Mehmet Özkan Şüküran'dan yeni şiirler: ‘Aynada Yürüyen Sesler’

Bir şiir kitabının okurunda, hem öznel boyutta hem de müşterek düzlemde karşılık bulması yorumlanabildiği ölçüde mümkündür… Bu konuda daha fazlasını arayan okur için şiirsel dengeyi kurabilmenin üstesinden gelmiş bir kitap olan 'Aynada Yürüyen Sesler'i öneriyoruz…

Google Haberlere Abone ol

Şairin en zor geçidi ilk kitaptan ikinci kitaba giden yoldadır. Ama ondan belki de daha zoru ilk kitaptan çıkmaktır. Aslında birçok şairin ilk kitabı yoktur. İlk kitabı olan birçok şairin de oradan çıkamadığını söyleyebiliriz… Bunu söylemek içinse elbette tarihe; şiirin tarihine, deneyimine, birikimine dönmek, orada, evet bir arkeolog, kazıbilimci gibi çalışmak gerekir…

Şiirin birikimi, deneyimi tarihi içine girip arşive inen ya da çıkan merdivenleri yürümek, o tozlu odalarda mesai harcamak aslında her şairin şiir yazmak kadar önemsediği, benimsediği bir iş olmalıdır.

Şiir bilinçle yapılır: Bilinçle, yani farkındalıkla. Elbette dil bilincini, tarih bilincini, toplum bilinci kapsayan bir bilinç söz konusu olan. Duyguya da, düşünceye de yol ve yön veren şairin dünya ve hayata karşı olan farkındalığıdır, yani bilincidir diye düşünüyoruz…

Şiirin bilinçle yapıldığını söylerken yapmak fiilini de özellikle seçtiğimizi belirtelim. Çünkü şiir yapılır mı, yaratılır mı konusu tartışmaya açıktır. Bu arada, şairin bilinçliliğinin şiirin aşkın bir dil olduğu gerçeğiyle çelişmediğini de söyleyebiliriz.

İlk kitap ya da özelleştirerek söylersek ilk şiir kitabından çıkmanın ya da çıkamamanın şair için ne anlama geldiği, şiir için ne ifade ettiği okur için de önemlidir. Aynı metnin çoğaltılması, yinelenmesi okuru bir süre sonra haliyle rahatsız eder. Haklı olarak tepkiye, okurun söz konusu şairden uzaklaşmasına neden olur… Yineleme ya da tekrar, özellikle şiirde ve kitap boyutundaysa tahammül edilemez olur. Şiir yeniliktir sözü boşuna değildir.

Yenilik yalnızca şiirde değil, hayatın her alanında kışkırtıcıdır. Heyecan, sevinç, umut, coşku kaynağıdır.

İthaki Yayınları'nın yayın çerçevesini genişletmesi, yayın türleri arasında şiire de yer vermesi sonuç itibarıyla önemli, ama daha önemlisi yayımladığı şiir kitaplarının işaret ettiği durum…

Yayınevinin, pandemi koşullarında şiir okurunun yüzünü güldüren girişiminin yanı sıra şair ve kitap tercihi de dikkat çekiyor…

İthaki’nin yayıncılığa başladığı dönemde hazırladığı birkaç kitaplık şiir serisi daha çok satış odaklı olmuştu. Yeni serideyse genç şairlere yer verilmesi satış kaygısının geri planda alındığını, olası riskin çok da umursanmadığını gösteriyor. Bunun şiir adına olumlu değerlendirilecek bir tavır değişikliği olduğunu belirtmek isteriz.

Anlaşılan o ki yayınevi, yeni serisinde daha çok yeni kuşaktan şairlerin, genç isimlerin ikinci kitaplarını yayın listesine eklemiş… Bu aslında, son olarak İthaki etiketiyle Mehmet Özkan Şüküran’ın (1994) ikinci kitabının okurla buluşmasından çıkardığımız bir sonuç oldu.

Şüküran’ı şiir okurunun tanımıyor olacağını sanmıyoruz. Hatırlatmak için daha önce 'Gül Rengini' adlı kitabının yayımlandığını ve şiir çevrelerinde ilgiyle karşılandığını belirtmemiz, onu hatırlatmak için yeterli olacaktır diye düşünüyoruz…

Mehmet Özkan Şüküran, ilk kitabıyla şiirdeki yolculuğunun nasıl süreceği merak edilen genç şairlerden biri olmuştu. Olmuştu diyoruz, ama Şüküran’la ilgili merak tamamlanmış, bitmiş, karşılığını bulmuş olduğu için değil. Çünkü şairin uyandırdığı merak, şiirle ilgisi sürdükçe devam eder… Bu söylediğimiz elbette Mehmet Özkan Şüküran için de geçerli…

Gelelim Şüküran’ın sıcağı üzerindeki ikinci kitabı 'Aynada Yürüyen Sesler'e… Şairler, ama özellikle genç kuşak şairler için ikinci kitabın nasıl bir geçit olduğuna temas ettik. Bu bağlamda 'Aynada Yürüyen Sesler', şairin bibliyografisinde ikinci sırada yer alan bir kitaptan mı ibaret, yoksa gerçekten ikinci kitap niteliğinde mi sorusuna karşılık gelmese de ilk izlenimlerimizi aktarmayı deneyelim. Ama daha önce, kitabın adında da yer alması nedeniyle çağrıştırdığı için hem Eduardo Galeano’nun 'Aynalar' kitabına bir selam verelim hem de girişteki şu alınlığı paylaşalım:

Aynaların içi insanlarla dolu.

Görünmez insanlar bizi görürler.

Unutulmuşlar bizi hatırlarlar.

Biz aslında onları görürüz görürken kendimizi.

Peki, biz gidince, onlar da mı giderler?

Şüküran’ın bir okur olarak Galeano’ya yaklaşımını, bakışını, etkileşimini bilemeyiz. Ama kitabın özellikle adı bir yakınlığa işaret ediyor diye düşünüyoruz… Yakınlık derken şairin kaynakları arasında elbette değişik yazarlar, kitaplar, türler bulunur… Şüküran’ın da Galeano’yla etkileşim içinde olması gayet olağan…

'Aynada Yürüyen Sesler' seksen sayfa; dört bölüm ve on altı şiirden oluşuyor. Şiirler “Camınıza taş olurum diyen çocuklara” adanmış… İçindekilerde olmayan, ama kitabın içinde yer alan bölüm başlıklarını da yazalım: 'Uzak Menzil', 'Bir Ses Taşıyorum Yüzümde', 'Rölans', 'Aşındırma Heceleri'.

Sözü de daha fazla uzatmadan kitabın 'Bir Yerlere Vaktinde Gidememenin Şarkısı' başlıklı ilk şiirin ikinci betiğini okuyalım:

sesiyle kendine dönmüş dağlara, çağrıldım

hecelenmemiş sulardaki sedef işlemeli kötülük,

huşu içinde selamladım yaklaşan gölgeyi

bir tek şeyi gizlemedim

hasarla buluştuğum akışı döndürmeden,

çığlık atsam, kim duyar bileğindeki serinliği,

yola yakışmayan uzakların indiği.

sessizlik... kefaret değil çektiğim

ucuz bir inatla

duramam burada,

bu beni ezen kara günahla

saatimi uzaklara bakmaya ayarladım,

ölülerin henüz bilmediği bir telaşla.

İkinci kitap sorunsalı bağlamında ve Mehmet Özkan Şüküran’ın şiiriyle , şiir yolculuğundaki yönelimlerle ilgili ilk izlenim olarak desek ki: Aynadan çıkıp okura yürüyen sesler, okurla yürüyen, yürümek isteyen sesler duyduk… Bu galiba çok açık olmayacaktır… Öyleyse şöyle söyleyelim: Başka işlerin yoğunluğu altında, zorunlulukların sıkışıklığı, sıkışmışlığı, sıkılmışlığından arta kalan süreçte kotarılmış şiirler izlenimini; şiirlerden yansıyan duygudan, düşünceden, duyarlılıktan olduğu kadar şairin biçim ve biçeminden de süzdük…

Şairde şiirin duygusunun, düşüncesinin oluştuğu, ortaya çıktığı anla yapıtın tamamlandığı, bittiği an arasında hem yoğun bir mesai, hem de fevkâlade bir emek vardır. Şiirin duygu, düşünce, farkındalık olarak uç vermesi, şiirin sadece 'uç' vermesidir… Bu da aslında çoğu zaman şiir adına, şair için hiçbir şey değildir… Şiir asıl ondan sonra, şairin mesaisiyle, emeğini ortaya koymasıyla başlar… Şiir için mesaiye ayrılacak zaman bulmaksa günümüz koşulları için şairin en büyük sorunudur diyebiliriz… Şiirin boş zaman işi olduğunun söylenmesi boşuna değildir… Şairin aylaklığı da doğrudan doğruya şiirin üretimiyle ilgilidir… Bu yönden günümüzün toplumsal koşullarında şairin varlığı da, şiirin yapımı da aslında bir mucizedir… Hem dile gömülü bir mucize hem de şartların zorlamasına karşı koymak bakımından mucize… O nedenle yazılan her şiire, aynı zamanda gerçekleşmiş bir mucize olarak bakmak gerekir… Öyle ki Kızıldeniz’i ikiye bölen Musa’nın, altı testi suyu şaraba dönüştüren İsa’nın mucizelerinden daha önemsiz değildir bugün hâlâ şiirin yapılıyor, yazılıyor olması… Burada sözü şiirle keselim. Kitaptan bir şiir daha okuyalım. Alıntımız 'Kuşlara Küs Bir Ağaç'tan:

günaydın ve iyi günler

hâlâ ölülerin başında bir taşı severek geçenler

bir duvarda gülleri saklayarak üçer üçer

bizi o kalede çok eskimiş bir gün bekler

oradan ağaçlara küs kuşların uçuşunu seyrederler

ama artık ne olduysa geri döndüler

ağızlarında eskimiş kelimeler

ellerinde bir çarmıhtan ödünç alınmış çiviler

yazılıp da silinmiş defterler

istesek, bir karanlık iner dağdan üçer beşer

ama gece midir bize ulaşan bu sesler

belki de hepimizi bir gün nefret ettiğimiz o karanlık örter

şimdi solmuş güller sana ve iyi geceler anlat kendini sen

sonra belki bir gün unutur herkes ölmeyi

Mehmet Özkan Şüküran’ın, yeni şiirlerine kitap bütünlüğünde bakarak burada, şimdide, şimdiki zamanda, hatta bu çağda olmaktan mahcup, gecikmekten mustarip olduğunu ve nedeni çok da açığa çıkmamış bir durum ya da sorundan dolayı yaşadığı suçluluk duygusuyla yüzleşmeye, hesaplaşmaya yöneldiği kanısı edindik. Sonuçta şiir yorumlanabildiği ölçüde ve değişik yorumlara açık kapı bıraktığı kadarıyla şiir oluyor…

Çok açık biçimde ve tereddüt etmeden diyebiliriz ki 'Aynada Yürüyen Sesler' şiir okurunun çok değişik biçimde yorum yapmasına ve farklı sonuçlar çıkarmasına olanak tanıyan bir kitap…

Yorum özellikle şiirde yorum elbette ki okurun bilinciyle ilgilidir, ama şiirin de uçmasını sağlayan kanatlar yorumdur… Okuyacağımız dizeler kitabın son şiiri de olan 'Başka Türlü Okunabilen Sayfa ya da In Short Unspoken Words' başlıklı şiirden:

yanlış bir tarihe geldim yine, cebimde buruşmuş bir yas

mevsim denilen bir güz lekesi, ayası sönmüş bir el

unutmuyorum,

tanığı kılındığım bir ölümün sonra gelen sorusunu.

sonda gelen ve sanki unutulmuş bir sözün

arasında bir inilti gibi yükselen

tarih kitaplarından herkese sinmiş bir körlük

şimdi n’eyleyek, n’edek demeden

her dem, hem sedef hem cehennem

hendeklerden gelmeyen seslerden

ey cesetlerle gelen ve fesleğenlere benzeyen

tepelere geçerken menekşeler seven

geçecek elem gecelemeden beklesem, demek

ertelense de emreden elbet kepenklerden geçecek

neşterden, mertebelerden, demden

elden ele değerlense de hedeflenen

n’edek, n’eylesek demeden

gelen hece, bereket, gerçek nefes

ve evet, es-mer, qe-mer

Bir şiir kitabının okurunda, hem öznel boyutta hem de müşterek düzlemde karşılık bulması yorumlanabildiği ölçüde mümkündür… Bu konuda daha fazlasını arayan okur için şiirsel dengeyi kurabilmenin üstesinden gelmiş bir kitap olan 'Aynada Yürüyen Sesler'i öneriyoruz…