Victor Hugo'nun 1871 Paris Komünü günleri

Victor Hugo'nun kaleme aldığı günlükleri, "1871-Paris Komünü Günleri" adıyla Kırmızı Kedi Yayınları tarafından okurla buluştu. Uzun yıllar sürgün yaşadıktan sonra ülkesine dönen Victor Hugo’nun 1871 tarihli günlüğü, en sevdiği oğlunun cenazesini, üstelik Komün’ün kuruluş günü kaldıran bir babanın gözünden, devrimler tarihinin en unutulmaz deneyimlerinden birine tanıklık ediyor.

Google Haberlere Abone ol

On dokuz yıllık bir ayrılıktan sonra 5 Eylül 1870 tarihinde Paris’e dönen Victor Hugo, beş ay süren Prusya kuşatması boyunca düşmana karşı birlik oluşturabilmek için uğraş verir. 11 Şubat 1871 tarihine kadar Paris’te kalan Hugo, bu günden sonra Bordeaux’a gider ve ayın 15’inde üye olduğu Meclis’teki oturuma katılır. Alsace ve Lorraine bölgesinin Prusya’ya teslim edilmesine ve maddi tazminata karşı çıkar. Uyarıları dikkate alınmayınca istifa eder ve yakın bir tarihte ölen oğlunun çocuklarını da alarak Brüksel’e göç eder. Paris Komünü’ne karşı hareket eder fakat komün dağıldıktan sonra af için çabalar ve idam karşıtı hareketin öncülerinden olur. Belçika Hükümeti tarafından sınır dışı edilir ve yıl sonuna doğru, tekrar Paris’e döner.

Yazar Victor Hugo’nun 1871 yılı içerisinde yaşadıklarını, bölgesel ya da evrensel bağlamda meydana çıkan gelişmeleri, eylemlerini ve düşünsel uğraşılarını kaleme aldığı günlükleri, 1871 Paris Komünü Günleri başlığı altında Kırmızı Kedi Yayınları’ndan yayımlandı. Hugo’nun bir baba, bir dede, siyasetçi, aktivist ve –popüler- bir yazar olarak düşüncelerini açıkladığı bu metin, yazarı yakından tanımak isteyenler için biçilmiş kaftan.

Hem Fransız Meclisi’ni, hem de Paris Komün Hareketi’ni “deli” olarak niteleyen yazar, günlüğünde sık sık cumhuriyet vurgusu yapar. Fransız Devrimi ile birlikte ortaya çıkan “eşitlik- özgürlük- kardeşlik” anlayışına hem meclisin, hem de komünün karşı olduğunu, bu sebeple her iki oluşumun da “Fransa’yı kurtaramayacağını” ifade eden yazar, Brüksel’de yaşadığı dönemde, Belçika Hükümeti’ne karşı sert bildiri kaleme alır. Sebebi ise hükümetin, Paris Komünü’nden sonra sığınmak isteyenleri kabul etmemesidir.

1871-Paris Komünü Günleri, Victor Hugo, Çevirmen: Ekin Özlü Akseki, 408 syf., Kırmızı Kedi Yayınevi, 2020.

Yazar, Belçika Hükümeti’ne, “Ne demiş ve ne yapmış olurlarsa olsunlar, bu mağluplar siyaset adamlarıdır. Onlarla birlikte değildim... Şiddet eylemleri beni öfkelendirdi, tıpkı bugün karşı cenahın şiddet eylemlerinin beni öfkelendirdiği gibi” diyerek seslenir ve akabinde devam eder: "Sığınma hakkı kadim bir haktır. Çaresizlerin kutsal hakkıdır. Paris mağluplarından biri, Komün dedikleri, Paris’te çok az kişinin seçtiği, benim ise tasvip etmediğim birlikten bir adam, içlerinden herhangi bir adam, bana da düşman, diyelim ki kapımı çaldı, açarım, hele de bana düşmansa. Benim evimdeyken kimse ona dokunamaz.” 20 Mayıs 1871 tarihinde kaleme alınan bu yazı, Belçika Hükümeti’ni çok kızdırır. Dönemin faşistleri tarafından evi basılan Hugo, şans eseri hayatta kalır. Üzerine, sınır dışı edilir ve kısa bir süre içinde Belçika’yı terk eder.

'BENİ ANCAK ÖLÜMÜMDEN SONRA ANLAYACAKLAR'

Lüksemburg’a geçen Hugo, siyasal af kampanyasına destek verir. İdam cezasına karşı çıkar. Bir süre sonra Paris’e geçer ve dönemin iktidarında yer kapanları sıkıştırarak, adalet ister. Bu tavrı, egemenler tarafından hışma uğrar. Hugo, canının sıkkınlığını 30 Kasım 1871 tarihinde, günlüğüne şu sözlerle aktarır: Yeni hakaretler. Öfke patlaması tomar tomar gazetelerin manşetlerine yansıyor. Beni ancak ölümümden sonra anlayacaklar.

Hugo’nun, çocuğunun beyin kanamasından dolayı ölümü sonrası günlüğüne düştüğü duyguları ise ziyadesiyle etkileyici. “Gözümün nuru” sözleriyle nitelediği oğlunu, tabuta yerleştirdikten sonra, bedenen uzaklaşsa da ruhunun yanında olduğunu ifade eden yazar, “Ruhun varlığına inanmıyor olsaydım bu acıya bir saat daha dayanamazdım” sözleriyle acısını dile getirir.

Tabut kapatılmadan önce kapağın üstüne V.H. harflerini kazıyan yazar, bir kadının “Gözükmeyecek ki…” uyarısına, “Önemli değil. Artık orada” diyerek cevap verir.

Cenaze törenini betimleyişi, aynı mezarlıkta babasının mezarına bakması ve duygularını günlüğünde açık bir şekilde dile getirişi kitabın en dokunaklı yanı. Halkla sıkı ilişkiler kuran, pek çok yerde saygıyla ve alkışla karşılanan Hugo, cenaze alanından ayrılırken, bir edebiyatçı ve siyasetçi olarak motivasyonunu sade bir şekilde dile getirir. “Kalabalık etrafımı sardı. Ellerimi tuttular. Bu halk beni ne kadar çok seviyor, ben de onları.”