'Ne güzel bir dünya bu, iyi ki geldim'
Bir De Ruhi Su Geçti, Ruhi Su’nun hayatını, müzikal yolculuğunu ve düşüncelerini öğrenmek için bir başlangıç kitabı. Kitap, her başlangıç kitabı gibi eksikler içerse de önemli bir boşluğu doldurmayı başarıyor. Aynı topraklarda doğduğumuz ve nefes aldığımız için gurur duyduğumuz bir sanatçıyla ilgili neredeyse tek kaynak kitap olması ise yayın dünyamızın eksiklerini gözler önüne sermesi açısından manidar.
Aynı topraklarda doğduğumuz, aynı kültürü paylaştığımız, aynı şeylere gülüp ağlayabildiğimizi hissettiğimiz için gurur duyduğumuz bazı isimler vardır. Nazım Hikmet böyle biridir mesela. Sabahattin Ali, Sait Faik…
Sadece edebiyatçılar da değil, halk ozanları, müzisyenler de bu gururu yaşamamızı sağlar. Gomidas Vartabed, Âşık Veysel, Mahzuni Şerif, Neşet Ertaş ve tabii ki Ruhi Su. Bazı sanatçılar, içine yerleştikleri müzik geleneğinin güçlü üreticileri ve yorumcuları oldukları için halkın yüreğine dokunmuşlardır. Âşık Veysel, Mahzuni Şerif, Neşet Ertaş’ın durumu biraz böyle. Bazıları ise içine doğdukları kültürel geleneği başka bir boyuta taşırlar ve başlı başına bir ekol yaratırlar. Gomidas ve Ruhi Su, içine doğdukları halkın müziğini Batılı tarzda yeniden yorumlayarak birer ekol yaratmayı başardılar. Gomidas’ın trajik hayatı ve halkının yaşadığı topraklardan sürülmesi, yarattığı ekolün derinlere kök salmasını kesintiye uğrattı. Ruhi Su’nun yarattığı ekol ise bugünlere kadar ulaşmayı başardı zannımca.
BÜYÜK BİR USTA
Ruhi Su ismi, sadece Sadık Gürbüz, Rahmi Saltuk, Sümeyra Çakır gibi öğrencileri aracılığıyla ya da Dostlar Korosu’nun etkisiyle bugünlere taşınmadı. Yarattığı aura ile tüm özgün müzik icracılarını derinden etkiledi. Çok sesli müziğin halk müziği ile etkileşime geçebileceğini, Batı seslerinin Anadolu topraklarıyla etkileşim kurabileceğini, sadece sesi ve sazı ile kanıtlamayı başardı o. Müzik üzerine düşüncelerini açıklıkla ifade etti ve öğrencilerine bilgilerini aktarmada cömert oldu.
Ruhi Su’nun etkisi sadece müzikal anlamda bir etki değildi. Hayat karşısında aldığı tavırla ve dünyaya baktığı pencerenin genişliğiyle ustalığını gösterdi. Sadece müzisyenleri değil, seyircileri de eğitmeyi görev edindi. 1980 öncesi çıktığı konserlerde slogan yarışına tutuşan devrimcileri bir cümlesiyle müziğin içine davet edebilecek tek kişi oydu neredeyse.
KENDİ EFSANESİNİ YARATMAK
Ne var ki Ruhi Su’nun yarattığı bu değerin gelecek kuşaklara yazılı olarak anlatılabildiğini söylememiz zor. Ruhi Su’nun müzikal deneyimi ve kurduğu Dostlar Korosu’nun gelişimi hakkında derli toplu bir değerlendirmeye ihtiyaç olduğu açık. Bu eksikliği hissederek seneler önce bir çalışma yürüten Füsun Akatlı’nın Bir de Ruhi Su Geçti adlı çalışmasının bile uzun süredir baskısı yoktu. Ruhi Su ile ilgili neredeyse tek kaynak olan bu çalışma, geçtiğimiz günlerde Su Yayınevi tarafından yeniden yayımlandı. Çalışma, Ruhi Su’nun hayat hikâyesinin yanında, Ruhi Su’nun basında yer alan açıklamalarından ve Ruhi Su üzerine yazıların derlenmesinden oluşuyor.
Füsun Akatlı, öncelikle sanatçının hayat yolculuğuna odaklanıyor. Annesiz, babasız bir başına kalan küçük Mehmet’in nasıl Ruhi Su olduğunu öğreniyoruz böylece. Kendi deyişiyle “Birinci Dünya Savaşı’nın ortada bıraktığı çocuklardan biri” iken kendi yolunu çizmek için nasıl çabaladığını, bu çabalarının nasıl karşılık bulduğunu da öğreniyoruz. Cumhuriyetin sahip çıktığı bir yetenek, Ruhi Su. Fakat kendini sürekli yenilemeyen her devrim gibi Cumhuriyet de kendi çocuklarını yemeye başlıyor. Bunun ilk kurbanlarından biri de Ruhi Su oluyor. 1952’de TKP tevkifatında hapishaneyle tanışmasıyla opera kariyeri sona eriyor. Türkiye’de özgürlük, demokrasi mücadelesi verenlerin yaşadıklarını hatırlıyoruz bir kere daha. Mahpuslar, işkenceler, sürgünler, yalnızlaştırmalar, özlemler, acılar… Fakat daha önce başladığı ülkenin türkülerini derleme çabası için bir fırsata dönüşüyor bu zorluklar. Sonrasında ise kendi efsanesini yaratan bir insanın yaşamını okuyoruz kitap boyunca.
BİR BAŞLANGIÇ KİTABI
İlerleyen “Müziği Düşünen Adam” bölümünde ise Ruhi Su’nun müzik üstüne düşüncelerini takip edebiliyoruz. Füsun Akatlı, yazılı basında yer alan demeçlerinden yaptığı derlemeyle Ruhi Su’nun sanat yolculuğunu nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seriyor. “Düşünceler… Değerlendirmeler…” bölümü ise büyük usta ile ilgili opera günlerinden ölümüne kadar uzanan süreçte basında çıkan değerlendirmeleri bir araya getiriyor. Bu iki bölümde, türkü söylemenin neden sadece yetenek ile sınırlı bir eylem olmadığı, entelektüel çabanın sanat eserine değer katma kuvveti üzerine düşünmeye davet ediliyoruz.
Bir de Ruhi Su Geçti, Ruhi Su’nun hayatını, müzikal yolculuğunu ve düşüncelerini öğrenmek için bir başlangıç kitabı. Kitap, her başlangıç kitabı gibi eksikler içerse de önemli bir boşluğu doldurmayı başarıyor. Aynı topraklarda doğduğumuz ve nefes aldığımız için gurur duyduğumuz bir sanatçıyla ilgili neredeyse tek kaynak kitap olması ise yayın dünyamızın eksiklerini gözler önüne sermesi açısından manidar.