Baudelaire, Poe, Whitman: İz bırakan ‘yabancı’ şairler
Modern Türkçe şiiri etkilemiş ‘yabancı şairleri’ öncelikle kendi dillerinde “modern şiirin, modern dönem şiirinin” içinde olmalarını dikkate alarak, modern Türkçe şiirde “çeviri şiir turu” da diyebileceğimiz bir “göz atma” yazısı hazırladık. Bu yazıda Edgar Allan Poe, Walt Whitman ve Charles Baudelaire'i ve çevrilmiş şiirlerinden örneklerle açıklayacağız.
Çevrildikten sonra, bazı şiirler şairleriyle birlikte modern Türkçe şiirin parçası olmuşlardır. Hatta zamanla söz konusu şairlerin kimi tek tek şiirleriyle, kimi toplu yapıtlarıyla modern Türkçe şiirin yapı taşları haline gelmişlerdir de diyebiliriz. Kısaca söylersek modern Türkçe şiir biraz da onların varlığıyla modern Türkçe şiirdir. Çünkü modern Türkçe şiirin hem kuruluşunda, hem gelişmesinde çok önemli etkileri görülür. Başka bir deyişle onlar, modern Türkçe şiirde hem yerleri, hem varlıkları olan ‘yerleşik’ ‘yabancı’ şairlerdir. Şiirleri yalnızca kendi dillerinin örneklerini vermez. Dünya şiirinin etik ve estetik değerlerini de yansıtır. Günümüzde şiirin, hâlâ onların belirlediği poetik dairenin içinde sürdüğünü de ekleyelim.
Elbette unutmamak gerekir; bu çeviri şiirlerin unutulmaz oluşunda şairlerinin dünya şiirindeki “büyüklüklerinin” yanı sıra çevirmenlerinin, özellikle çevirmen şairlerin de çok değerli emekleri vardır. Yazımızda belirlediğimiz bu şairlerle ilgili kısa bilgiler verirken onların modern Türkçe şiirde “çok sevilen”, “meşhur olmuş” çeviri şiirlerini de anımsatalım istiyoruz. Bir anlamda modern Türkçe şiirde “çeviri şiir turu” da diyebileceğimiz bir “göz atma” yazısı bu.
Modern Türkçe şiiri etkilemiş ‘yabancı şairleri’ belirlerken öncelikle kendi dillerinde de “modern şiirin, modern dönem şiirinin” içinde olmalarını dikkate aldık. Yoksa geleneksel şiiri olduğu kadar hiç kuşkusuz modern Türkçe şiiri de etkilemiş Homeros’u, Ömer Hayyam’ı ya da Shakespeare’i ve daha birçok büyük şairi “atlamak” mümkün mü?
Yazımızın tamamında Edgar Allan Poe (1809), Walt Whitman (1819), Charles Baudelaire (1821), Paul Verlain ( 1844), Arthur Rimbaud ( 1854), Kostantin Kavafis (1863), Rainer Maria Rilke (1875), Anna Ahmetova (1889), Vladimir Mayakovski (1893), Sergey Yesenin (1895), Paul Éluard (1895), Louis Aragon (1897), Federico García Lorca (1898), Pablo Neruda (1904), René Char (1907), Yannis Ritsos (1909), Andrey Andreyeviç Voznesenski (1933) ve Furuğ Ferruhzad (1934) değineceğimiz şairler olacak. Başlıkta “modern Türkçe şiirde iz bırakan yabancı şairler” dedik, ama onlar için “modern Türkçe şiirin yerleşik yabancı şairleri” de diyebiliriz.
Bu bölümde üç şair ve çevrilmiş şiirlerini konu ediniyoruz. O isimler Edgar Allan Poe, Walt Whitman ve Charles Baudelaire. Şairlerin doğum tarihlerine göre bir sıra izleyeceğimizi de belirtelim. Buna göre ilk şairimiz Edgar Allan Poe oluyor.
Poe, yazdığı kısa öykülerle ve özellikle “korku edebiyatı”nın kurucu, öncü ismi olarak da tanıyor. Edgar Allan Poe denilince modern Türkçe şiirde akla “Annebell Lee” şiiri gelir. Elbette onunla birlikte akla gelen bir isim daha vardır. Modern Türkçe şiirin kuruluşunda ve gelişmesinde büyük katkıları olan bir şairdir. Bilenler anımsadı elbette. Bilemeyenler için söyleyelim: Melih Cevdet Anday, Edgar Allan Poe’nun “Annebell Lee” şiirini Türkçeye çevirmiştir. “Annabell Lee” okunurken çeviri olduğu unutulur adeta. Öyle ki Anday’ın adıyla özdeşleşmiş şiirlerden olmuştur zamanla.
“Annabell Lee” tamamını alıntılayamayacağımız kadar uzun bir şiir. Tamamının okunmasını önererek şiirin başından bir bölüm aktarıyoruz:
Senelerce, senelerce önceydi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
İsmi Annabell Lee,
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni.
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil, karasevdalıydık
Ben ve Annabell Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırlardı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgârından bir bulutun
Güzelim Annabell Lee,
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni,
Mezarı oradadır şimdi,
O deniz ülkesinde.
Sırada Edgar Allan Poe’dan on yıl sonra doğmuş bir başka Amerikalı şair Walt Whitman var. Whitman’ın ilk kitabı 1855’te yayımlanır. Şair daha sonra yazdığı şiirleri de Çimen Yaprakları adıyla yayımlanan ilk kitabının adı altında toplar. Yani bir bakıma Whitman, tek bir şiir yazar: Çimen Yaprakları. Orada da tek insanın şarkısını söyler. O şarkıda insan sevgisi vardır. Dostluk vardır. Barış, eşitlik ve özgürlük isteği, inancı vardır. Şairin sesi kadın erkek eşitliğinden yana, köleliğe karşı ve inandığı dava için yükselmiştir. Amerikalının günlük konuşma diliyle yazdığı şiirler başlangıçta ağır eleştirilerle karşılaşmıştır. “Marangoz olan Whitman’ın şiirden bir domuzun matematikten anladığı kadar anladığı” söylenmiştir. Ancak onun modern şiirin öncülerinden olduğu gerçeğini zamanında karşılaştığı eleştiriler değiştirememiştir.
Modern Türkçe şiirde özellikle İkinci Yeni ve sonraki dönemlerde etkisi görülür. Şiirleri Memet Fuat tarafından Çimen Yaprakları adıyla Türkçeleştirilmiştir. Memet Fuat, Whitman’ın şairliği ve şiirleriyle ilgili düşüncelerini şöyle ifade ediyor: “Whitman’ın şairliği dizelerinin çekilişinde, sözcüklerin yoğruluşunda değil, düşüncelerinde, duygularındadır.”
Whitman’ın anlatacağı şeylerin eski kalıplarla, kurallarla anlatılamayacağının bilincinde olarak kendisine gereken yeni biçimi aramış, denemiş ve uygulamış bir şair olduğunu da belirtmek gerekir. Memet Fuat, onun “ölçüyle uyağı, İngilizce şiirlerde başlıca rol oynayan vurguyu kullanmadığını, yeni bir dize anlayışı ve yeni bir ahenkle yazdığını” belirtir. Memet Fuat’ın deyişiyle ağzından “ben” sözcüğü “biz” anlamında çıkan Walt Whitman’ın şiirlerine tek bir örnekle doymak mümkün değildir. O yüzden Çimen Yaprakları'nın tümünün okunmasını önererek kitabın ilk şiirini paylaşıyoruz:
Tek insanın şarkısını söylüyorum, herkesten ayrı,basit bir insan,
Gene de Demokratik kelimesini, yığınlar kelimesini kullanıyorum.
Tepeden tırnağa bütün vücudun şarkısını söylüyorum,
Ne yalnız yüz, ne de yalnız beyin değerlidir ilham perisi
için, ben vücut bütüniyle çok daha değerlidir diyorum,
Erkeklerin yanı sıra kadınların şarkısını söylüyorum.
Duygu, heyecan, kuvvet yüklü hayatın,
Neşeli, en hür hareketler için, tanrısal
yasalara uyarak yaratılmış,
Yeni İnsan’ın şarkısını söylüyorum.
Amerikalı iki şairle başladık. Modern Türkçe şiirin başlangıcından itibaren en çok Fransalı şairlerden ve Fransızca yazılmış şiirlerden etkilendiği bilinir. Fransızcadan şiirleri hem tek tek hem de toplu olarak çevrilen şairlerin başında Charles Baudelaire gelir. Charles Baudelaire, yalnızca modern Türkçe şiiri değil, modern şiiri dünya çapında etkilemiş bir şairdir. Bu şiirin öncüsü olmuş birkaç isimden biridir, onların da arasında ilk sırada yer alır. Baudelaire’in şairliğinin ve şiirlerinin önemi üzerinde dururken Türkçede başvurulacak iki kaynaktan söz edebiliriz. Bunlardan biri Walter Benjamin’in Pasajlar adıyla yayımlanan kitabında yer alan iki makalesidir. Benjamin, “Charles Baudelaire: Kapitalizmin Yükseliş Çağında Bir Lirik Şair” ve “Baudelaire’de Bazı Motifler Üzerine” başlıklı makalelerinde, Baudelaire’i ve yapıtlarını odak alarak “yeni çağın” (ya da kapitalist çağın) kültürel mantığını, modernizmi çözümler. Aynı zamanda bize bu dönemde ortaya çıkan yepyeni bir şair tipolojisinin, flaneur şairin dünyasını ve koşullarını da anlatır. Flaneurlük yönünden aslında Walt Whitman’la Baudelaire’in birbirine benzediğini görürüz. Ahmet Oktay flaneur kavramının Türkçesini kentteki “düşünürgezer” olarak ifade ediyor. Flaneurlük Türkçe “aylaklık” ya da “modern aylaklık” olarak da tanımlanabilir.
Benjamin’in Baudelaire hakkında yazılarından şairi tanımanın yanı sıra modern şiirin kuruluş sürecini ve onun bu süreçte yeni şiir ya da modern şiir için yaptığı köklü girişimle ilgili de önemli bilgiler ediniriz. Yazarın Baudelaire’le ilgili incelemeleri, yalnızca modern şiire değil, modern hayata, modernite denilen sürece, sürecin düğüm yerlerine, dönemeçlerine, uğraklarına da ışık tutar niteliktedir. Özellikle Benjamin’in makalelerinin bu yönü dikkat çekicidir. Walter Benjamin, Baudelaire’in şiirinde saptadığı iki yönlülüğü şöyle ifade eder: “Baudelaire’in şiiri ezilenlere destek verir. Ama bu arada davalarını olduğu kadar, yanılsamalarını da paylaşır. Devrimin şarkılarına kulak kabartırken idamlar sırasında çalınan trompetlerden yansıyan ‘yüksektekilerin seslerine’ kulak vermeyi de unutmaz.”
Benjamin, bize modernizmin mantığını yansıtması bakımından bir şair olarak Baudelaire’in ve şiirlerinin çok önemli bir kaynak oluşturduğunu da gösterir. Bu yazılarında Benjamin, modern şiirin ortaya çıktığı maddi koşulları ve atmosferi, çizdiği resmi genişleterek, ama aynı ölçüde de ayrıntıyı büyüterek aktarır. Böylece hem Baudelaire’i hem de kapitalizmin kültürel mantığı olarak modernizmi ve işleyişini kavramaya yönelik önemli bir bakış açısı sunar. Walter Benjamin’in söz konusu yazılarının mutlaka okunacak yazılar arasında olduğunu da belirtelim.
Baudelaire’le ilgili önereceğimiz çalışmaların bir diğeriyse Sartre’ın incelemesidir. “Hem yara, hem bıcağım” diyen ve aynı zamanda bir hesaplaşma şairi olarak da niteleyebileceğimiz Baudelaire, Sartre’a göre çileci bir şairdir. Baudelaire’in “Bedenime eziyet edebilirsiniz ama ‘başkalığıma’ edemezsiniz” sözünü yorumlayan Sartre şunları yazar: “Bu açıklamada hem hak arama hem de meydan okuma vardır. Başka biri: Başka olduğu için menzil dışında kalan, daha şimdiden nerdeyse öcü alınmış biri yani. Her şey onu terk edip gittiği için, kendini herkese yeğler. Ama, her şeyden önce bir savunma edimi olan bu yeğleme, bir bakıma, bir çileciliktir de, çünkü bu edim çocuğu kendi katıksız bilinci ile karşı karşıya getirir. Soyutun yiğitçe ve öç alırcasına seçilmesi, umutsuzca ayıklanma, hem bir vazgeçiş, hem de isteyiş olan bu yeğlemenin bir adı var: Gurur. Ne toplumsal ayrılıkların, ne başarının, ne de bilinen bütün üstünlüklerin, kısacası bu dünyadaki hiçbir şeyin beslemediği, tersine mutlak bir oluş, nedensiz önsel bir seçme olarak ortaya çıkan ve başarısızlıkların yıkabileceği, başarının da destekleyebileceği bir düzeyin çok üstünde yer alan stoacı metafizik bir gurur.”
Baudelaire’in, üzerine söylenecek sözün hâlâ bitmediği bir şair olduğunu belirtelim ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın Türkçeye çevirdiği “Balkon” şiirinin ilk üç betiğini okuyalım:
Hatıralar annesi, sevgililer sultanı
Ey beni şad eden yâr, ey tapındığım kadın.
Ocak başında seviştiğimiz o zamanı,
O canım akşamları elbette hatırlarsın.
Hatıralar annesi, sevgililer sultanı.
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!
Ya pembe buğulu akşamlar, balkonda geçen
Başım göğsünde, ne severdin beni o zaman!
Ne söylediysek çoğu ölmeyecek şeylerden!
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Kâinat ne derindir, kalp ne kudretle çarpar!
Üstüne eğilirken ey aşkımın pınarı,
Sanırdım ciğerimde kanının kokusu var.
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Modern şiire öncülük eden Baudelaire’in, sanatın gerek ahlaktan, gerekse yararlılık düşüncesinden ayrılmasını olanaksız gören bir şair olduğunu da belirtmek gerekir. O nedenle “Sanat sanat içindir akımının gülünç kuramı, ahlakı, dahası çoğu kez tutkuyu bile dışladı; bu nedenle de zorunlu olarak kısırlaştı” diye yazar. Bu bölümü şairin, Orhan Veli Kanık’ın Türkçeye çevirdiği “Yoksulların Ölümü” şiirini okuyarak bitirelim:
Ölüm, avutan da -ne çare ki- yaşatan da;
Hayatın sonu; yine de tek ümit, tek güven;
Bizi bir iksir gibi kavrayan, sarhoş eden;
Karda kışta, boralar, tipiler arasında.
Akşamlara kadar didinmek gücünü veren;
Parıldayan tek ışık, kapkaranlık dünyada;
Dört kitabın yazdığı o koskocaman handa
Mümkün artık doyup, dinlenip uyuyabilmen.
Sihirli parmaklarla, üstüne titreyerek,
Uykuların en güzelini getiren melek;
Yoksulun, çıplağın yatağını yapan eller.
Tılsımlı ambar; tanrıların şerefi, şanı;
Yoksulun dağarcığı ve en eski vatanı;
Bilinmedik göklere açılan tâk-ı zafer.