplar var ve onları satamam. Mesela Mithat Cemal Kuntay’ın “Üç İstanbul” adlı kitabı. 1975’te Sander Yayınları’ndan basılmış bir nüshası elimde. Bir de Nahid Sırrı Örik’in “Sultan Hamid Düşerken” kitabı. Bunların ikisini yıllardır hep taşıdım. Başka “Üç İstanbul” satmadım mı sattım. Ama gidip başka bir yerden aldım ve sattım. Behçet Aysan’ın “Karşı Gece” kitabını mesela öldürseler vermem.
Satmaya, elden çıkarmaya kıyamayacağım kitaplardan biri de İlhan Çomak'ın "Geldim Sana" kitabıdır. İlhan Çomak 25 senedir mahpus ve AYM kararı gereği tahliye edilmesi gerekirken edilmiyor. Büyük bir haksızlığa maruz kalıyor. Çok güçlü şiirleri var. Bu sene hem, "Arkadaş Zekai Özger Ödülü" hem de "Sennur Sezer Emek ve Direniş Ödülü" aldı. Bu seneki Diyarbakır Kitap Fuarı’nda İlhan'ın kitabını Diyarbakırlı yazarlar Vecdi Erbay, Şeyhmus Diken, Nurcan Baysal ve İlhami Sidar imzaladılar. Sevgili arkadaşım Şeyhmus sağ olsun benim için bütün yazarlara, "Geldim Sana" kitabını imzalattı ve gönderdi. Şimdi İlhan'ın bir an önce çıkmasını istiyor ve bekliyoruz. Çünkü kitabı şairine, İlhan'a da imzalatacağım.
Sahaflar genellikle kitaplarına çok değer verirler. Herkese göstermezler örneğin. Bazıları okuru seçerler. Sizin de öyle alışkanlıklarınız var mı?
Benim öyle bir huyum yok ama anlayabiliyorum. Kendim de o süreçten geçtiğim için anlayabiliyorum. Saklama duygusu git gide herkesten sakınmaya da dönüşebiliyor. Bir sahaf vardı örneğin, dükkanına gittim. Ben tam dokunmaya çalışırken “Sakın, dokunma” dedi. Dokunmak bile bazen insanı garip etkileyebiliyor. (Gülüyor)
Elinizdeki kaynakları ücretsiz olarak araştırmacıların kullanımına da açacak mısınız?
Ben de kendim için ayrı kitaplık oluşturuyorum. Bu kitaplıkta demiryolları çalışanlarının mücadelesi, Türkiye’deki sınıf hareketiyle ilgili kitapları biriktiriyorum ve ayırıyorum. Onları da her yıl katalog olarak yayınlayacağım. Araştırmacılardan kullanmak isteyenler olursa ücretsiz onlara açmak istiyorum. Bir de Fakir Baykurt’un ve Kemal Tahir’in bütün kitaplarını, hangi baskısı olursa olsun herkesin erişimine açmayı düşünüyorum. Buraya gelenler o kitaplardan yararlanabilecekler.