Kobani, Gazze ve enternasyonal dayanışma
IŞİD, 2014’te, Şengal’de gerçekleştirdiği soykırımın benzerini Kobani’de yapamadı. Kobani, tarihe soykırım acısıyla değil, IŞİD’i durduran şehir olarak geçti. Şimdi bize, bunun faturası kesiliyor.
Kıymetli dostlarımız, yoldaşlarımız,
Bu satırları size Ankara’nın ücra bir ilçesinde bulunan yüksek güvenlikli “2 No.lu F Tipi” cezaevindeki hücremden yazıyorum. Güneş, avlumuza vuruyor. Aklımda dünyanın dört bir yanında, yüreği bizimle atan dostlarımız ve yoldaşlarımız var.
10 yıl önce, IŞİD’in Kobani’de yapmak istediği soykırıma karşı Twitter’dan bir çağrı yayımlamış olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyeleri olarak bizler, bu duyarlılığımızın bedelini 4 yıldır hapiste yatarak ödüyoruz. Mahkeme 16 Mayıs’ta kararını açıkladı: Her birimize 20 ila 24 yıl hapis cezaları verildi. IŞİD’in katliamını durdurmak için yaptığımız bir demokratik protesto çağrısı en ağır “terör” suçlamalarıyla mahkum edildi.
Yargılandığımız Kobani-Kumpas Davası, bir kez daha, siyasi iktidarın, demokratik siyaseti ve ifade özgürlüğünü bastırmak üzere “Terörle Mücadele Yasası”nı ezici bir araç olarak kullanmasının örneği oldu. Ben de 22,5 yıl hapis cezası aldım.
1 Kasım 2014’ü anımsıyorum, “Dünya Kobani Günü”nü. Dünyanın dört bir yanında demokratlar, barışseverler, insan hakları savunucuları, işçi sendikaları ve sosyalistler Kobani’de IŞİD vahşetine karşı ayağa kalkmıştı.
IŞİD, 3 Ağustos 2014’te Şengal’de gerçekleştirdiği Ezidi Soykırımı’nın, daha öncesinde Telafer’de Türkmenlere yönelik soykırımın bir benzerini Kobani’de yapamadı. Kobani, tarihe soykırım acısıyla değil, IŞİD’i durduran şehir olarak geçti. İşte şimdi bize, bunun faturası kesiliyor.
Bugün dünya, bir başka soykırıma, İsrail tekelci kapitalizminin Gazze’de Filistin halkına uyguladığı soykırıma tanıklık ediyor. Gazze’yi (tıpkı 1948’de “Nakba”da yaptıkları gibi) Filistinli nüfusu göç ettirerek, ilhak etmek istiyorlar. Naomi Klein’ın “Felaket Kapitalizmi” üzerine yazdıklarını anımsayalım. Bir kez daha Filistin yurdunun bir parçası, işgalci yerleşimlerle doldurulacak. Filistinlilerin acısı, İsrailli tekellerin kârına dönüştürülecek.
Dün Kobani’de IŞİD soykırımına karşı demokratik protestoları yükseltenler, bugün de İsrail’in Gazze’deki soykırımına karşı çıkıyor. ABD üniversiteleri bu vahşete karşı ses yükseltiyor.
Soykırımlar söz konusu olduğunda, seyirci kalmak da bir suçtur. Bizler 10 yıl önce, gözümüzün önünde gelişen bir soykırıma engel olmaya çalıştığımız için bugün, siyasi bir davada hapis cezalarına çarptırıldık. Mahkeme, çağrımızın “siyasi ifade sınırları içinde kaldığına, dolayısıyla suç unsuru taşımadığına” dair AİHM kararını çiğnedi. Tıpkı, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın (o dönemki HDP eş başkanlarının) serbest bırakılması yönündeki AİHM kararını tanımadığı gibi. Ki bu, aynı zamanda Türkiye anayasasının (90. maddesinin) ihlali anlamına geliyor. Zira, anayasaya göre, AİHM kararları tüm mahkemeleri bağlar.
Lenin, emperyalist savaşın “cumhuriyetle monarşi arasındaki farkı yok ettiğini” söylüyordu. Bugünkü dünyada açık emperyalist rekabet ve savaşlar var. İfade özgürlüğü, sözüm ona en çok “kutsandığı” ABD, Britanya gibi ülkelerde bile ayaklar altında. Türkiye de ifade özgürlüğünü bastırmakta en önde koşan devletlerden birisi. Özellikle “sokağa çağrı” yapmak, şeytanlaştırılıyor. İki büyük “gösteri davası” (showcase) bu amaçla kullanılıyor: Gezi ve Kobani davaları. Anayasanın (34. Md.) koruması altındaki demokratik protesto hakkı en büyük suç ilan ediliyor. Bir yandan da IMF-destekli kemer sıkma programı ile emekçi nüfusa sosyal yıkım dayatılıyor. Başkancı (Presidentalist) Rejim altında, tekelci burjuvazinin yüksek kârları, işçi grevleri sürekli yasaklanarak korunuyor. Bitmek bilmeyen, süreklileşmiş bir Olağanüstü Hâl ülkemizi cendereye almış, boğuyor (Oysa, 2016’da darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL, resmen kaldırılalı 5 yıl oldu; fiiliyatta ise OHAL hala sürüyor.)
İşte bir tweet'ten türetilen suçlamalarla 4 yıldır süren tutsaklığımız, üstüne 20 ila 24 yıl hapis cezaları, bu siyasal koşulların sembolü ve özetidir. Kobani – Kumpas Davası üzerinden Türkiye siyaseti dizayn edildi. HDP’ye kapatma davası açıldı. 2023 seçimlerinde seçmenler manipüle edildi.
Sonuç itibariyle, ifade özgürlüğü kapsamında olduğu AİHM’in iki ayrı kararıyla tescil edilen bir tweet bahane edilerek, dönemin HDP MYK üyeleri olarak, eşbaşkanlarımızla birlikte hâlâ hapisteyiz. Kobani’de boğazlanan, IŞİD terörü tarafından kuşatılmış mazlum Kürt halkıyla enternasyonal dayanışma sergilemekten “suçluyuz”!
Ben enternasyonalist bir sosyalist olarak, ister Kürt olsun, ister Türkmen, ister Filistinli, soykırıma uğrayan hiçbir halka sırtımı dönemem. Oturup bu vahşeti seyredemem. Dünyada bize uygulanan bu zulme sessiz kalmayacak, bizimle dayanışmayı geliştirecek tüm dostlarımıza, yoldaşlarımıza, şimdiden teşekkür etmek istiyorum.
“Dayanışma” Che’nin sözleriyle, “ezilenlerin inceliğidir”
Yaşasın enternasyonal dayanışma!..
*İktisatçı, yazar, siyasetçi