Bir Paris Komünü kitabı: Louise
Henri Gougaud’un "Komün’ün Anarşist Kadını/ Louise" kitabı Dipnot Yayınları tarafından okurla buluştu. Louise Michel’in esin kaynaklarını ve teorik altyapısını da irdeleyen kitap, onun yetişme çağını, dönemin izlekleriyle, sosyal koşullanışlarıyla ve siyasal biçimlenişleriyle de harmanlayarak okura sunuyor.
1830 Mayısı’nda Fransa’nın Haute-Marne bölgesinde, Vroncourt’da gösterişli ve sağlam yapılı bir evde dünyaya gelen Louise Michel, babasını hiçbir zaman tanıyamaz. Söylenenlere göre evin oğlu olan babası, bu evde öteden beri hizmetli olarak çalışan annesiyle ilişkiye girer ve Michel bu vesileyle hayata gözlerini açar. Fakat klasik hikâyelerin tersi olur, Michel ve annesi belirli bir döneme kadar bu evden kovulmadan yaşamlarını sürer. Bilgili dedesi, Michel’in eğitimiyle kendi ilgilenir. Voltaire’i, Hugo’yu, Lamartine’i, Diderot’yu, Corneille’i ve Moliere’i küçük yaşlarından itibaren Michel’e öğretir. Bir süre sonra kitaplarını kendi seçmeye başlayan Michel, aynı dönemlerde yazılar yazmaya, sanatla uğraşmaya başlar. Bu arayış, Bir İnanmışın Söyledikleri kitabına denk gelmesiyle bambaşka bir boyuta ulaşır. Artık yolunu tayin etmiştir.
Cumhuriyetçi ve özgürlükçü rahip Lamennais’in 1834 yılında basılır basılmaz, kiliseden aforoz edilmesiyle sonuçlanan kitabının çıkması, Avrupa’yı kasıp kavurur. İsa’nın her zaman mütevazı insanların yanında olduğunu savunan kitap, adaleti ve özgürlüğü bu dünyanın yoksullarına borçlu olduğumuzu dile getirir. Güçlülerden ise nefret etmemiz gerektiğini söyleyen kitap, zenginlerin paradan başka bir arzuları olmadığını açık açık yazar. “Louise o akşam kendi kutsal İncil’ini keşfetmişti.”
Henri Gougaud’un Komün’ün Anarşist Kadını/ Louise kitabı, Michel’in yaşamını başından sonuna tüm detaylarıyla anlatmaya gayret eden bir çalışma olma özelliği taşıyor. Yukarıdaki açılıştan da görülebileceği gibi, Michel’in esin kaynaklarını ve teorik altyapısını da irdeleyen kitap, onun yetişme çağını, dönemin izlekleriyle, sosyal koşullanışlarıyla ve siyasal biçimlenişleriyle de harmanlayarak okura sunuyor.
Siyasal düşüncesinin oturmasıyla birlikte öğretmenlik yapmak amacıyla (asıl amacı Paris’te yoldaşlarını bulmaktır) Paris’e giden Michel, yıkılıp tekrar inşa edilen bu devasa kent karşısında büyülenir. Onun deyimiyle her tarafa burjuva binaları dikilir. Bu durumun kiraların fırlamasına sebep olacaktır. Zaten Paris yönetiminin de istediği budur: Paris’i taşradan gelen işçilerin haksız istilasına karşı korumamız gerekiyor. Ne kadar tanıdık değil mi?
Henüz o dönemde siyasal faaliyetlerine başlayan ve rejimin hışmına uğrayan Michel, işçi ve köylü savaşımı yanında kadın meselesine dair düşünmeye başlar. “Eğer erkek, iktidarı simgeliyorsa, biz kadınların durumu nedir?” diye sorar. Bu soruyu, “…bağlı olduğumuz ve hayatımızı yönlendiren yasalar, yoksulların korkunç bir biçimde sindirilmesi, kölelik, her birinin istediği her şeyi elde ettiği güçlülerin hukuku, kaynağını kimlerden alıyordu ki? Erkekler kastından. İktidarı kendi tanrıları, Kadiri Mutlak’ları haline getirenlerden” diyerek cevaplayan Michel, hemen Paris Komünü öncesinde düşüncelerinden emin olur.
Bir avuç direnişçinin, karşılarında sapasağlam duran bir alaya karşı yürüyüşe geçtiği sırada, kalabalığın giderek arttığını ve aralarında kadınların da olduğunu fark eden Michel’in bakışları tek bir noktaya odaklanır. Boynuna bir başörtüsü dolayıp, kamburunu çıkarıp yürüyen annesini gördüğünde Michel önce gözlerini siler, sonra da annesinin yanına gider. Ona ulaştığında paniğe kapılır, çıkarıp bir kenara oturtmak ister ama başaramaz. Annesi, yanında/arkasında yürüyen kitleyi işaret eder. “Gözleri fal taşı gibi açıldı, buğulandı. Aceleyle üzerlerine bir şeyler atıp dışarı çıkan ve kâh inip kâh kalkan sisin içinde antik dönemlerin savaşlarından sökün etmiş hayaletler gibi görünen Montmarte’ın bütün kadınları oradaydı.”
Bir Paris Komünü Kitabı olarak da okunabilecek çalışma, Komün sırasında yapılan devrimlerini, direnişçilerin programlarını ve Komün sonrasını da okura sunuyor. Louise Michel’den yola çıkarak 19. yüzyıl Fransa’sını sosyolojik, siyasal, ekonomik ve kültürel bağlamda aktarmaya gayret eden çalışma, bir Barış Akademisyeni olan Ayşen Uysal tarafından çevrildi.