YAZARLAR

Koç’un 1 milyon dolarlık trajedisi ve sermayenin marina savaşları

Yat limanları, sermayeler arası rekabeti ve siyasetin rolünü görmek bakımından şahane aynalardır. Tamamen zenginlere hitap ederler çünkü. Yatlar servetin yüksek rütbelerindendir. Metresi ve lüksü, zenginlikle doğru orantılıdır. Dolayısıyla zenginlere ait bu saf dünyayı yönetmek, ne olursa olsun bir güç göstergesidir.

Fenerbahçe Kalamış Marina ihalesinin sonucu, Koç Holding için bir trajediydi. 504 milyon dolarlık teklifi, 505 milyon dolarla karşılık buldu. Ve iş müteahhit Vahit Karaarslan’a kaldı. Cumhuriyet rejiminin ana hissedarlarından Koç Holding ile Erdoğan rejiminin müteahhidi arasındaki 1 milyon dolarlık fark, 27 tur boyunca hiç kapanmadı. Mezat devam etse, yine kapanmazdı.

Onca mali güce rağmen yaşanan trajedi buydu.

***

Yat limanları, sermayeler arası rekabeti ve siyasetin rolünü görmek bakımından şahane aynalardır. Tamamen zenginlere hitap ederler çünkü. Yatlar servetin yüksek rütbelerindendir. Metresi ve lüksü, zenginlikle doğru orantılıdır. Yat limanları paranın serbest bölgeleridir de. Dini, milliyeti, kaynağı olmaz. Dünyanın her yanından gelen para sahipleri için en mahrem mekanlardır. Gösterişli yat fotoğrafları dışında gelir dağılımı piramidinin alt tabakalarına tek bir bilgi bile sızmaz.

Dolayısıyla zenginlere ait bu saf dünyayı yönetmek, ne olursa olsun bir güç göstergesidir.

Kalamış ihalesine bir de bu açıdan bakalım. Türkiye’deki siyaset-sermaye ilişkisinin seyrini, çarpıcı bir örnek olan Yalıkavak’tan başlayıp Kalamış’a uzanan sahiplik değişimleri ile beraber okuyalım.

BODRUM’UN DEĞİŞİMİ VE YALIKAVAK’IN DOĞUŞU

Bodrum’un evrimini hızlandıran dinamiklerden birisi finansal serbestleşmeydi. 80’lerin bohem mekanı, 90’ların bankacılık, reklamcılık, borsa vb. faaliyetleri ile aniden zenginleşmiş yeni orta-üst sınıfın, genç yaşta bol para kazanan futbolcuların, şarkıcıların gözde tatil-eğlence-yatırım destinasyonuna dönüşüyordu. Haliyle para ve rant nerede yoğunlaşıyorsa oraya çöreklenen mafya da eksik kalmıyordu. Susurluk’un, Susurluk kazası olmadan önceki fotoğrafını görmek isterseniz, magazin sayfalarında Bodrum’a ait tatil haberlerine bakmanız yeterliydi. Kim bol para kazanmışsa, kimin siyasi gücü varsa, kim mafyatik düzene hakimse yazın Bodrum’da belirirdi. 70’lerin Antalyası, 80’lerin Kuşadası gibi…

Yalıkavak Marina bu dönemin ürünüydü. Özal’ın prenslerinden, Çiller’in karanlık DYP’sinin vekillerinden Jefi Kamhi, 1997’de Milli Emlak’tan kiraladığı el değmemiş koya, dünyadaki servetin rotasına uygun ilk süper yat limanını inşa etti. Aslında bir dönemin kapanışıyla, yeni bir dönemin başlangıcının tam ortasında duruyordu Yalıkavak. 2002’de iktidara gelen AKP’nin sermayesi de yavaş yavaş zenginlik coğrafyasında boy göstermeye başlıyordu. Antalya’da üst üste Rixos açan Fettah Tamince, 2003’te Bodrum’a el attı. Onun cebinden çıkan nice yandaş otelci kısa sürede kentin hatırı sayılır rantını kaptı.

Yalıkavak’taki ilk el değiştirme, iktidarla eski sermaye grupları arasındaki paylaşım savaşının kızıştığı 2010’a denk düşüyordu. Batı’da 2008 Krizi'ne çare olarak piyasaya pompalanan dolarların oluşturduğu ucuz küresel kredi havuzundan Türkiye’nin kana kana içtiği, başta ihale yasası olmak üzere ekonomide kaynak dağıtımını düzenleyen pek çok yasanın değiştirildiği, meşhur referandumun yapıldığı, Erdoğan’ın ‘ustalık dönemim’ diyerek rejimini inşaya giriştiği yıl yani.

 

Mübariz Mansimov, Yalıkavak’ın işletmesini alıyor, 2007’de Petkim özelleştirmesiyle Türkiye’ye girip yeni rejimle bütünleşen Socar’a uzanan karmaşık bir ortaklık yapısı ortaya çıkıyordu. Arada Erdoğan ailesinin gemicikleri de gündem oluyordu. Bir anlamda yeni rejimin yerli-yabancı hissedarlarının sancağını diktiği ilk burçtu Yalıkavak. Burasının rejimin mafyatik yüzünün de en açık temsillerinden birisine sahne olduğunu biliyoruz.

Her haliyle eksiksiz bir dönem fotoğrafıydı Yalıkavak Marina.

Kalamış da benzer bir tarihe sahip işte. Siyaset-ticaret ilişkisindeki değişimi şimdi Kalamış üzerinden okuyalım.

SİYASİ GÜÇ DEĞİŞTİKÇE DEĞİŞEN SAHİPLİK

Özal’ın zengin sever politikasının ürünü olarak 1987’de yapıldı. Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’dan istemiş, “Siz yapın, yasal düzenleme ardından gelir” demişti. Marinayı dört ortak kiraladı. Kimdi bunlar?

İlki; Cumhuriyet’in başkenti inşa edilirken siyasi iltimaslarla kaptığı müteahhitlik işleriyle ilk birikimini yapan, Demokrat Parti iktidarında İstanbul’a adım atıp iplik ve dokuma tüccarlığıyla büyüyen, İstanbul Sanayi Odası’nın kurucularından Raif Dinçkök’tü. 1993’te İstanbul’un göbeğine diktiği Akmerkez, Özal iktidarıyla elde ettiği gücünün abidesiydi. İkinci isim Fahrettin Aslan’dı. Özallı yılların gazinocular kralıydı. 1989’daki birinci MİT raporunda müstesna bir yere sahipti. Üçüncüsü Hürriyet’in patronu Sedat Simavi, dördüncü kişi Mehmet Ali Yılmaz’dı. İkisini de tanıtmaya lüzum yok. Tabii mafyayı unutmayalım. 90’larda Kalamış, mafyanın boy gösterdiği mekanlardandı. Unvanını büyük oranda Yalıkavak’a kaptırsa da son olarak 2023’te, Susurluk’un meşhur özel harekatçısı Ziya Bandırmalıoğlu orada vuruldu.

Kısaca Kalamış Marina da her şeyiyle mükemmel bir dönem fotoğrafı sunuyordu.

Siyasette ve ekonomide köklü değişimlerin yaşandığı 1998’de, Kalamış için yeni ihale tartışması başladı. Lakin Özal’ın karmakarışık yaptığı yasal durumların içinden çıkılamıyordu. Gürültü patırtı arasında marinanın sahipliği, Koç’a geçti. 1998 ve sonrasının siyasi-iktisadi iklimiyle uyumlu bir el değiştirmeydi bu.

Nitekim Susurluk’tan 2001’deki Derviş programına kadarki süreci nefis şekilde ifade edenlerden birisi Rahmi Koç’tu. Kaptanlık meziyetini konuşturuyor, ‘güverte temizliği’ yapıldığını söylüyordu. Özelleştirmelerden aslan payını büyük sermaye alıyor, maddi/siyasi imkanların kısıtlılığı içindeki AKP’ye yakın sermaye grupları, henüz ciddi parçalar koparamıyordu. Bunun için 2007’lerden sonrasını bekleyeceklerdi. Metro ve duble yollarla başlanan inşaata dayalı birikim, 2010’lardan sonra mega projelerle arşa çıkacaktı.

Koç’un, Kalamış’ın sahipliğini devraldığı dönem önemliydi. Siyaseti ve bürokrasiyi teslim alacak, özelleştirme ihalelerine girecek, banka bile edinecek güce erişmiş çetelerin, 1998’deki MGK kararıyla ‘doğal sınırlarına’ çekilmesi sağlanırken, ekonomideki istikrar programı ve halkın ikna edildiği AB’ye üyelik hayali, siyasi güç/ekonomik güç dengesini büyük sanayi sermayesi lehine tekrar kuruyordu. Koç da gücün simgesi olan sancağını Kalamış’a dikmişti.

Fakat bir 10 yıl sonra, siyasette ve ekonomide yine değişim dalgasının başladığı 2009’da, marinanın sahipliğinin de değişimi gündeme geliyordu. Taliplilerin başında Doğuş ve Ülker vardı. İkisi de yükselen güç Erdoğan’a biat etmiş büyük sermayedarlardı. Mülk, para ve siyasi güç el değiştirirken, İstanbul burjuvazisinin gözde mekanı Kalamış mücevher gibi parlıyordu.

TÜRKİYE’NİN MARİNA HARİTASINDAKİ DEĞİŞİM

Burada, 2010’lardan sonra sayısı süratle artan Türkiye’nin marina haritasındaki değişime de bakmak önemli. Durum kabaca şöyle:

Ülker’in iki Göcek’te, bir İstanbul’da, Doğuş’un ise Didim, Göcek ve Turgutreis’te marinaları var. Kamu ihalesi aboneleri IC İçtaş Çeşme’de, Kolin Sığacık’ta, yine inşaat ihaleleriyle dikkat çeken ve AKP’den vekil aday adayı olmuş Erol Bulut Kemer’de, AKP dönemi parlayan diğer bir inşaat şirketi Bayraktar Tuzla’da, adı Zindaşti-Burhan Kuzu vakasının merkezinde yer alan Ömer Erdal Akkartal İstanbul Güzelce’de marina sahibi oldular. Torunlar GYO, Marmaris’teki Netsel Marina’yı Koç ile ortak işletiyor.

Koç Holding ise 2014’ten sonra atağa kalktı. Ali Koç, Nisan 2014’te yaptığı açıklamada şöyle diyordu: “Marina yatırımlarımız öncelikli. Bu işe girdiğiniz zaman inci gibi dizmeniz gerekiyor.” Antalya, Ayvalık, Çeşme Altınyunus, Finike, Kaş, Kuşadası, Marmaris, Gökova Ören, Yalova ve Midilli ile beraber gerçekten inci gibi dizdi Koç. Ayrıca 2014’te Ülker’in Pendik Marintürk’üne talip oldu. Ama satış gerçekleşmedi.

Çünkü 2014 de kritik yıllardan birisiydi. İktidar-Gülen kavgası alenileşiyor, Erdoğan hiddetle cemaatin üzerine gidiyordu. Ülker toz duman arasında bazı varlıklarını elden çıkarıyor, İngiltere yatırımlarını artırıyordu. Koç’a satmaya çalıştığı marinalar da bunlardandı. Gezi protestoları üzerinden Erdoğan ise Koç’a açıktan ateş ediyordu. Mustafa Koç aynı günlerde Hürriyet’e verdiği röportajda, 100 yıllık tarihleri olduğunu, onurlarını çiğnetmeyeceklerini vurguluyordu.

Koç’un elinden önce milli gemiyi, ardından milli tankı alan Erdoğan, 2013’te de otoyol ve köprü ihalelerini bir gecede iptal etti.

Ve nihayetinde Özelleştirme İdaresi, Kalamış’ın 40 yıllığına kiralanması için yeni ihale kararı aldığını açıkladı. İlk ihalede Koç en yüksek teklifi verendi. Hukuki karmaşa sebebiyle vazgeçildi. Ekim 2021’de yapılan ikinci ihalede de Koç tek alıcıydı. Rekabet Kurulu sonucu tescil etti ve karar 12 Kasım’da duyuruldu. Ne var ki 21 Ocak 2022 gecesi Erdoğan devreye giriyor, bu ihaleyi de feshediyordu.

Kurt bir sermayedar olan ve yıllar önceki değişimden memnuniyetini ‘güverte temizliği’ diye tarif eden Rahmi Koç, 2018’deki bir açıklamasında şunları dile getirmişti: “Türkiye için kâfi derecede büyüdük, iki derece büyük geliyoruz artık. Yani iki puan daha pazar payı alsak Rekabet Kurulu hemen çok şey yaptınız, durun diyor. Yeni bir şey satın alsak müsaade etmiyorlar. Dolayısıyla bizim yatırımı yurtdışına taşımamız lazım.”

DÖNEMİN RUHUNA UYGUN BİR EL DEĞİŞTİRME

Sonuçta bu hafta içinde yapılan Kalamış ihalesini Vahit Karaarslan, Koç’tan 1 milyon dolar fazla vererek kazandı. 1 milyon dolarlık o fark, dönemin ruhundan geliyordu. Diyarbakır’da tarım işleriyle başlayan, akaryakıt istasyonları ile devam eden Karaarslan da inşaatla sıçrama yapmıştı.

Son 5 yıldır ihale ile satılan ne kadar önemli Hazine arazisi varsa en yüksek fiyatı verip topluyor. Antalya, Didim, Kuşadası derken İstanbul ve Ankara’daki arazilere de el attı. Ne yat sahibi ne de denizle, muhtemelen yüzmek dışında, bir ilişkisi var. Ama ortaya çıkan manzara, marina sahipliğindeki değişimle siyasi güç arasındaki tarihsel seyre gayet uygun.

Böylece nefis bir dönem fotoğrafı daha karşımıza çıkıyor.