'Güzel olan hayallerimiz miydi yoksa eski mi?'
Adnan Özer, son eseri 'Eskiden Gelecek Güzeldi'de okuyucuyu 70’li yıllarda geçen gençlik hikayesini üzerinden günümüze taşıyor. Üstelik darbeye ve yıkılan hayallere rağmen naif ve büyülü bir aşk hikayesinin sıcaklığıyla... Roman, İstanbul’dan Moskova’ya oradan Küba’ya uzanan bir hayatın hikayesi.
Sinem Gündem
Umudun henüz taze ve çocuksu hayallerin gerçekleşme ihtimalinin çok yüksek olduğu ve yaşama sevincimizin bizi terk etmediği 70’lerde başlayıp günümüze uzanan bir roman Eskiden Gelecek Güzeldi. Şair ve yazar Adnan Özer, çocukluk ve gençlik dönemini, özgürlük isteğini, eşitlik arzusunu yani geleceğe dair hayalini kurduğu her şeyi yalın bir dille anlatmış. İlk gençlikten erkekliğe adım atan yazarın hikayesi darbenin sonucunda yaşanan tüm üzüntülerin, serzenişlerin, iç hesaplaşmalarının yanı sıra sadece geçmişte, 70’li yıllarda yaşanabilecek kadar saf bir aşkın ekseninde geçiyor. Güneşli, güzel günlermiş diye geçiriyor insan içinden, 70’li yılları bir kez de Adnan Özer’in yaşadıklarından okurken. Güneş yeniden doğar mı sorusunu da ekleyerek.
O yıllar teknolojinin bu kadar gelişmiş olmamasının verdiği yalancı bir saflık mı barındırıyor yoksa biz büyüdük ve kirlendi dünya deyip geçebilir miyiz karar veremiyor insan. Ama aşkla ilgili bir kez daha emin oluyor, bu kez de Özer’in aşk tanımı üzerinden: “Dönmemle tanıdım. Yıllardan sonra şimdi düşünüyorum da insan aşkını seçmez; sadece tanır onu. İlkin gördüğünde bu ilkin de bir ilki olduğunu hatırlar, gizlice, dehşetli bir hayranlık ve korku içinde. Çünkü o daha doğmadan önce gördüğüdür…”
Romanın ilk sayfasının neden bu cümlelerle başladığı hikayenin ilerleyen bölümlerinde daha da anlamlanıyor. Kitabın son sayfasına geldiğinizde ise başa dönüp ilk sayfayı yeniden okuma isteği duyuyorsunuz. Dostlarla çok güzel bir akşam yemeği yemişsiniz de o gece hiç bitmesin diye başa, tekrar başa, en başa dönmek isteğiyle içtiğiniz son kahveler ve çaylar gibi bir tat romanın son ve ilk sayfası.
Adnan Özer kendini tüm çıplaklığıyla anlatmış, ailesini de. Yazarın babasının memuriyeti dolayısıyla yaşadığı şehirleri, kasabaları da bir Türkiye mozaiği diye okuyabiliriz. Her şey tadında ama. Olması gerektiği ve hatta bizim de büyürken yaşadığımız gibi.
“Eskiden gelecek güzeldi hatırla. Gelecek, zamana bağlı bir hülya değildi sende. Bir hülyaydı da sen onu zaman yerine yaşamın budak deliğinden baktığın resimde görüyordun” deyişine sevdalandım Özer’in ya da yalnızlığı tanımlayışına; “Şimdi yeni bir kuyruk oluşacak, bu sefer yalnızlığının etinde. İnsanın yalnızlığı etindeymiş”. Yazarın hikayesinde kendi yalnızlığınızın etine de dokunuyorsunuz ister istemez. Ya da insanın sayılar toplamı olduğu gerçeğini ta içinizde, geçip giden yıllarınızda hissediyorsunuz bir kez daha. “Boş inanç ya da değil, bir insanın yaşı el ve ayak parmaklarının toplamını aştıysa zaman onun için hızlı akarmış. İnsanda böyle bir abaküs olduğunu dehşetle algılıyorsun birden. İnsan sayılar toplamı ha! Oysa sen onu imgeler ağacı zannediyordun” cümleleriyle anlatıyor Özer geçip giden yılları. Satırlarında sizin de gençliğinizin izleri dolaşıyor.
Adnan Özer’i okurken gençliğinin baharında bir erkeğin Moskova’ya gidişine, şehirler ve mimari üzerine düşünüşüne oradan Küba’ya, Havana’ya uzanan hikayesine ve nihayet aşkla buluşmasına yani büyümesine şahit oluyoruz.
80 darbesine sıra geldiğinde ise yazarın yerle bir olan hayallerinin ve hayatının yanı sıra kendi iç hesaplaşmasını da buluyoruz romanın satırlarında. Diyor ki Özer bütün içtenliğiyle; “Aslına bakılırsa, o günler için küçük ve sıradan bir hikayeydi benimkisi, binlerce küçük ve sıradan hikayeden birisi, ne acılar çekişmişti oysa”.
Hesaplaşmalar yazarın sadece kendi acısıyla sınırlı kalmıyor. “Darbenin hemen öncesi kendimi özgürleştireyim derken bir başına kalmıştım, desteksiz. Ama dur bakalım, kendini önemseme sen, bağlı kalsaydın bile o politik yapı içinde yerin neydi ki?!” derken bağlı olduğu yapıyla hesaplaşmayı, “Parti yetkilisi beklenen darbe için kasım ayının sonunu işaret etmişti ya ben de inandım, inanmak istedim – insan bahtından zaman talep etmemeli! O eylül sabahı nahif gafletimden ölüme uyanmıştım sanki” derken de yazarın bahtıyla yaptığı hesaplaşmayı okuyoruz.
Eskiden Gelecek Güzeldi'nin satırlarında gezinirken gelecek her daim güzel olsa keşke diye içinizden geçirmeden edemiyorsunuz. Ama aşkın hikayesi kitabın ilk satırından son satırına asla yalnız kalmamanızı sağlıyor. Darbe ve yıkılan hayallerle umudunuzu kaybetseniz bile bu aşk kavuşmayla sonuçlanacak mı heyecanına kapılmanızı engelleyemiyor.