Kobani Davası'nda kimler neyi yargılıyor?

“HDP’nin sivil isyanı” tam tersine merkezden uzaklaşmak isteyen değil, merkeze yaklaşmak isteyen bir şekilde gelişti. İşte devlet aklı, bu isyanı bastırmak istediği için bu mahkeme kurulmuş durumda.

Google Haberlere Abone ol

Zinar Karavil

Kobani Davası'nda, görünürde dönemin HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile diğer HDP’liler yargılanıyor ama yargılananlar sadece onlar mı acaba? Daha doğru bir soruyla, şu günlerde T. C. başkentinde sadece kişiler mi yargılanıyor?

Bu sorunun yanıtına ulaşabilmek için tarihe bakmak gerekiyor. Önce yakın tarihe.

Kürtlerin, Alevilerin, sosyalistlerin, feministlerin, ekolojistlerin bir araya gelerek kurdukları HDP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 13,12 oy oranına ulaşmıştı. Bunun bir anlamı, iktidara geldiğinden beri tek başına hükümet kurabilen AKP’nin bu gücünü yitirmiş olmasıydı. Ama daha önemlisi, HDP’nin iktidar ortağı olabilmesi olasılığıydı. Ülke o yıllardaki zaman çizgisinde ilerlese belki de bir sonraki seçimde HDP iktidarın güçlü bir ortağı olabilecekti. Böylece de egemen tekçi anlayış sarsılacak ve özgürlükleri, demokrasiyi, çoğulculuğu esas alan anlayış, üstelik de Cumhuriyet’in yüzüncü yılına giderken devlet yönetiminde yer alacaktı. 7 Haziran 2015 seçimlerinin en temel sonucu buydu.

İşte bu sonuç, devlet aklını çok rahatsız etti, çok korkuttu. Nasıl olurdu da HDP’yi oluşturanlar devlet yönetimine gelebilirlerdi. Böyle bir şey düşünülemezdi. Nasıl olurdu da tekçilik yerine çoğulculuk olabilirdi. Türk ve Sünni olmayanlar yalnızca vergi verebilirlerdi, hizmet edebilirlerdi. Sadece Türkleştikleri ve Sünnileştikleri kadar ve ancak bireysel olarak devlet yönetiminde yer bulabilirlerdi. Çünkü bu memleketin efendisi Türk'tür (Dönemin iktidar milletvekili Mahmut Esat Bozkurt, 1930) ve Türk olmayanlar itaat etmelidirler (Diyarbakır Silvan’da devlet güçlerinin yazdığı bir duvar yazısı, 2015).

DEVLET AKLI HDP’Yİ NASIL GÖRÜYOR?

Osmanlı devletinin art arda toprak kayıpları, son olarak Balkan Savaşları sonucunda günümüzdeki Türkiye Cumhuriyeti sınırları içine gelen milyonlarca kişiden çıkan yeni devletin kurucu aklı, T. C.’yi bir tür “son kale” olarak kodladı. Bu “son kale”nin yönetimi de sadece Türklerde olmalıydı. Bunun için her şey yapılırdı, yapılacaktı da.

7 Haziran 2015 seçimleri, HDP’nin devlet yönetimine ortak olabilmesi olasılığını belirginleştirince devlet aklı, zaman çizgisini kırmak istedi. 7 Haziran’dan hemen sonraki olayların kronolojisine bakılırsa bunun nasıl yapıldığı kolayca görülebilir.

BUGÜNE NASIL GELİNDİ?

20 Temmuz 2015 Suruç Katliamı, 22 Temmuz 2015 Ceylanpınar’da iki polisin katledilmesi, 24 Temmuz 2015 Kandil’e yönelik o güne kadarki en büyük hava saldırısı, ardından başlayan Şehir Çatışmaları, 15 Temmuz 2016 “Allah’ın lütfu”, 20 Temmuz 2016 OHAL ilanı, 4 Kasım 2016 HDP’lilerin tutuklanmaları ve son olarak da 27 Nisan 2017 tartışmalı bir referandumla günümüzdeki Türk tipi başkanlık sistemine geçilmesi.

Görüldüğü gibi, HDP’nin ülke yönetimine ortak olması olasılığı, iki yıldan kısa bir sürede, rejim değişikliği yapılıp Türk tipi başkanlık sistemine geçilerek ortadan kaldırıldı. Yani Türk tipi başkanlık sistemine geçilmesi sadece bir tek kişinin hırslarının sonucu değil; devlet aklının, kendi anlayışına göre devletin bekasını korumak için yaptığı bir makas değişikliğidir. Bu değişikliğin yapılabilmesi için iki şey gerekiyordu; halkta, “son kale”nin elden gidebileceği duygusunun yaratılması ve en önemli direnç odağı olan HDP’nin etkisizleştirilmesi. İlki Şehir Çatışmaları ve 15 Temmuz darbe girişimiyle sağlandı, ikincisi de HDP’lilerin tutuklanmalarıyla.

Bugün Ankara’da yürütülen mahkemenin iki temel nedeninden dönemsel olanı budur. Yoksa HDP’nin Kobani ile dayanışma çağrısı olmasaydı da bu mahkeme kurulacaktı. Bunu sağlamak için, yargılanan her bir kişi hakkında on yıllarca hapis cezası istemli çok sayıda fezleke zaten var.

HDP’LİLER SADECE REJİM DEĞİŞİKLİĞİ AMACIYLA MI TUTUKLANDI?

Çok özetle devlet aklı, HDP’nin yönetime gelme olasılığını tümden ortadan kaldırmak istemiş, bu amaçla Çözüm Süreci, Gezi Direnişi ve 7 Haziran 2015 seçimleriyle ilerleyen zaman çizgisini kırmış, devletin rejimini Türk tipi başkanlık sistemi olarak değiştirmişti. Bunu başarabilmek için de HDP engelinin ortadan kaldırılması gerekiyordu.

Peki ama Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer HDP’liler sadece Türk tipi başkanlık sistemine engel oldukları için mi tutuklandılar? Bu soruyu evet diye yanıtlamak, mahkemenin tarihsel yönünü ıskalamak olur.

Böyle bir yazıya sıkıştırabilmek için kısaltmak gerekiyor; 1789 Fransa Devrimi'nin de etkisiyle Osmanlı devletinin, Tanzimat Fermanı’ndan sonra giderek bildiğimiz anlamda bir devlete, bir bürokrasi aygıtına dönüşme çabaları gelişti. Bu çabalar kapsamında da devlet toprakları olarak gördükleri bölgelere egemen olmak istediler. Bu bölgelerden en önemlilerinden biri de Kürdistan bölgesiydi. Ne var ki Kürdistan bölgesindeki halklar o zamana kadar yarı bağımsız yaşıyorlardı. Devletin otorite kurmak istemesinden rahatsızlık duydular ve bu da pek çok isyana yol açtı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da isyanlar devam etti.

'HDP İSYANI'NIN TEMEL ÖZELLİĞİ NEDİR?

Bu isyanların tamamının ortak özelliği merkeze karşı, merkezden uzaklaşmak isteyen askeri nitelikli isyanlar olmalarıydı. “HDP’nin sivil isyanı”ysa tam tersine yani merkezden uzaklaşmak isteyen değil, merkeze yaklaşmak isteyen bir şekilde gelişti. Ayrı olarak kendini yönetmek isteyen değil, hep birlikte bir arada yaşamak, birlikte yönetmek isteyen bütünüyle sivil bir hareket. Üstelik de bu “sivil isyan” sadece Kürtlerin değil; Alevilerin, sosyalistlerin, feministlerin, ekolojistlerin ortak isyanıydı.

İşte devlet aklı, bu isyanı bastırmak istediği için bu mahkeme kurulmuş durumda. Devlet aklı için, HDP’lileri yargılayan Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi günümüzün bir İstiklal Mahkemesi'dir.

Dolayısıyla mahkemede yargılananlar; işte şimdi doğru anlatımla mahkemeyi yargılayanlar, sadece Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Alp Altınörs, Bülent Parmaksız, Günay Kubilay, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel ve diğer HDP’liler değil; aynı zamanda Şeyh Said, Seyit Rıza, Alişêr, Zarife, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve kendilerini mahkeme salonlarına, adlarını da buraya sığdırmanın mümkün olamadığı yüz binler, milyonlardır.