Dünden bugüne bir esin kaynağı: 15-16 Haziran
Zafer Aydın’ın kaleminden, Türkiye’nin toplumsal ve siyasal tarihinde özel bir yer tutan, 15-16 Haziran direnişini öncesi ve sonrasıyla kapsamlı bir şekilde ele alan “İşçilerin Haziranı” Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. 5-16 Haziran üzerine yeni tartışmalar, yeni bakış açıları, yeni araştırmalar için de önemli bir zemin sunan çalışma, okurun önüne koyduğu bütünsel fotoğrafla önemli bir kaynak olma özelliği taşıyor.
Tarihte ezilenlerin gülümseyerek, egemenlerin ise korku ve tedirginlikle andığı bazı anlar vardır. Bir ya da iki kelime sihirli bir etki yaratarak ezenlerin sürekli gizlemeye çalıştığı korkularını açığa çıkarır. Mesela “Gezi” dendiğinde Recep Tayyip Erdoğan’ın içine düşen ürperti bu duruma örnektir. Türkiye işverenleri için ise bu tarih kesinlikle 15-16 Haziran 1970’tir. Türkiye’nin ilk kitlesel işçi eylemi olan bu olay, aynı zamanda sendikal örgütlenmenin yoğunlaştığı ve hak arama eylemlerinin arttığı bir dönemin eseri olmasıyla da özel bir önem taşır. Üzerinden elli yıl geçmiş olmasına rağmen, patronların içinde ürperti yaratan bu olayın enine boyuna ele alındığı eserlerin azlığı ise şaşkınlık vericidir. Geçtiğimiz günlerde Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan, Zafer Aydın’ın kaleme aldığı İşçilerin Haziranı kitabı bu eksikliği bir nebze olsun gidermeyi hedefleyen kapsamlı bir eser olarak raflardaki yerini aldı. Pek çok arşiv ve kütüphaneden yararlanılan çalışma aynı zamanda sözlü tarih çalışması olarak da tasarlanmış.
1960’LARIN POLİTİK ATMOSFERİ
Zafer Aydın kitabında, 15-16 Haziran 1970’i, öncesi ve sonrasıyla kapsamlı bir şekilde ele almayı hedefliyor. Bunun için öncelikle 1960’lı yılların politik atmosferini betimlemeye koyuluyor. 1960’lı yıllar bir yönüyle büyük bir aydınlanmanın yaşandığı bir döneme işaret eder. 1960 Anayasası’nın yarattığı özgürlükçü ortam toplumun her kesiminde etkisini göstermişti. Devletin baskı aygıtının görece gevşediği bu yıllarda TİP kurulmuş, işçilerin ve köylülerin ilk eylemleri kazanım elde edilerek gerçekleşmeye başlamıştı. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 1960’lı yılların sonunda muhalefet hareketleri, yükselen bir ivmeye kavuşmuştu. Üniversite gençliği içinde yavaş yavaş oluşmaya başlayan örgütlenmeler 1960’ların sonuna gelindiğinde büyük bir dalgalanma yaratmaya yetecek bir güce ulaşmıştı. Kürtlerin siyaset sahnesine çıkışı da, anti-emperyalist gösterilerdeki artış da bu dönemin önemli olayları olarak dikkat çekiyordu. Buna karşı devlet eliyle örgütlenen gerici saldırılar da artmaya başlamış, okullarda ve mahallelerde saldırılar yaşanmıştı. 1969’da yaşanan “Kanlı Pazar”, egemenlerin yükselen muhalefete karşı nasıl bir mücadele yürütmeyi planladığını da gözler önüne seriyordu.
Bu süreçte DİSK’in kuruluşu ve fabrikalarda hızlı bir şekilde örgütlenmeye başlaması sermaye sınıfını tedirgin etmeye başlamıştı. DİSK’in örgütlenmesinin önüne geçmek için anayasanın 274. ve 275. maddelerinde değişikliğe gidilmesine karar verildi. Sendikal örgütlenmelerin önüne geçip sarı sendika Türk-İş’in üye kaybını engellemeye çalışan bu yasa tasarısı gündeme geldiği andan itibaren büyük bir tepki yarattı. 15-16 Haziran’ı yaratan süreç de böylelikle başlamış oldu.
EYLEM VE SONUÇLARI
Zafer Aydın, eylem öncesinin atmosferini okuruna hissettirdikten sonra 15-16 Haziran’a odaklanarak yaşananları aktarıyor. Bu bölümlerde sıklıkla tanıklıklardan ve dönemin yayın organlarından eylemin etkilerini takip edebiliyorsunuz. Kitabın son kısmı ise eylemin sonuçlarına ayrılmış. Eylemin tüm topluma nasıl yansıdığı, o dönemin tüm siyasi aktörlerinin süreçten nasıl etkilendiği, tüm bunların kültür ve sanat alanında hangi eserlere kaynaklık ettiği, işçilerin ve sıradan vatandaşın bu eylemlerden nasıl etkilendiği nesnel bir şekilde aktarılıyor bu sayfalarda. Bu noktada, bunca malzemenin bir araya getirilişindeki dengenin dikkat çekici olduğunu vurgulamalıyız. Yazar, elindeki malzemenin çokluğunun yaratacağı sarhoşluğa kapılmadan, yan hikâyelere, gereksiz ayrıntılara saplanmadan eylem günlerini de, sonrasında yaşananları aktarmayı başarmış. Aynı zamanda dönemin ruhunun da hissedilmesini sağlamış. Hem nesnel bir anlatım tercih edip hem de dönemin duygularını aktarabilmesi özellikle övgüyü hak ediyor.
Kitabın, mücadele tarihi açısından öğretici bir eser olmasını sağlayan ayrıntılardan biri, dönemin bildiri, afiş ve konuşma metinlerinin paylaşılması. Bu metinlerde göze çarpan en önemli nokta ise taleplerin netliği. Son yıllarda pek çok siyasi parti, meslek odası ya da sendika bildirilerinde görmeyi unuttuğumuz bir netlik ve sadelikle kaleme alınan bu metinlerde, işçilerin somut koşullarının net bir şekilde tasvir edildiğini, koşullara karşı yapılan eylemlerdeki taleplerin de açık ve ulaşılabilir olduğunu vurgulamalıyız. İşçilerin somut koşullarına somut öneriler sunan sendikal tarzın, mücadelenin seyrini nasıl değiştirdiği anlaşılıyor sayfalar ilerledikçe. Ücretler, tazminat hakkı, izinler, çalışma saatleri gibi konuların yanı sıra, işten çıkarılan bir işçi için yapılan grevin, üst araması gibi onur kırıcı uygulamaları ortadan kaldırmak için verilen mücadelenin nasıl bir direniş birikimi yarattığına ikna oluyor okuyucu. Bu sadelik ve netliğin DİSK’in işçi sınıfının içinde kitleselleşmesinin anahtarı olduğu da hissediliyor. Sermayedarları asıl korkutan şey, birleşmiş ve aynı istek etrafında bir araya gelmiş işçi sınıfıdır. 1970’te DİSK’in önünün kesilmeye çalışılmasının da bundan kaynaklandığı açık bir şekilde görülüyor.
ÖNEMLİ BİR ESİN KAYNAĞI
İşçilerin Haziranı, Türkiye işçi sınıfı için milat sayılabilecek tarihi bir eylemi tüm yönleriyle tartıştırmayı hedefleyen bir kitap. Hem dönemi araştıran yakın tarih meraklıları için hem de akademik çalışmalar için temel bir kaynak olacağı kesin. Ama bunların ötesinde Türkiye demokrasi ve sınıf mücadelesine emek veren tüm aktivistler, devrimciler, sendikacılar ve meslek örgütü çalışanları için öğretici bir eser olduğunu vurgulamalıyız. Türkiye tarihinin en güzel ve coşkulu iki günü, bugünün parçalanmış ve örgütsüzleştikçe sisteme bağlanmış işçi sınıfına da bir şeyi inatla hatırlatıyor: Birleşmiş talepler etrafında mücadele eden bir halkın önünde kimse duramaz. Zafer Aydın’ın sözleriyle tamamlayalım: “Değişen dünyaya, değişen koşullara, farklılaşan sınıfın yapısına, egemen olan emek karşıtı ideolojik, politik, kültürel iklime rağmen işçi sınıfı yeni 15-16 Haziran’ları, yeni Derby’leri, Singer’leri, Demir Döküm’leri, Kavel’leri yaratabilecek kapasiteye ve potansiyele sahiptir. 15-16 Haziran, sınıfa güvenen, harekete geçme cesaretine ve özgüvenine sahip, bedel ödemeyi göze alan öncü işçilerin ve sendikal kadroların varlığı ile ortaya çıktı. 15-16 Haziran’ın önümüze koyduğu bir başka gerçek de budur. 15-16 Haziran, geçmişte kalmış nostaljik bir öge değil, işçi sınıfı mücadelesinde hakların nasıl korunacağını, nasıl savunulacağını gösteren değerli bir örnek, dünden bugüne önemli bir esin kaynağıdır.”