Farklı kadınlıkların bir aradalığı: 19. yüzyıl Osmanlısı ve Avrupası'nda yazar kadınlar
Senem Timuroğlu'nun "Kanatlanmış Kadınlar" kitabı İletişim Yayıncılık tarafından okurla buluştu. Timuroğlu, geç Osmanlı döneminde oluşan heyecanlı, incelikli ilişki ve iletişim ağı içinde, Avrupa feminizmi ile “aydınlanmış dindar” kadın hakları söylemi arasındaki etkileşimin bir portresini çiziyor.
Büşra Bakan
Senem Timuroğlu Kanatlanmış Kadınlar’da, okurunu ataerkil tarih yazımı doğrultusunda sesleri bastırılmaya çalışılmış, kendine ait bir yer edinmeye çalışırken gerek Doğu gerekse Batı’da yersizliğe itilmiş Osmanlı kadın yazarları ve eserleri ile tanıştırıyor. İletişim Yayınları’ndan çıkan, titizlikle hazırlanmış bu ayrıntılı çalışmada, bizleri geç Osmanlı döneminin kadın edebiyatı ve hareketi açısından önemli isimlerin fikrî mücadeleleri, imza attıkları ilkler ve Fransız kadın yazarlar ile kurdukları ilişkiler bekliyor.
Dört bölümden oluşan Kanatlanmış Kadınlar, “Fatma Aliye: 19. Yüzyılda Osmanlı’nın İlk Transnasyonal Müslüman Kadın Yazar ve Düşünürü” ile başlıyor. İlk kadın romancımızın ayrıntılı bir portresi çizildiği bu bölüm, birçok alt başlık ile kitabın ilk yarısını kapsıyor ve Fatma Aliye üzerinden diğer üç bölüme bir temel oluşturuyor. Fatma Aliye’nin yaşadığı patriarkal dönemde bir kadın olarak kamusal alanda var olma serüveni fazlasıyla zorlu. Kadınların eğitiminin sınırlı olduğu bir dönemde çocukluğundan itibaren kendini geliştirme konusunda asla pes etmeyen Fatma Aliye, kadınlar için daha ileri bir özgürlük alanı yaratma çabasından da vazgeçmez. Döneminin egemen kadın imgesinin ötesine geçmesine yardımcı olan kişiler ve ortamlar, bir yandan kendisini o imgenin içinde tutmaya da çalışır. Timuroğlu bu durumu, baba-kız, ağabey-kız kardeş, hoca-öğrenci, karı-koca gibi farklı pencerelerden inceleyerek toplum ve edebiyat dünyasındaki güç ilişkilerini aşama aşama görmemize yardımcı oluyor. “Osmanlı agorası’ndan sınırların ötesine” alt başlığından itibaren, yazar Fatma Aliye’nin Avrupa’ya açılan eserlerini ve oradaki yankıları, kültürel etkileşimleri hiyerarşik olmayan bir tavır ile ele alıyor, Fatma Aliye ve George Sand’in eserlerini karşılaştırmalı bir şekilde okuyarak “Müslüman bir kadın yazarın muhafazakârlığının indirgemeci bir sınıflandırma içerisine sokulamayacağını” gösteriyor. Yazarın Fatma Aliye portresinin en dikkat çekici yanı da tam olarak bu: Fatma Aliye’nin hayatını kalıplara sığdırılmayacak bir dinamik olarak sunması. Fatma Aliye bir yandan Batı ile entelektüel alışverişte bulunuyor, diğer yandan hem Doğu hem de Batı’daki ataerkil söylemlerle mücadele ederek yaşamında ve romanlarında önyargılardan arınmış kadın portreleri çiziyor. Fatma Aliye “farklı kadınlıkların bir aradalığına inanır,” diyor Timuroğlu ve onun bir kadın olarak kendi dünyasını oluşturabilmesinin ardında yatan güce işaret ediyor.
Kanatlanmış Kadınlar’ın da gücünü farklı kadınlıkların bir aradalığından aldığı bir gerçek. Timuroğlu, kitabın diğer yarısındaki üç bölümde hayatları birbirinden farklı biçimde şekillenmiş, ama mücadeleleri ortak olan kadınlara yer veriyor. Avrupa’nın Osmanlı kadınları için özgürlük mekânı olarak inşa edilmesini ele alan yazar, bizlere Hatice Zinnur, Nuriye, Selma Rıza, Hayriye Ben-Ayad ve Şeref Hanım’ın kısıtlandıkları harem hayatından Avrupa’ya kaçış süreçlerini, oradaki deneyimlerini ve kurdukları kadın dostluklarını aktarıyor. Timuroğlu, bu kadınların özgürlük mücadeleleri boyunca bir yandan Batı’daki harem algısı diğer yandan kendi ülkelerinde “öteki” olma durumu ile nasıl başa çıktıklarını mercek altına alıyor. Aynı zamanda Marie Léra ve Marcelle Tinayre’nin eserlerine yer vererek kültürler ötesi kurulan bu diyaloğu karşılaştırmalı bir şekilde inceliyor. İki kız kardeş, Hatice Zinnur ve Nuriye’nin Fransız gazeteci Marie Léra ile birlikte bilgi kaynağı oldukları Pierre Loti’nin Les Désenchantées romanı üzerine yapılan detaylı inceleme, Doğu ve Batı’nın kadın kimliği algısı üzerine kitap boyu süregelen tartışmaları doyurucu bir noktaya taşıyor. Yazarın karşılaştırmalı feminist araştırma yöntemiyle gerçekleştirdiği bu okumalar, üslup ile içeriğin birbirini tamamladığı başarılı bir çalışma ortaya koyuyor.
İlmek ilmek örülmüş hikâyeler, kültürel diyaloglar ve eleştirilerden oluşan bu ilgi çekici çalışmada Senem Timuroğlu, incelediği kadın eserleri ve kadınlar arası ilişkiler ışığında değişen zamanlarda kadının benlik inşası ve farklı benlikler arası iletişim üzerine ilham verici birçok yeni perspektif sunuyor. Bizleri de kanıksadığımız, Doğu ve Batı’ya ait kalıplaşmış kadın imgelerini sorgulamaya, farklı kadınlık deneyimlerini paylaşmaya davet ediyor.