Sarhoşların Perşembesi: Bir sanrı hali
Jaklin Çelik’in yeni romanı “Sarhoşların Perşembesi” İletişim Yayınları tarafından okurla buluştu. Çelik, “Sarhoşların Perşembesi”nde arafta kalmanın çaresizliğini, yoksulların işaret dilini, yaşamın ortasında sınır çizgisi gibi duran saklı şarap mahzenlerini anlatıyor.
Buse Özlem Bay
Şimdiki zaman hikâyelerini dinlemek zor. Zaman, daha olanların üzerinde tüten dumana üflemeden, nostalji duygusu bilenen acıya yara bantları yapıştırıp onu yumuşatmadan, her gün görüp unutmak istediğin ve bunu bir şekilde başardığın hikâyelere yeniden bakmak, çoğu zaman tuğlavari bir klasiği okumaktan daha zorlu olabiliyor. Jaklin Çelik'in İletişim Yayınları'ndan çıkan yeni romanı Sarhoşların Perşembesi, bugünün, sınırların, iktidar mücadelesinin, tüm bunlar içinde kaybolan, kendi labirentlerinden kaçışın yolunu arayan bir kitlenin ve onlara her şeyi unutturan bir şehrin öyküsü oluyor.
Roman, karakterlerini İstanbul'un en eski sokaklarındaki en yeni pozisyonlarında buluyor. Kocaman duvarları ve telleri olan evinden dışarıyı izleyen Alzheimer hastası Beyefendi, onunla güç savaşları yürüten Yardımcı, plazalardan kaçıp altından ayazma geçen evlerde yaşayan Berduş, kendi çıkar mücadelelerini veren Hamamcı ve İşkembeci, insanca yaşamanın yollarını arayan biri çocuk biri kadın iki göçmen ve kör bir köpek Sarhoşların Perşembesi'nin uğradığı özneler oluyor. Karakterlerin belli isimlerinin olmaması onları birer simge haline getirirken hikâyeyi hem daha evrensel bir hizaya sokuyor, hem de okura tüm bu metni yorumlama ve karakterleri farklı noktalarda konumlama imkânı sağlıyor. Bu açıdan bakıldığında roman bir alegori halini de alabiliyor.
GÜÇLÜ VE GÜÇSÜZ ARASINDAKİ ÇATIŞMA
Kör köpek Çelimsiz’in bir arabanın altında kalmaktan son anda kurtulması ile başlayan roman, hikâyesini yine Çelimsiz’le bitirirken başrolüne de güçlü ve güçsüz arasındaki bu çatışmayı koyuyor. Çelimsiz’in karşısında yağlı bedeniyle oturan Hamamcı, mahalle sakinleri arasında değişen güç dengeleri, göçmenlerin hem savaşı yaratanlara hem de sığındıkları yerdekilere eğilen boyunları… Yaşamı devam ettirebilmek adına alışılan bu yeni dengeler eskilerin izlerini hemen siliyor, yeni suistimal kapıları açılıyor. Betonların yayıldığı alanlar gittikçe büyürken insanlara yaşamak için bir alan kalmıyor. Alzheimer tüm ülkeye sirayet ediyor. Sarhoşların Perşembesi, Paskalya öncesi oruçtan evvelki son eğlence anlamına gelirken bu sersemlik, bilinmezlik ve unutkanlık hali de bir anlam kazanıyor.
Çelik'in seçtiği anlatım tarzı, hikâyeyi etkileyen bir diğer unsur oluyor. Uzun paragraflar ve benzetmelerle yüklü anlatı Suriçi'nin sıkışmışlığının, çaresizliğinin ve adeta bir sanrı halindeki yaşamının çerçevesini yaratıyor. Anlatıcının karakterlerin hayatlarına olan bakış açısının mesafeli olması, olanları yukarıdan bakan bir gözle izlemesi de romandaki iktidar unsurunu vurgulayan bir öge oluyor.
Sarhoşların Perşembesi tarihî yarımadanın duvarları arasında gezinen bir iktidar ve hafıza hikâyesi…