Kızılay beyazlaşırken: Ankara’daki Saab lokantasında neler oldu?
İzmir’deki Halkların Köprüsü Derneği, polis şiddetine maruz kalan Saab Lokantası ortağı Mohamed Abdullahi hakkındaki sınır dışı kararının iptali için imza kampanyası başlattı.
Fırat Çoban
Ankara’da Somalili göçmenler tarafından işletilen Saab lokantası kolluk kuvvetlerinin 2021 yılının sonbaharı ile başlayan ayrımcı, keyfi ve hukuksuz uygulamalarıyla kapanmanın eşiğine getirildi. Önceden Somalili göçmenlere ait 9 işletmenin bulunduğu sokakta Eylül 2022 itibariyle yalnızca Saab lokantası ile -eski adı Somali Sofrası olan- Güzel Yurt Sofrası faaliyetine devam ediyor. 7 ortaklı bir işletme olan Saab, ortakların söz konusu baskıya dayanamaması dolayısıyla, şu an biri Türk vatandaşı olan iki Somalili göçmen tarafından işletiliyor. Bu göçmenlerden biri olan Mohamed Abdullahi hakkında sınır dışı edilmesi yönünde karar bulunuyor ve kendisi bir haftadır Akyurt Geri Gönderme Merkezinde gözaltında tutuluyor. 2022 yılının Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında ziyaret ettiğim Saab lokantasının hikayesi kendi başına Türkiye’de devlet alanının mantığına, bu mantığın göç yönetimindeki zuhuruna ve ırkçılığa dair pek çok şey ifade ediyor.
Kızılay meydanına oldukça yakın bir konumda, çoğunlukla Somali ve Afrika’nın başka ülkelerinden göçmenlerin dükkanlarının da bulunduğu, bundan dolayı Afrikalı göçmenlerin kamusal alanda çok sık “seçilebildiği” bir alanda bulunuyor Saab lokantası. Lokanta açılalı 4 yıl olmasına rağmen bu yazıya konu olan olaylar 2021 yılının Ağustos ayında yine Ankara’nın bir ilçesi olan Altındağ’da vuku bulan Suriyeli sığınmacılara yönelik linç, yağma ve saldırı girişimleri sonrası başlıyor. “Altındağ’da görev yapan polis amiri buraya gelince bu durum başladı” diyor ortaklar. “Bu durum” ile kastedilen eylemler, kolluk kuvvetlerinin sıklıkla işletmeye gelerek kimlik kontrolü yapmaya başlaması, işletmecileri, çalışanları ve hatta müşterileri gözaltına alması, kimi zaman dükkanın gündüz vakti kapanmasını istemesi, lokantanın önünde daimi olarak bir ekip arabasının bulundurulması, kolluk kuvvetlerinin lokantaya gelen müşterileri “dükkan kapalı” diye kapıdan çevirmeleri, dükkandaki Somalili müşterilerin esasen kayıtsız çalışanlar olduğunu iddia edip lokantaya cezalar yazılması, lokanta isimlerinin zorla değiştirilmesi (ismi Somali Sofrası olan başka bir lokantanın ismi Güzel Yurt Sofrası olarak değiştirilmişti), mülk sahiplerinin dükkanlarını göçmenlere kiralamamaları için nazikçe uyarılmaları ve benzeri pek çok olay. Yukarıda saymaya gayret ettiğimiz keyfi ve kanunsuz uygulamalar arasında kamuoyunda en ses getireniyse Saab’ın tabelasının -renklerin uygunsuz olduğu gerekçesiyle- polis tarafından beyaza boyatılmasıydı. Tüm bu eylemlerdeki amacı sorduğumda işletme ortakları, yine benzer bir uygulama sırasında bir polis memurundan işittikleri oldukça yalın niyeti aktarmıştı: “Sizi buradan temizleyeceğiz”.
Tüm bu keyfi ve kanunsuz uygulamalarla amaçlanan, işletmeyi çalışamaz hale getirmek, sokağı ve bölgeyi Afrikalı göçmenlerden temizlemekti. Halihazırda pandemi dönemindeki kapanmalarla başlayan ekonomik sıkıntıları atlatamayan, önceki yılın sonbaharından bu yana da kolluk kuvvetlerinin baskısına dayanamayıp kapanan işletmelere baktığımızda söz konusu amaca ulaşmaya, göçmenlerden, özellikle kamusal alanda “göçmenliği” kolaylıkla “ayırt edilebilen” Afrikalılardan ari bir bölge yaratmaya yakın olduklarını söyleyebiliriz. İşletme ortakları ve başka müşteriler ile konuştuğumda ayrıca kendilerinin Kızılay meydanı tarafına zorunlu kalmadıkça gitmediklerini, polisin özellikle siyahileri durdurduğunu ve keyfi gözaltılar yaşandığını öğrendim. Göçmenler, Kızılay’da hukuki statülerine bakılmaksızın yalnızca Somalili oldukları için gözaltına alınıp, saatlerce emniyette tutulduklarını ve Kızılay’a gelmemeleri konusunda uyarıldıklarını söylediler. Bu uygulamaların milli bayramlarda ve özel günlerde daha da arttığını, geçtiğimiz 30 Ağustos’ta Ankara Barosu Mülteci Hakları Merkezinden de keyfi gözaltılarla ilgili hukuki yardım talep edildiğini de ayrıca not düşmeliyiz.
Kolluk kuvvetlerinin kanunsuz ve keyfi bu uygulamaları, Kızılay ve çevresini içine alan kentsel mekâna dönük -kolluk kuvvetleriyle sınırlı kalmayan- sistematik ve planlı bir göçmensizleştirme gayretine işaret ediyor. Saab ortaklarının bu uygulamalara karşı çaldığı tüm dost kapıların -kaymakamlıktan valiliğe, AKP teşkilatlarından İslami dernek ve vakıflara- yüzlerine kapanması, aleni hukuksuzluğa ve ırkçılığa karşı yalnız bırakılmaları, kanunsuzluğun failliğini kolluk kuvvetlerinden devlet alanındaki diğer aktörlere doğru genişletmemize olanak sağlıyor. Bunun da ötesinde, tüm bu aleni kanunsuz ve keyfi uygulamaların faillerinin soruşturulmaması, bu şiddetin nesnesi olan ve bunlara karşı hukuk mücadelesi yürüten lokanta ortaklarından Mohamed I. Abdullahi hakkında sınır dışı kararı verilmesi, ardından buna yapılan itirazın reddedilmesi ve Abdullahi’nin can güvenliği tehlikesi bulunmasına karşın Anayasa Mahkemesi tarafından hakkında bir tedbir kararı verilmemesi, kolluk kuvvetlerinin keyfi tutumunun ötesinde bir mantığa işaret ediyor. Geride bıraktığımız hafta gözaltına alınan ve hala Akyurt Geri Gönderme Merkezinde tutulan Mohamed Abdullahi hakkında henüz bir tedbir kararı verilmedi. Lisans ve yüksek lisans öğrenimini Türkiye’de tamamlayan, Türkiye’de evlenen -eşi halihazırda Türkiye’de üniversite eğitimini sürdüren- ve çocuğu burada doğan Abdullahi’nin bugün iç savaşın, çatışma ve terör ortamının devam ettiği Somali’ye geri gönderilmesinin önünde hukuki bir engel bulunmuyor. Somali’nin mevcut durumuna ek olarak, Abdullahi çok yakın zamanda Türkiye’den Somali’ye dönen, 19 Mayıs Üniversitesinde 5 sene birlikte okuduğu ve iş ortaklığı yaptığı Somalili bir dostunu haziran başında silahlı bir saldırıda kaybetmesine karşın mahkemeler Abdullahi’nin can güvenliğinin tehlikede olduğuna kani olmuyor.
Özetlemeye çalıştığım ırkçılığa ve hukuksuzluğa karşı Abdullahi ile dayanışma gösteren başta Ankara Barosu Mülteci Hakları Merkezi olmak üzere pek çok kurum, demokratik kitle örgütü ve aralarında EMEP, HDP, TİP ve DEVA Partisinin olduğu siyasi partiler olduğunu da söylemeliyiz. Abdullahi ile dayanışma gösteren kurumlar arasında yer alan İzmir’deki Halkların Köprüsü Derneği de ayrıca verilen sınır dışı kararının iptali için bir imza kampanyası başlattı. Saab’ın ve Mohamed’in hikayesi bizlere siyasi ve ekonomik krizi eş zamanlı deneyimleyen Türkiye’de, yabancılara yönelik keyfi ve hukuk dışı uygulamalar alanının genişliğini, faillerin cezasızlık zırhını, yasalara uygun olarak bir hayat kurmaya çalışan yabancıların dahi maruz bırakıldıkları ayrımcılık ve dışlama pratikleri dolayısıyla hayatlarının her an altüst olabileceğini gösteriyor. Yukarıda bir kısmına değindiğimiz dayanışma örnekleri ise; yurttaşların esas problemlerinin üstünü örten, bu sorunların esas faillerini görünmezleştiren, bu kriz ortamında mültecilerden müsebbipler yaratan sistematik yabancı düşmanlığına karşı mücadeleye dair umutlarımızı büyütüyor.