Bakışım: Şiirin şiire son bakışı…
Şiirin şiiri açması, aşması, genişletmesi gibi deneyimleri "bakışım" olarak tanımlamaktan yanayız. Şiirde bakışıma, şairler arasında etkileşim diyebiliriz. Modern Türkçe şiirde bakışımı, Yahya Kemal'in Tevfik Fikret ile, Orhan Veli'nin Yahya Kemal’le bakışımıyla ve İlhan Berk'in İstanbul temalı şiirleri ve şairleri aşmasını sağlayan "İstanbul" şiiri ile irdelemeye çalıştık...
Sözün sözü açtığı gibi şiirin de şiiri açtığı olur. Böylece aştığı da olur. Aşmasa bile şiiri genişletir. Bunu, yani kısaca şiirin şiiri açması, aşması, genişletmesi ve benzeri deneyimleri, girişimleri, sinsileyi, devamlılığı “bakışım” olarak tanımlamaktan yanayız. Şiirde bakışıma, şairler arasında etkileşim diyebiliriz. Ama esinlenmeden, nazireden, taştir, tahmis vb. gibi biçimsel etkileşimden farklı ve daha fazlası olduğunu da belirtmek istiyoruz. Öte yandan bakışım için şairler arasında doğrudan bir hesaplaşma da diyemeyiz. Fakat kavramın hepsini birden, esinlenmeyi de, nazireyi de, hesaplaşmayı da içerdiğini düşünerek kullandığımızı belirtelim. Ayrıca bakışımda hesaplaşmanın biraz daha öne çıktığını da söyleyebiliriz. Bununla birlikte bakışımda itişme de, didişme de, çekişme de vardır; vardır da açıkta değildir. Belki özetle bakışımı, Harold Bloom’un sözünü ettiği etkilenme endişesinin endişe kısımı olarak tanımlayabiliriz.
Modern Türkçe şiirde bakışımın izini sürmeye Yahya Kemal’den başlayabiliriz. Beş hececi şairlerden Yusuf Ziya Ortaç’ın, 1962’de yayımlanan Portreler kitabında Yahya Kemal’e ilişkin izlenim ve değerlendirmeleri son derece dikkat çekicidir: "Yahya Kemal, elbet talihli insandı: Çocuk yaşında Paris’e gitti. Fransızcayı, Fransızcanın vatanında öğrendi. (…) Sonra, yurda dönünce, günün politikacıları onu oturtacak makam aradılar: Profesör oldu, ilmî rütbelerin en şereflisi... Mebus oldu, millî rütbelerin en büyüğü... Elçi oldu, siyasî rütbelerin en keyiflisi... Ve nihayet şiirden anlayan ve anlamayan, bütün aydınların ve yarı aydınların gönül tahtına oturdu...”
Yahya Kemal’in bakışım kurduğu ya da bakışım içinde olduğu şair Tevfik Fikret’tir. Ortaç, bahsettiğimiz kitabında, “Fikret olmasaydı neler olmazdı, biliyor musunuz?.. Bir tanesini söyleyeyim: Yahya Kemal olmazdı!" diyor. Oysa Ortaç, Yahya Kemal’in Fikret’ten adeta nefret ettiğini de belirtiyor…
Biliyoruz ki Yahya Kemal’in Tevik Fikret’ten nefret etmesinin ve husumetinin nedeni "Sis"tir. Öte yandan Yahya Kemal’in Tevfik Fikret’le bakışımına neden olan da budur, yani "Sis"tir. "Sis", Tevfik Fikret’in 1908’de yönetime geçen İttihat Terakki’nin vaat ettiği yüksek mevkileri reddeden şairin payitahtı, can çekişen Osmanlıyı, Abdülhamit istibdadını eleştirdiği, padişah baskısına, zorbalığına tepkisini dile getirdiği, yayımlanmadan elde ele, dilden dile dolaşmış ve ünlenmiş şiiridir. Girişinden bir bölüm aktaralım:
Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,
Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!
Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim,
Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!
Ey sahn-ı mezâlim…Evet, ey sahne-i garrâ,
Ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ!
Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı
Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı;
Ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret
Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet;
Ey Marmara'nın mâi der-âguuşu içinde
Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;
Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir,
Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;
Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,
Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.
Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün
Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!
Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;
Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.
Te'sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet
Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet!
Hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde,
Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.
Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu';
Yalnız bu… ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu'.
Milyonla barındırdığın ecsâd arasından
Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?
Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;
Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..
Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
Kaatil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar;
Ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma'bed;
Ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed,
Mâzîleri âtîlere nakletmeye me'mûr;
Ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-i sûr;
Fikret’in şiirinin 1902’de Tanin gazetesinde yayımlandığını da belirtelim. Henüz on sekiz yaşında yayımladığı şiirde Abdülhamit’in gönüllerdeki yeri ve adaletini öven Yahya Kemal, Tevfik Fikret’in "Sis" şiirinde dile getirdiği padişah, Osmanlı, payitaht (İstanbul) karşıtlığına itirazını şairliğinin temel meselesi haline getirmiştir diyebiliriz. Yahya Kemal’in Abdülhamit’i övdüğü dizeleri okuyalım:
Ey şehriyar-ı âtıfet-âsar-ı muhterem,
Ey tâcdâr-ı mâdelet-efkâr-ı zülkerem,
Şensin o padişâh-ı dil âgâh-ı pür himem.
Kim vasf-ı hazretinde senin her ne söylesem,
Ahrâdır ey halife-i pür lûtuf-u mâdelet!
Yahya Kemal bütün şairliğini adeta "Sis"te lanetlenen İstanbul’un, Osmanlı’nın, payitahtın dize dize, şiir şiir övülmesine, böylece Fikret’in lanetini ortadan kaldırmaya vakfetmiş gibidir. Daha da dikkat çekici olanıysa Tevfik Fikret, Abdülhamit’e onun yoğun baskı ve zorbalığı altında boyun eğmemiş, kendisine sunulan ayrıcalıkları, mevkileri, makamlara reddederek yaşamıştır. Onu ve şiirini "silmek" isteyen Yahya Kemal’se Cumhuriyet'in kendisine sağladığı rahatlık ve refah içinde yaşamıştır.
Zulme duyulan öfkenin dışavurumu olan "Sis"te hedef alınan İstanbul’u semt semt ve sahne sahne siyasal, sosyal, kültürel Osmanlı imgesini şiirlerinde işleyip yüceltmeye, yaşatmaya girişen Yahya Kemal’in Tevfik Fikret’le olan bakışımı önemini yitirmemiştir. Şiirde geçmiş ve gelenek konusunda tarihin ışığını, önüne, eleştirel biçimde düşürerek ilerlemek isteyenlere katkısı olabilir.
Modern Türkçe şiirin tarihinden bakışımı örneklemeye devam edelim… Yahya Kemal’in Tevfik Fikret ve onun "Sis"iyle, lanetlediği İstanbul simgesi üzerinden geliştirdiği bakışım sinsilesine daha sonra Orhan Veli katılacaktır.
Orhan Veli’nin Ahmet Haşim’in ünlü "Bir Günün Sonuna Arzu" şiirindeki son dizesisiyle ilgili tavrı bilinir… Önce Haşim’in dizesini hatırlayalım:
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Bu da Orhan Veli’nin "Eskiler Alıyorum" başlıklı şiirinin Haşim’e karşılığı olarak okunan son dizesi:
Bir de rakı şişesinde balık olsam
Orhan Veli’nin tavrı amaçsız, gelişigüzel değil, bilinçli bir tepkiye dayanır. Garip şairi için "eski şiir" bütün yönleriyle hedeftir. Ama onun en çok hedef aldığı şair Yahya Kemal olmuştur. Yahya Kemal’in aruzu bilmediği iddiasını, hince bir "çıkışla", kapısına aruzla yazılmış not bırakarak yanıtlamıştır. Ama Orhan Veli’nin Yahya Kemal’le olan bakışımı, asıl "İstanbul’u Dinliyorum" şiiriyledir. Orhan Veli "İstanbul’u Dinliyorum"da yepyeni ve bambaşka bir İstanbul çıkarır okurun karşısına. Bu ne Abdülhamit’in İstanbul’u, ne Osmanlı’nın payitahtıdır. Ne de Yahya Kemal’in ata yadigârı hamasetine sarıp süslediği söyleminin arkasında aslında postu serdiği ve üzerine göbeğini yaydığı İstanbul’dur… Orhan Veli’nin İstanbul’u halkın İstanbul’udur, dahası Cumhuriyet'in, Cumhuriyet zihniyetinin, ideolojisinin İstanbul’udur… Sözü şiire bırakalım:
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmıyan çıngırakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalı Çarşı;
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular.
Çekiç sesleri geliyor doklardan,
Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başında eski âlemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, lâf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Yusuf Ziya Ortaç’ın yakın dostu Yahya Kemal için söylediğini, biz de Orhan Veli için söyleyebilir miyiz? Yahya Kemal olmasa Orhan Veli olmazdı diyebilir miyiz?
Bakışım silsilesine İstanbul teması ekseninde katılan bir diğer şair de İlhan Berk olmuştur. Berk’in "İstanbul" şiirinin özelliklerinden biri de kitap oylumunda olmasıdır. Ama asıl önemli özelliği silsiledeki şairlerin tümünden farklı bir pencere açarak bakışıma katılmasıdır.
İlhan Berk, Orhan Veli’nin dile getirdiği halkın İstanbul’unu sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel özellikleriyle birlikte büyük bir değişim yaşayan, modernleşme sürecindeki metropol olarak görür. O nedenle de bakışım, İlhan Berk’te ve "İstanbul" şiirinde yeni bir boyut kazanmıştır. Berk’te şairleri birbirine bağlayan İstanbul’a yönelik algı değişmiş, sorun modernizm bağlamına taşınmıştır.
Bu hamle İlhan Berk’in, daha önce yazılmış İstanbul temalı şiirleri ve şairleri aşmasını da sağlamıştır. Berk’in İstanbul adıyla yayımlanan kitabında yer alan şiirden bir bölüm aktaralım:
İnsanları toprağı havayı severek yürüyorsun
Bilirim hiçbir şeyi dünyada olmaya değişmezsin
Hiçbir şey dünyada olmak kadar güzel değildir
Benimle ol
Gökyüzü birdenbire düşüverecek
Köprü’nün açılışını sabahla işlerine giden insanları
Tekrardan seyredeceğiz
İşte o nefis o tertemiz gökyüzü İstanbul'un
Sabah olmuş
İstanbul tepeleri köprüleri sokaklarıyla çalışmaya iniyor
Peşin bütün kenar mahalleler ayakta
Peşin askeri fabrika işçileri
Sonra tahmil tahliye inşaat amelesi
Küçük memur küçük esnaf ayak satıcısı
Ahir garipler diyarsızlar
Yollara düşmüşler
Bu gürültü kalkan kepenklerin gürültüsü
Bu kalabalık Beşiktaş’a gidiyor
Bu gerilerden gelenler Çarşıkapı esnafı
Bunlar İstanbul emekçileri
Kasketlerini yana yıkmışlar yürüyorlar
Modern Türkçe şiirde, şiiri şiire açan, şiiri şiire bağlayan şairler arasında başka bakışım örnekleri de bulmak olası… Bakışımdan, şiirin şiire son bakışından öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünüyoruz. Konuyu irdelemeyi sürdüreceğiz…