Ahlat'ın Hayaleti üzerine
Ahlat’ın Hayaleti’nde Rus romanlarını çağrıştırır şekilde, azamet ve sefalet arasında gidip gelen bürokrasi eleştirisini görüyoruz. O büyük makamların, koltukların altındaki basitliği görmek, bunu açıkça sorgulama şansına ulaşılamasa da, yüzleşmek çoğunlukla bir meziyet oluyor. Hakkıyla hesaplaşamadığımız şeyler zamanı gelince kendi koşulunu seçip bizimle hesaplaşıyor. Bu kadar yakıcı gerçek arasında hayalet de neyin nesi diye merak eden cevabını kitapta bulacak.
Özgür Elibol
Şahin Sınır’ın ilk romanını sosyal medyada duyurması ile gördüm. Her yeni kitap gibi elime alıp kısa bir evirip çevirme sonrası okumaya başladım. Edebiyat eserleri dâhil bir kitabı elime alıp kesintisiz sonuna kadar okuduğum pek nadirdir. Genelde kitabı zamana yayar, araya mutlaka başka okumalar alırım. Fakat 208 sayfalık “Ahlat’ın Hayaleti” için araya sadece bir uyku molası verip bir solukta bitirdim.
Su gibi, soluksuz okunuyor gibi tabirler vardır ya, tam oturuyor. Bir ucundan öbürüne, akademisinden dershanesine, memleket gerçekleri zekice işlenmiş bu kurguda. Şahin Sınır, muzip bir dil tutturmuş, en can yakıcı yerlerde bile çekilir kılıyor ve canlı tutuyor okuyucuyu. Durumları, davranışları tanımlamak için bu muzip benzetmelere çok sık başvurulması eleştiri konusu olabilir ama açıkçası bana tekrara başvurmadığı için zenginlik hissi verdi.
Okunmasını düşünmeden tavsiye edebileceğim bir eser ortaya çıkmış. Ahlat'ın Hayaleti, ilgiyi ve merakı sürekli koruyan bir kurgu. Güncelimizin ürettiği “berbat insan" ile bir hesaplaşma. Romanı okurken kendinizi yer yer “devlet İslam’ıyla” veya insan merkezcilikle felsefi tartışma içinde buluyorsunuz. Anlatıcı olayın içinde iken, onunla bütünleşmekte zorlanıyoruz. Bunda, hikayenin daha başında -belki bir eleştiri olarak da okunabilir- roman kahramanı kendisi ve eşini “sevimli orta sınıf halimizle” ifadesiyle konumlandırarak, çözümlemeyi okuyucu adına kendisinin yapmasının etkisi olduğu gibi, bir anlatıcı olarak diline akıcılık kazandırsa da, onunla belki mesafeli bir ilişki, bir keşfetmeme güdüsü oluşturan her an alaycı gibi algılanabilen muzip dilinin de etkisi var.
MELİKO... O BİR DÜZEN İNSANIDIR
Okuyucu kendini zeki hissetmeyi sever. Bir tasvir ile sınıf analizi yapar veya sınıf kuramından bihaber ise, figürlerin sosyal konumunu sezerek kafasında bir yerlere oturtur. Ama o dil ile çizilen Meliko’nun abartılı kötü özellikleri ve tasviri, güçlü ve sevilmeyesi bir edebiyat karakteri oluşturuyor. Meliko, artık bir edebi tiplemedir. O, bir düzen insanıdır, aşırı cimridir, aşırı hesapçıdır. Meliko, devletçidir; devletin istediği bir kalıptır. Bir yerde Cem (anlatıcı kahraman) Meliko’nun o kadar da aptal olmadığını söylese de kastettiği onun provokatif kurnazlığıdır. Egemene ve söylemine yaslanıp karşısındakini tuzağa düşürmeyi bilmektedir.
Son dönemin ürünü sosyal medya trollerinin tavrıdır bu. Sizi galat-ı meşhur kabul edilen kutsalına veya dinin kutsalına çekmeye çalışır. “Kutsal” olanı işine geldiği gibi kullanmayı öğrenmiştir. Meliko bir üründür, bir ulus-devlet ürünüdür. Kafkaesk bir böcektir. Meliko bir edebiyat karakteri ama öte yandan bir sosyal tiptir. Meliko saf hınçtır. Fakat çok derinliklerine inemediğimiz anlatıcı kahramanımız Cem, buradan bir merdümgiriz umutsuzluk üretmez, bilakis. O öğrencilerinin ve onlardaki cevherin farkındadır, eşini sevmektedir, diğer öğretmenlerle insani bir ilişki içindedir. Keza komiser ve doktor ile ilişkisinde de bu böyledir.
Bu sonuncusunda roman için teknik bir anlam bulunmakta. İlke olarak yüzyüze iletişim kurulamayacak insan yoktur ve potansiyel olarak her insan ikna edilebilir. Fakat yapıların ikna mekanizmasının farklı çalıştığını Ahlat’ın Hayaleti romanında görüyoruz. Tam da insanlığın bir diğer yüzü olan Meliko’yla hesaplaşmasında okuyucu bir yargıya, hatta bir duruşmaya çağrılıyor. Komiser ve Doktor’un işlevi burada ortaya çıkıyor. Bu edebiyat kötüsü Meliko ile hesaplaşmaya tanık oluruz. Peki, Meliko’yu yaratan koşullar yaşıyorsa... Tarihi tam da devletin istediği şekilde yorumlar Meliko, en yavan hamaset ile talebelerine anlatır. Ahlat’ın Hayaleti bununla, yani egemen ideoloji ile hesaplaşıyor. Hatta egemen hukukun meta anlatısını düşünmeye sevk ediliyoruz hikayede. Bunlar olurken tarihe, mitlere gidiyoruz. Ahlat’ın Hayaleti bu anlamda öğretici ve referans verici bilgilerle dolu. Ne var ki, bunu yaparken didaktik olma tuzağına düşmemeyi başarmış Şahin Sınır. Ahlat’ın Hayaleti pek çok zihinsel sapağa, düşünmeye, yargılarımızı sorgulamaya çağırırken, onların ve ahlakımızın ideoloji bağımlı olduğunu anlatıyor.
Tekrar anlatıcı kahraman olan Cem’in derinlikli olarak bize yansıtılması ile ilgili konuya gelelim; ikinci bölümle birlikte biraz daha yakınlaşıyor olsak da Cem’de kayda değer bir ilginçlik bulamamamızın nedeni ortaya çıkıyor. Cem bir orta sınıf entelektüeli olarak bizlere çok benziyor. Kaygıları, algıları, kendiyle hesaplaşmaları, taşra şehir ilişkisi ile fazla tanıdık. Eminim eser ile ilgilenecek farklı meşrepten okuyucular bunu farklı hissedecektir. Kim bilir, belki Cem’in gözüyle kendine bakış atabilme şansı bulacak, eserin akışı içindeki sorgulamalardan bir “acaba” üretecektir. Ne güzel olurdu. Ahlat’ın Hayaleti memleketin tarihsel gerçeklerini yer yer ideolojik tartışmalarıyla hikayeye yedirirken, Şahin Sınır didaktik bir üslup kullanıp sevimsizleştirmiyor, bilakis tüm hamaseti ile ideolojilerin adeta tiyatral bir tasnifini yaparken bize onları yaratan koşulları sorgulatıyor.
Ahlat’ın Hayaleti’nde 19. yy Rus romanlarını çağrıştırır şekilde, azamet ve sefalet arasında gidip gelen bürokrasi eleştirisini görüyoruz. O büyük makamların, koltukların altındaki basitliği görmek, bunu açıkça sorgulama şansına ulaşılamasa da, yüzleşmek çoğunlukla bir meziyet oluyor. Hakkıyla hesaplaşamadığımız şeyler zamanı gelince kendi koşulunu seçip bizimle hesaplaşıyor. Bu kadar yakıcı gerçek arasında hayalet de neyin nesi diye merak eden cevabını kitapta bulacak. Bizi bir anlaşılır nihayet mi bekliyor?
Yoksa gerçeğin ta kendisinde olduğu gibi bir gizem halesiyle mi sonlanacak hikaye? Tüyo vermeyelim. Bu ülkenin dünyasını anlamaya çalışan, okuyan yazan ortalama her insanının farkında olduğu çoklukla şiddet dolu grotesk jeo-tarihe bir bakış ve yorum Ahlat’ın Hayaleti. Bu gerçekliğin ürünü olan bir sosyal tip ile ve kendimizle bir yüzleşme. Hangisi daha acayip, gerçek mi hikaye mi konusunda yorumunuzu almaya ve ayrıca vişne reçeli, Zeki Müren, İçişleri Bakanı ve daha bir sürü şeyin ilgisine göz atmaya davet edelim okuyucuyu. Talep eden yakın tarihe dair hikayenin işaret ettikleri hakkında zihin jimnastiği de yapabilir.