Koçyiğit: ‘Kürtler hariç’ diyerek normalleşemezsiniz

Normalleşme ve yeni anayasa tartışmalarını değerlendiren DEM Parti Grup Başkanvekili Koçyiğit, normalleşme döneminin ilk sınavının yaklaşan Kobanê Davası karar duruşması olduğunu ifade etti.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA – DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, yeni anayasa ve normalleşme tartışmalarına dair sorularımızı yanıtladı. Normalleşmeden bahsederken tutuklu HDP’li siyasetçileri anmamanın normal olmadığını ifade eden Koçyiğit, tartışmasının ‘Kürtler hariç’ parantezinde ilerlediğini söyledi. Koçyiğit, normalleşme sürecinde ilk sınavın yaklaşan Kobanê Davası karar duruşması olduğunu kaydetti.

Yeni anayasa tartışmalarını önemsediklerini de kaydeden Koçyiğit, ‘AKP'ye değil, yeni bir anayasa yapma meselesine bir şans verilmesi gerekiyor’ dedi.

Koçyiğit’in aralarında Gazete Duvar’ın da olduğu bir grup gazetecinin sorularına cevapları şöyle oldu:

‘KAVALA’YI SÖYLEYİP DEMİRTAŞ’I SÖLEMİYORSANIZ NORMALLEŞEMEZSİNİZ’

Son dönemlerin popüler ifadeleri “normalleşme” ve “yumuşama”. Siz siyasette bir normalleşme gözlemliyor musunuz?

Normalleşilecekse öncelikle herkesin çevrelenmiş, çeperlenmiş, sınırlanmış dilini aşarak normalleşmeye başlaması gerekiyor. Başta muhalefet olmak üzere normalleşmeyi dillendirenlerin, talep edenlerin bunu yapması gerekiyor. Yani siz Kavala’yı söylediğinizde Demirtaş'ı Yüksekdağ’ı ya da Kışanak’ı, Tuncel’i söylemiyorsanız zaten bir normallik algısı oluşturmuyorsunuzdur. O bir normal değil. Normalin kendisi onları da söylemek.

NORMALLEŞME NASIL OLUR?

Tabii ki sadece kendi ajandamız açısından normalleşmeden bahsetmiyoruz biz. İşçilerle ilgili tüm antidemokratik uygulamaların son bulması, Emine Şenyaşar'ın adalet talebinin karşılık bulması, “Cumartesi İnsanları”nın o meydana engelsiz girmesi, eylemlerini yapması da normalleşmenin bir göstergesi. Zırhlı araçların çocukları öldürmemesi ya da sadece tweet attığı için insanların tutuklanmaması da; sadece partimize gelip gittiği için, tutuklanmaması da bir normalleşme meselesi. Çok hızlı bir şekilde İstanbul Sözleşmesi’ne dönülebilir. “Yanlış yaptık” denilebilir örneğin. 6284 uygulanabilir. Normalleşme buralardan olabilir.

‘HEM İKTİDARIN HEM MUHALEFETİN ÖTEKİSİ OLDUK’

Bir diğer mesele de AKP ve MHP'nin kendi tabanını konsolide ederken muhalefete de bir gömlek biçmesi, muhalefete bir söylem sınırı çizmesi. Ne yazık ki muhalefet özellikle geçmiş dönemlerde hep o sınırlara hapsoldu, biz hep öteki olduk. Hem iktidarın ötekisiydik hem muhalefetin.

İktidarın yaşattığı zulüm zaten ortada. Ama muhalefetin bizimle yan yana durmaktan imtina ettiği, kayyımlara ses çıkarmadığı dönemler oldu. Bize yapılanı kendilerine yapılmış saymamaları Türkiye açısından çok büyük bir kayıp.

‘İLK DAYAĞI YİYEN BİZİZ AMA O DAYAĞIN HERKESE UZANACAĞINI GÖRMEK LAZIM’

Bundan sonra ne olursa olsun herkes kayyım başta olmak üzere her türlü hukuksuzluğun karşısında durmalı. Bu dönem özellikle ana muhalefet partisi bunu söylüyor ve biz bunu kıymetli buluyoruz. Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından çok kıymetli. Çünkü her şey önce bize yapılıyor, ses çıkmayınca diğerlerine de yapılıyor. Hani o diyor ya ‘sarı öküzü vermeyecektik’, işte o mesele. İlk dayağı yiyen biziz ama bu dayağın herkese uzanacağını Türkiye'nin görmesi gerekiyor.

‘ÖZGÜR BEY'İN TUTUMU FARKLI AMA TEMKİNLİ İYİMSERLİK İÇİNDEYİZ

Bu ‘yeni normalleşme’nin de ötekisi olacağınız endişesini taşıyor musunuz?

Evet. Özgür Bey’in söylemlerini elbette çok kıymetli buluyorum. Özgür Bey'in tutumu geçmiş dönemdeki genel başkanın tutumlarından farklı. Eş başkanlarımız kendisini ziyaret ettiler seçim sonrası ama şu riski de hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekiyor; bu ülkede siyasi atmosferi provoke edebilecek çokça dinamik var. Devletin elinde çokça imkan var, hükümetin elinde çokça imkan var. Bu durumların hepsinde bunlara göğüs gelebilecekler mi, bunu zamanla göreceğiz.

Görüyorsunuz haftalardır bayrak üzerinden, İstiklal Marşı üzerinden linç ediliyoruz. Bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bizi bir yere oturtmaya çalışıyorlar. Çünkü bizi eğer oraya oturturlarsa, ondan sonra yapacakları şeyler için toplumun, CHP’ye oy veren seçmenin rızasını üretmiş olacaklar. Bu bir rıza üretme süreci. İşte bunun için bizimki bir temkinli iyimserlik. Umuyor ve diliyorum bu çizgi devam eder. Ve biz olduğumuz için değil bize dönük uygulamalar hakkaniyetsiz, hukuksuz olduğu için karşı çıkarlar.

İstiklal Marşı ve bayrak meselesi üzerinden bir algı yaratılmaya çalışıldığını söylediniz. Bu ve benzer durumlara karşı belediyelerinizi uyardınız mı, önlemleriniz var mı?

Evet, konuştuk. Belediye başkanlarımızla toplantıda yasal mevzuatı ortadan kaldıracak ya da yasal mevzuata halel getirecek hiçbir şey yapılmamasının birinci öncelik olduğunu söyledik. Yasal mevzuat neyse o olacak. Bu zaten hukuki bir zorunluluk.

Ayrıca belediye eş başkanlarımıza, belediye meclis üyelerimize ve diğer bütün yerel yönetici arkadaşlarımıza çok açık ve net şunu söyledik: Sizin işiniz hizmet etmek. Genel siyaset yapmak değil. Genel siyaset için milletvekillerimiz, eşbaşkanlarımız, parti meclisimiz ve yetkili diğer seçilmiş kurullarımız var. Siz halkın içinde olacaksınız ve hizmet üreteceksiniz. Bu bizim en temel, altını çize çize söylediğimiz şeylerden biri.

Ve AKP ve MHP'nin kayyım atamak için gerekçeler aradığını, gerekçeler yaratmaya çalıştığını biliyoruz. İstismar edilebilecek, manipüle edilebilecek tüm iş, eylem, sözlerden kaçınılması gerektiğini de çok açık ve net söyledik. Perspektifimiz net: Hizmet üretmeye geldiniz.

‘KILIÇDAROĞLU’NUN MAZLUMLARIN YANINDA DURMASINI BEKLERDİK’

Özgür Özel’in tutumunun önceki CHP genel başkanlarına göre daha farklı ve olumlu olduğunu ifade ettiniz. Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs seçimlerinden önce Alevi kimliğine de vurgu yapan açıklamalar yapmıştı. ‘Kılıçdaroğlu’nun Özgür Özel’den daha ileri bir noktada olması gerekirdi’ yorumları yapılıyor. Katılır mısınız?

Biz Türkiye partisiyiz ve çok farklı halklardan arkadaşlarımız, yoldaşlarımız var. Bizim için önemli olan etnik kökenler değil politik kimlik ve duruş. Ama inançsal açıdan şunu söyleyebilirim; ben de bir Aleviyim ve Alevilik ezilenin, mazlumun yanında durmaktır. Türkiye'de mazlum kimdi? Mazlum vallahi bizdik. Mazlum Kürtlerdi, DEM Parti’ydi, eski HDP'ydi. Biz beklerdik ki bir mazlum inancın mensubu olarak, binlerce yıl kılıçtan geçirilmiş bir inancın mensubu olarak o mazlumun elinden tutsun, yanında dursun. Bunu yapamadı. Bu bir kişisel hayal kırıklığı.

‘DEVLETİN KURUCU PARTİSİNİN BAŞINDASINIZ, KÜRTSÜNÜZ, ALEVİSİNİZ; KEMAL BEY İÇİN İŞLER O KADAR KOLAY DEĞİLDİ’

Ancak Kürt ya da Alevi olmanın bazen negatif etkilediğini de düşünüyorum. Yani siz Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir partide siyaset yapıyorsanız Kürt ve Alevi olduğunuz için hızlıca yafta yiyebilirsiniz, hedef gösterilebilirsiniz. Zaman zaman Sezgin Bey’in yaşadığı. ‘Kemal Bey bundan yapmıştır, yapmamıştır’ anlamında söylemiyorum ama devletin kurucu partisinin başındasınız, Kürtsünüz, Alevisiniz. Kendinizi devlete ispat etmek ve bu anlamıyla demokrasiden uzaklaşmak gibi ters etkileri olmuş olabilir.

Özgür Özel’in bu kadar özgüvenli olmasının altında da Balkan göçmeni olması, Türk, Sünni olması olabilir. Kimliğiyle ilgili hiçbir sorunu yok. Ama Kemal Bey için işler o kadar kolay değildi. Bu, yaptıklarını onayladığım anlamına gelmiyor. Nihayetinde devrimci olmak, demokrat olmak, muhalif olmak bütün bunlara rağmen söz kurmayı gerektirir. Bütün bunlara rağmen siyaset yapmayı gerektirir, göze almayı gerektirir, cesaret ve cüret etmeyi gerektirir. Yapamamış olması bu anlamıyla kötü.

GERÇEKTEN ‘YUMUŞAMA’ DÖNEMİYSE İLK SINAV KOBANÊ DAVASI OLACAK

Normalleşme tartışmaları sürerken Kobanê Davası’nın karar duruşması da yaklaşıyor. Tartışmalar kararı etkiler mi?

Kobanê Davası çok önemli bir eşik. Bu devletin ya da bu hükümetin kafasında yeni döneme ilişkin bir okuma varsa ve gerçekten yeni dönem, Tayyip Erdoğan'ın deyimiyle ‘yumuşama’ dönemiyse bu dava ilk sınavları olacak.

‘‘NORMALLEŞELİM AMA KÜRTLER HARİÇ’ DİYEREK NORMALLEŞEMEZSİNİZ’

Olması gereken bütün arkadaşlarımızın beraatı. Eğer beraat kararı çıkarsa “Evet, bu hükümet, bu devlet; şapkayı önüne koydu, bir muhasebe yaptı” diyeceğiz. Çünkü normalleşme dediğimiz şeyin içerisine ‘Kürtler hariç’ yazarak normalleşemezsiniz. Mevcut okuma bu; “Evet normalleşelim ama Kürtler hariç”. “Normalleşelim ama DEM Parti hariç” gibi bir paranteze alınmış durumdayız.

‘NORMALLEŞMEYE BAŞLANACAKSA KÜRTLERLE BAŞLANMALI’

Normalleşmeye başlayacaksanız önce Kürtlerle başlamanız lazım. Kürtlerle normalleşmeden, Kürtlerle barışmadan, Kürtlere yönelik bütün bu kıyıcı politikalara son vermeden ülkenin normalleşme imkanı yok. Genel bir normalleşmenin imkanı yok. Onun için başlanacaksa bizce Kobanê'den başlanmalı.

‘ARKADAŞLARIMIZIN SERBEST KALMASI TÜRKİYE’YE YEPYENİ BİR KAPI AÇACAK BİR ADIM OLUR’

Karar duruşmasına dair öngörünüz ne?

Açıkçası öngöremiyorum. Geçen duruşma SEGBİS çözümü tamamlanmadığı gerekçesiyle karar açıklamadılar. Kişisel kanım süreci uzatmak içindi bu. Yeni çıkmıştık seçimden ve çok kestiremiyorlardı. Biraz tartmak istediler.

Çok küçük bir ihtimal de olsa beraat kararları çıkabilir ama ben kişisel olarak arkadaşlarımıza ceza vereceklerini düşünüyorum. Tabii ki aksini çok isterim. Arkadaşlarımızın serbest bırakılması Türkiye'ye yepyeni bir kapı açabilecek güçte bir adım olur. 31 Mart bir eşikti, 16 Mayıs ikinci bir eşik olur.

‘AKP'YE DEĞİL, YENİ BİR ANAYASA YAPMAYA ŞANS VERİLMESİ GEREKİYOR’

Yeni Anayasa tartışmaları da gündemde. CHP ve İYİ Parti son derece mesafeli duruyor, sizse kapıları tam olarak kapatmadınız. Pozisyonunuz nedir bu konuya dair?

Anayasa meselesi Türkiye açısından temel bir gündem. Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var, darbe anayasasından kurtulmaya ihtiyacı var. Bir ‘koşullar’ tartışması yürütmek zorundayız hep beraber.

Biz Numan Bey’le de bunu konuştuk. ‘Kobanê kumpas davası devam ederken, HDP kapatma davası devam ederken, DEM Parti'ye kapatma davası açılması gündeme gelmişken, kayyım tehdidi Demokles’in kılıcı gibi belediyelerimizin başında sallanırken nasıl olacak?’ Bir samimiyet sorunu olduğunu düşünüyoruz açıkçası. Gerçekten AKP yeni bir anayasa yapmak istiyorsa toplumu da bizleri de ikna etmeli.

Biz ikna değiliz. AKP bu ülkenin ihtiyacı olan anayasayı mı yapmak istiyor yoksa 2028 yürüyüşünde kaybettiği gücünü tahkim etmek mi istiyor? Zamanla hangisi olduğunu göreceğiz.

İlk yorum olarak ‘Kendisi için yapıyor Anayasa’yı’ diyebiliriz. Ama biz bu kadar hızlı bir şekilde bunu dersek bir kapıyı kapatmış oluyoruz. Bu kapıyı kapatmak toplum lehine mi? Bunu sormak gerekiyor. Bizim açımızdan kapıyı kapatmak toplum lehine, demokrasi lehine değil. Bir şans verilmesi gerekiyor. AKP'ye değil, yeni bir anayasa yapma meselesine bir şans verilmesi gerekiyor. Belki de yeni anayasa tartışmalarını yürütürken ülkenin normalleşmesine katkı sunacak bazı adımların atılmasını zorlayabiliriz.

‘YENİ ANAYASA VE NORMALLEŞME BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN BAŞLIKLAR’

Diyelim ki hiç tartışma yürütmeden bütün muhalefet kapıları toptan kapattık, yeni anayasa yok. Hangi zeminde, neyi tartışmış olacağız? Yani bizim açımızdan yeni anayasa tartışmalarının ilerlemesi, müzakerelerinin yapılması, konuşulması aynı zamanda normalleşmenin koşullarını da tartışmayı beraberinde getiriyor. Bu anlamıyla birbirini besleyen, birbirini tamamlayan başlıklar olarak görüyoruz açıkçası.

‘AKP’NİN KENDİ AJANDASINI DAYATTIĞI BİR SÜRECİN PARÇASI OLMAYIZ’

Ama AKP'nin kendi ajandasını dayattığı ve kendi gücünü tahkim etmek istediği bir yerde bu sürecin parçası olmayız. Orada çok ince bir ayar var.

‘AKP’Yİ GÜÇLENDİRMEYELİM, 4 YIL SONRA YENİ BİR HÜKÜMET GELİR, ONLARLA ANAYASA YAPARIZ’ DİYECEK BİR DURUMDA DEĞİLİZ

Bir taraftan da bizim çok acil ihtiyaçlarımız var. Cezaevlerinde on binlerce arkadaşımız var. ‘AKP'yi de güçlendirmeyelim, bekleyelim, 4 yıl sonra yeni bir hükümet gelir, biz onunla da anayasa yaparız’ diyeceğimiz bir durumda değiliz. Çünkü her gün cezaevinden tabutlar çıkıyor, her gün hak ihlalleri artıyor.

‘BİZ ANAYASA TARTIŞMASININ YÜRÜMESİNİ İSTİYORUZ’

Biz sırtımızda yumurta küfesi taşıyoruz. İnsanların yaşamının sorumluluğunu hissediyoruz. Bu sorumlulukla tartışmayı yürütüyoruz. Bize soruyorlar, ‘Bir kırmızı çizginiz var mı’ diye. Biz bu tartışma yürüsün istiyoruz. Bu tartışmayı zaten toplumla yapacağız.

Bir anayasa koordinasyonu kurduk. Bütün toplumsal kesimlerle, demokratik kitle örgütleriyle, STK'larla, kadınlarla, gençlerle anayasa tartışmasını biz de yürüteceğiz. Eğer yeni anayasa yapılmayacaksa da bunu toplum söylesin. Desin ki ‘bu hükümetle bu yeni anayasa yapılamaz’. O zaman biz de gereğini yaparız.

‘ANAYASA’YI AKP’YE YARAR-YARAMAZ İKİLEMİNE SIKIŞTIRMAK TÜRKİYE’YE HAKSIZLIK’

Tartışmayı da ‘AKP'ye yarar, yaramaz’ ikilemine de sıkıştırmak Türkiye'ye çok büyük bir haksızlık. Sonuçta beğenelim ya da beğenmeyelim; mevcut bir iktidar var ve bu iktidar dört yıl bu ülkeyi yönetecek. Bu tartışmayı, AKP ile olan ilişkisine indirgersek önemli bir dönemeci kaçırabiliriz. İlerletebildiğimiz kadar ilerletelim. Hiçbir maddesini ilerletemiyorsak tartışmayı ilerletelim. Tartışmayı ilerletemiyorsak o tartışmanın öncüsü olan koşulları zorlayalım. Hepsinin bir faydası olacağını düşünüyorum.