Survivor'ın ötesindeki Dominik'e kulak ver!
Junot Díaz’ın yazdığı Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı isimli roman da Oscar ve ailesinin hikâyesi üstünden, Trujillo’nun baskısı altındaki Dominik Cumhuriyeti’nin yakın geçmişine odaklanıyor. Kitap geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları etiketiyle, Püren Özgören’in çevirisiyle raflardaki yerini aldı ve bizleri bir ada ülkesinde yaşanan türlü trajediyle tanıştırdı.
Latin Amerika isyanla, özgürlük sloganlarıyla birlikte anılan bir coğrafya olarak akıllarımıza kazınmış olsa da isyan kültürünü doğuran diktatörleriyle de hayli meşhurdur. Yoksulluğu, sivil katliamları, yolsuzlukları cabası. İşte tüm bu kan deryasına ismini yazdıranlarından biri de Dominik Cumhuriyeti’nin diktatörlerinden olan, ülkeyi 1930’dan 1961’e kadar yöneten Rafael Leonidas Trujillo Molina’dır.
Junot Díaz’ın yazdığı Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı isimli roman da Oscar ve ailesinin hikâyesi üstünden, Trujillo’nun baskısı altındaki Dominik Cumhuriyeti’nin yakın geçmişine odaklanıyor. Kitap geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları etiketiyle, Püren Özgören’in çevirisiyle raflardaki yerini aldı ve bizleri bir ada ülkesinde yaşanan türlü trajediyle tanıştırdı.
DOMİNİK'İN TOLKIEN'İ
2008’de Pulitzer Kurgu Ödülü’nün sahibi olan Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı, her ne kadar Oscar’ın hayatına odaklansa da o hayatın etrafındaki halkalara, insanlara, acılara da değinerek ilerleyen bir roman. Peki, kim bu Oscar?
Çocukluğunda iki kadını idare etmesi ve onlardan aldığı öpücükler dışında kadınlarla ilişki kuramamış bir bakir; Watchman, Dune, Yüzüklerin Efendisi, Akira bağımlısı bir nerd ve Dominik’in Tolkien’i olmayı hedefleyen bir yazar… Oscar fantastiğe, bilim kurguya, FRP’ye oldukça hâkim ama hem kilosu hem de tavırları yüzünden karşı cinsle sağlıklı iletişim kuramayan bir kişi. Sadece karşı cinsle değil, arkadaşlık ilişkileri de böyle. Saatlerce Green Lantern hakkında konuşup, odasını hayranlık duyduğu karakterlerle süslüyor, bir kadının karşısındaysa nanosaniyede ter içinde kalabiliyor.
“Oscar sosyal açıdan zayıf, içe dönük biriydi; beden eğitimi dersinde korkudan titreyen, Doctor Who ile Blake 7 gibi İngiliz nerd dizilerini izleyen, size bir Veritech savaşçısıyla bir Zentraedi yürüyüşçüsü arasındaki farkı söyleyebilen, çokbilmiş bir bilim-kurgu manyağıydı; yetmezmiş gibi, liseyi bitireceği bile şüpheli zenci haytalarla konuşurken, bitimsiz, hâlihazırda türünden, kulağa çok önemli gelen (tam bir nerd’lük) koca koca sözcükler kullanırdı.”
Oscar’ın ablası Lola’ysa onun aksine oldukça etken biri; aldığı kararlara bağlı. Annesi Beli’yse, Lola’dan da katı, hayattan çok yara almış, bu yüzden duygusuz, bir o kadar da çalışkan. Ailenin arkasındaysa, Trujillo’nun laneti...
TANRISAL OLMAYAN ANLATICI
Junot Díaz’ın kurgusu karakterlerce bölünmüş ve hepsinin hayatına ayrı ayrı odaklanmış durumda. Bir yerde tek bir paragrafla, önemsenmeden geçilen bir detay, devam eden başka bölümde fazla fazla işleniyor ve böylelikle karakterlerin verdikleri tepkileri daha anlamlı bir yere oturtabiliyoruz. Pek tabii geçmiş hikâyelerinin başrolünde diktatör Trujillo var, onun paralı tetikçileri, kolluk kuvvetleri, alkış tutucuları; bir de yoksul halk, soylu olsa dahi namlunun ucunda bekleşen sessizler yığını. Çünkü her şey Trujillo’nun emrinde. O ne derse o oluyor. İstediğini vatan haini ilan edebildiği gibi, şahsına hakaretten de cezaevine attırabiliyor. Bir yerden tanıdık gelmiştir sanıyorum!
Junot Díaz’ın anlatıcısı, Oscar Wao’nun üniversitedeki yakın arkadaşı Yunior. Zaten Díaz pek çok kitabında aynı anlatıcıyı kullanıyor. Bu hâliyle düşününce, diğer kitaplarıyla beraber aslında biz Yunior’ın hikâyesini, onun başından geçenleri okuyoruz.
Díaz’ın, dahası Yunior’ın üslubu sokak ağzıyla, konuşma diliyle oluşturulmuş. Romanı okurken “Bakın n’oldu?” diyen biri var gibi hissediyoruz yanımızda. İşin en güzel tarafıysa, Yunior’ın Tanrısal anlatıcı rolüne hiç soyunmaması. Ya birebir şahit olduklarını ya da oradan buradan duyduklarını anlatıyor bize.
“Beli’nin Gangster’i ne kadar tanıdığını, hakkında ne kadarı bildiğini hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. İddiasına göre, erkek ona yalnızca iş adamı olduğunu söylemiş. Beli’ye inandım elbette. Aksini nereden bileceğim ki?”
Abelard’ın başına gelenlere dair birkaç farklı neden öne sürmesinin ardındansa hangisinin net doğru olduğuna dair bir şey söylemez. Kararı okura bırakır ama kendi yorumunu katmayı da ihmal etmez.
“Buna kendiniz karar vermek zorundasınız. Kesin olan tek şey, hiçbir şeyin kesin olmadığı. Burada sessizliklere olta sallandırmaktayız,” der ve geçer.
Akabinde üstüne gelindiği hissedercesine isyan eder. “Kısacası tam, eksiksiz bir hikâye arıyorsanız, bende yok. Onu son günlerinde Oscar da aradı, ancak bulup bulamadığı belli değil.”
ANTİ KAHRAMAN
Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı’nda geçmiş, her şey anlamına geliyor sanki. Öyle ki ihbarlarla süregiden bir Trujillo döneminden bahsettikten sonra, büyüklerin pek konuşkan olmamasını buna bağlıyor Díaz, pardon, Yunior.
Oscar’sa nanosaniyede onlarca kilometre konuşuyor, yine de kadınları etkileyemiyor. Etkileyemeyince hayallere dalıyor hemen. Yanı başlarına bir roket düşüyor, büyük bir salgın oluyor ve Oscar kadınları hemencecik kurtarıyor. Afili lafları, karizmatik pozları kendine saklıyor. Yine olmayınca hepten zıvanadan çıkıyor.
“Ben Oscar, ayının teki bacaklarımı parçalıyor, lütfen ara beni. Ben Oscar, bir milyon dolar istiyorlar, yoksa işimi bitirecekler, lütfen ara beni. Ben Oscar, az önce bir göktaşının düştüğünü gördüm, incelemeye gidiyorum.”
Junot Díaz, Dominik Cumhuriyeti’nin ara sokaklarını, yoksulların ilişkilerini, bir diktatörün yükselişini ve çöküşünü, Amerika-Santo Domingo arasında gidip gelen bir aile üstünden oldukça trajikomik bir şekilde anlatıyor.
Junot Díaz’ın dilimize çevrilmiş iki kitabı daha mevcut. Ve İşte Onu Böyle Kaybedersin isimli bir öykü, Adalı isimli bir de çocuk kitabı. Güzel sahillerin, eğlenceli müziklerin ve Survivor kadrajlarının ötesindeki Dominik’i görebilmek için Díaz’a kulak verin.