Şiiri değiştiren ilk yapıtlar: Ülkü Tamer
'Soğuk Otların Altında', modern Türkçe şiirde modernleşme krizini bir hayli erken sorun edinmiş olmasıyla da dikkat çekecek biçimde farklılık yaratmıştır. O nedenle, bir erken uyarı sistemiymiş gibi de değerlendirilebilir. Söz konusu olan doğadan kopuşun, sanayileşmenin, şehirleşme tarzının, endüstri toplumu olmanın getireceği ağır bedellerle ilgili şiirden gelen erken bir uyarıdır...
Şiirin şartı, şairin uğraşı denenmemişi denemek, aramak, bulmak, söylemek, yazmaktır. Bunlar gerçekleşmesi içinse bir başka şart dile hâkim olmaktır. Şiiri değiştiren ilk yapıtların önemli bir özelliği de denenmemişi, aranmamışı, bulunmamışı, söylenmemişi içermesi ve oluşturduğu yeni dildir…
İkinci Yeni dalgasının uçlarından biri de Ülkü Tamer (1937) olmuştur… Tamer’in ilk kitabı, “Soğuk Otların Altında” adıyla a dergisi yayınlarından 1959’da çıkar.
Tamer, ellili yılların ikinci yarısından itibaren dergilerde görünmeye başlamış, kısa sürede İkinci Yeni dalgasının en genç ve dikkat çeken ismi olmuştur… Ülkü Tamer, henüz yirmi bir yaşındayken yayımlanan “Soğuk Otların Altında”, hem şairin adını modern Türkçe şiirin kütüğüne silinmeyecek biçimde kaydetmiş hem de şiiri değiştiren ilk yapıtlardan biri olmuştur.
Kitabın ilk şiirinden alıntıyla devam edelim… “O Eski Bir Güvercindi” başlıklı şiirden aktarıyoruz:
Nasıl olduysa oldu, sardılar beni birden:
Kadınlar ve erkekler, kemikleri de ortada,
Anlamadım bir türlü, durmadan yürüdüler,
Durmadan toprak kazdılar, şapka giydiler;
Hürlük vardı, verdiler onu, istemek için yeniden,
Belki aldılar geri, beni bağladılar ama;
O eski bir güvercindi, şaşırdı olanlara.
O eski bir güvercindi, bıraktı beni onlara,
Götürmedi kanatlarından bir başka yalnız suya,
Geçti çocuk gölgelerinden, dönmedi artık,
Yapacak işleri vardı utanmaktan başka
Soğuk Otların Altında da bulunan şiirler, “çok şey söylüyor” oluşlarıyla da dikkat çekiyor. “Çok şey” arasında, şairin sorunsallaştırdığı ve öne çıkardığı iki şey biraz daha belirgindir: En yalın haliyle doğallık ya da bu anlamı da içeren saflık ve şiir ya da çocukluk… Doğallıkla saflık, şiirle çocukluk bazen yer değiştiriyor, bazen benzer anlam aralığında kalır…
Cemal Süreya, “Suçsuzluğun Şiiri” başlıklı yazısında Ülkü Tamer’in şiiri için “Nuh’un gemisi gibiydi Ülkü Tamer’in ilk şiirleri” der ve devam eder: “Kalabalık, şenlikli, her türlü imgenin erkeğini ve dişisini barındıran, terzilerle, dülgerlerle, tilkilerle, kirpilerle, sansarla ve her şeyle dolu. Hayatın, ölümün ve her şeyin amatörüydü Ülkü Tamer bu şiirlerde. Serpen, yığan bir çalışma içindeydi. Belirsiz bir mitoloji adına nesneleri ilk envanterden bir mitoloji yaratacak gibiydi. 1957 - 1959 yıllarında Pazar Postası, Yeditepe ve A dergilerinde yayımladığı şiirlerde, Soğuk Otların Altında adlı ilk şiir kitabında görüyoruz bunu. O, ilk şiirlerini yayımlarken Orhan Veli’yle İkinci Yeni arasındaki değişiklik biraz su yüzüne çıkmış bulunuyordu; Orhan Veli’yle ilk hesaplaşma günlerine yetişememişti gerçi, ama baştan itibaren İkinci Yeni’nin önemli gelişim halkalarından biri de o oldu. Soğuk Otların Altında’da iki şiirsel yönseme gösterir Ülkü Tamer: Birincisi iyice duru, sıcak çağrışımlarla gelişen anlatım deneyleri, ikincisi imgeye dayanmakla birlikte onun üstünde, daha yaygın ve daha bütün bir öze götüren şiirler.”
Özetleyecek olsak; dünyanın durumunun, hayatın gidişatının kışkırttığı arayışın, özlemin, hayalllerin dile getirildiği şiirlerin oluşturduğu bir kitap diyebiliriz “Soğuk Otların Altında” için.
Kitaptaki şiirleri farklı açılardan okumak olası… Uygarlığın huzursuz ettiği insanın, bireyin tepkisi olarak okumak da bu seçeneklerden biri…
“Soğuk Otların Altında”, modern Türkçe şiirde modernleşme krizini bir hayli erken sorun edinmiş olmasıyla da dikkat çekecek biçimde farklılık yaratmıştır. O nedenle, bir erken uyarı sistemiymiş gibi de değerlendirilebilir. Söz konusu olan doğadan kopuşun, sanayileşmenin, şehirleşme tarzının, endüstri toplumu olmanın getireceği ağır bedellerle ilgili şiirden gelen erken bir uyarıdır...
Bu aynı zamanda toplumsal sorumluluğu üstlenmiş bir şair tavrıdır; kapitalizmin doğaya üstün gelme, doğayı yenme, tahakküm altına alma amacının sonunda felaket olacağı gerçeğine işaret eden önemli ve örnek bir tutumdur… Şair şairliğin ekseninden çıkmadan sezgisini, öngörüsünü, görgüsünü, bilgisini, duygu ve düşüncelerini incelikli bir biçimde şiire aktarmıştır.
İkinci Yeni o tarihlerde bir hayli genç bir şiirdir. Ama “Soğuk Otların Altında” daha da genç şiirlerden oluşan bir kitaptır…
Saflığın, doğal olanın maruz kaldığı yıkıma yönelik tepki, aslında biraz da gençliğin ve onun sağladığı kavrayış biçiminin sonucudur diyebiliriz…
“Katı olan her şeyin buharlaştığı” bir dünya ve bunun sonucunda biçimlenen hayat karşısında şair, “Soğuk Otların Altında” şiirden bir sığınak oluşturarak Cemal Süreya’nın da dediği gibi ırmakların, göllerin, yağmurların, rüzgârların, ormanların, kuşların, sansarların ve benzeri bütün bir doğanın, çevrenin ve canlıların sesi olmuştur… Doğayla dengeli bir ilişki ve barış içinde yaşama hayali kurmuştur…
Cemal Süreya, andığımız yazısında, Ülkü Tamer’in şiirine değinirken son derece yerinde ve geçerliliğini zaman karşısında yitirmeyen saptamalarda bulunur . Şu değerlendirmede olduğu gibi: “Baştan itibaren İkinci Yeni’nin önemli gelişme halkalarından biri de o oldu... En soyut atılımını bile çok yalın bir dille yapan bir şairdir o... Kısa şiirlerinin çoğu karnaval bileti gibidir, sevinçle doludur; uzunları ise hemen hemen her zaman trajik öğelerle çalışır.”
Şairin zamanla geliştireceği “şiir her gün yeniden başlar” düşüncesi “Soğuk Otların Altında” da deyim yerindeyse saat gibi işler…
“Soğuk Otların Altında”nın galiba göz ardı edilmemesi gereken özelliklerinden biri de karşıtlık oluşturularak tartışılan evrensellik mi, yerellik mi konusuna şairin yaklaşımdır… Ülkü Tamer, “yerelden evrensele gitme” anlayışına karşı evrenselden yerele ulaşmayı tercih etmiştir. Şiirlerin kozmopolit dağarcığı ve dili de açıkça bunu işaret eder…
Şairin marangozlar, öğretmenler, sansarlar, tilkiler, tavşanlar, düellolar, hançerler, haydutlar, renkler, kavanozlar, akvaryumlar ve benzerlerinden oluşan sözcük dağarcığı adeta bir Babil kulesidir.
“Ben Var Ölmek” adlı şiiri söz dizimiyle dikkat çeker. Şiirin çağrışım dalgasının ilk halkasında Kızılderililer ve yerli halklar olmadığını söyleyebilir miyiz? Okuyacağımız dörtlükler sözünü ettiğimiz şiirden:
Suda görsem kendimi
Bakarım ayna olmuş
Ne kemik tarağı var,
Saçımdaysa üç yüz kuş
Ben var ölmek istemek,
Vişne renkli bir balta,
Tırnaklarımı kesmek,
Sonra atlamak ata.
“Soğuk Otların Altında”ki şiirlerde, şairin dünyasına yansıyan çocukluk dönemine ait filmlerin ve sinemanın da önemli bir payı vardır. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki Edip Cansever’in o meşhur şiirinde “biranın dökülüşünü” koyduğu masaya Ülkü Tamer, ilk kitabında, sinemanın armağanı olan “Tarzan”ı; onun yaşama modelini ve sesinin temsilcisi, “orman” olarak simgeselleşen ütopyasını koyar… Ülkü Tamer, Cansever’in o dönemde sorunsallaştırdığı, uygarlığın huzursuz ettiği bireyin sıkıntısına ve modernleşme krizine “Tarzan”ı ve “ormanı” seçenek olarak sunmuş gibidir…
Bakışım edimi, İkinci Yeni dalgasının başka şairleri arasında da dikkat çeker. Örneğin Cemal Süreya’nın, cinsel arzuyu dışlamayan aşk anlayışına yaslanan ve anlamı, anlatımı ve dili erotize eden şiirlerini topladığı “Üvercinka”yı yalnızlıktan Turgut Uyar’ın “Dünyanın En Güzel Arabistanı”nda yer alan ve yasak aşkı konu ettiği “Akça Burgazlı Yekta” serisindeki şiirler kurtarmıştır. İkinci Yeni dalgasının içinde yer almamasına karşın, bu yeni dalganın imkânlarından cömertçe yararlanan Ahmet Oktay da kürtaj konusunu sorunsallaştırdığı “Dr. Kaligari’nin Dönüşü”yle “bakışım zincirine” eklenir…
“Soğuk Otların Altında”daki şiirlerin odaklandığı modernleşme krizine yaklaşımı açısından Ülkü Tamer’le Edip Cansever arasındaki bakışım dikkate değerdir. İki şairin aynı zamanda, erken diyebileceğimiz bir dönemde modernleşme krizini, daha doğru bir deyişle modernleşememe krizini, gerilimini, sıkıntısını bireysel ve toplumsal açıdan sorunsallaştırmaları da son derece önemlidir…
Kitabın son ya da kapanış şiiri de olan “Ben Sana Teşekkür Ederim” yayımlandığı andan itibaren sevilmiş ve hâlâ şairin çok sevilen şiirleri arasındadır. Okuyalım:
Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,
Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
Serinlik vurdu korulara, canlandı serçelerim;
Sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.
Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.
Şiirin soru sordurması, merakı ve çağrışımı kışkırtması okura sunduğu önemli ödüllerden biridir. Şiirleriyle okurunu ziyadesiyle ödüllendiren Ülkü Tamer’in ilk kitabına ilişkin yazımızı bir soruyla bitirelim: Şairin alıntıladığımız şiirinde teşekkür ettiği, acaba doğrudan şiir olabilir mi?..
“Soğuk Otların Altında”ya, modern Türkçe şiirde altmış yılı aşan süredir var olduğu için biz teşekkür ederiz…