Kokain Alla Turca
Buenaventura’da yakalanan 4.9 tonluk partiden sonra Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonu olarak duyurulan “Bataklık”ın 1. yıldönümü yaklaşırken, gözler hâlâ yazılmayan 'iddianame'de.
Cengiz Erdinç*
Kolombiya’da Buenaventura limanında 9 Haziran 2020 günü bir gemide yakalanan 4.9 ton kokainin varış rotasının Türk limanları olması kamuoyunu şaşırttı. “Afyonda, eroinde geçiş ülkesiydik de kokain bu memlekette görülmemişti” yorumları, Sedat Peker’in videolarıyla desteklendi.
Kokain, yüz elli yıl önce kimya devleri tarafından ilaç olarak piyasaya sürüldü. 1914’de yasaklanana kadar meşrubatlarda kokain ham maddesi koka yaprağı kullanılıyordu. Bu “Coca” yaprağı hâlâ dünyanın en değerli içecek markasında ve onun logosundaki yerini koruyor. (1)
Kokain Türkiye’ye General Vrangel’in Beyaz Rus aristokratlarıyla geldi. Yaygındı, Mütareke döneminde Göksu çayırında parmağını şıklatan hovardalar, kahveci çırağından 1 liraya kar gibi küçük beyaz bir paket alabiliyordu. Daha kaliteli kokain 5 liraydı ve Merck malıydı. Bıçkın şoförler Rus kızlarıyla kokain çekip otomobilleriyle Boğaz yolunda hız yapıyor, buna “Rus enfiyesi” deniliyordu. (2)
Yerini morfin ve eroin aldığında kokain de unutuldu. 1990’lara kadar ne kaçakçılığına ne de kullanana pek rastlanmadı.
Kokain kaçakçılığı ABD’nin Güney Amerika’daki örtülü operasyonlarında paramiliter güçleri desteklemek için gelişti. Yine de kokaini bir “sektör” haline getiren 1980’lerde Pablo Escobar oldu. 1985 yılında Latin Amerika’da 200 ton civarında olan toplam kokain üretimi 1991’de 800 tonun üzerine çıktı. Ana üretici olan Peru’nun yerini Kolombiya alıyordu. Medellin kartelini yaratan Escobar Kuzey Amerika pazarını büyüttü. Eski bir Federal polis olan “El Padrino” lakaplı Miguel Angel Felix Gallardo’nun kurduğu Guadalajara karteli ile birlikte çalıştı. Meksikalılar, üretici olan Kolombiya'nın kokainini ABD’ye geçiriyordu. Escobar bu ilişkide kritik bir hata yapıyor, Meksikalıların payını “kokainle” ödüyordu. Ayda 70-80 ton uyuşturucu ve günlük 60 milyon dolar kazanç çılgınca büyümeye yol açtı. Fakat 30 milyar dolara ulaşacak ABD pazarı rekabeti artırdı. Escobar, hem Cali karteli hem de pıtrak gibi çoğalan Meksikalı karteller karşısında zorlanmaya başladı. 1992 yılında öldürüldüğünde Medellin karteli de dağıldı.
Dünyanın öbür tarafında, eroin kabusunu da Rus işgaline karşı savaşan mollalar için Amerikalıların sunduğu finansal çözüm başlatacak, Afganistan’da kaçak afyon, morfin ve eroin üretimini geliştirecekti. Afgan afyonunu eroine çeviren Pakistan Gizli Servisi’nin laboratuvarları, taşıyan İranlılar ve Avrupa pazarında dağıtan Türklerdi. (3)
Amerikan Uyuşturucuyla Mücadele Ajansı (DEA) 1990’larda ABD’de 100 milyar dolara ulaşan uyuşturucu pazarı için 1,5 milyar dolarlık bütçesiyle yeni stratejiler arıyordu. DEA Afganistan ve Kolombiya’ya odaklanmıştı. Bir iki küçük dokunuşla Kolombiya kokaini ile Afgan eroini Avrupa üzerinde buluşabilir, ABD pazarının dışında kalabilirdi!
Yeraltında taşlar 1987 yılında oynamaya başladı. İtalyan suç klanları Rus mafyası sayesinde “kusursuz bir öngörüyle” Doğu Avrupa’ya yönelmiş, Duvar çöktüğünde özelleştirmelere, para aklama işlerine, stratejik madde kaçakçılığına geçmişlerdi.(4) Eroin işinden çekildiklerinde boşluğu doldurmaya çalışanlar Arnavut, Sırp suç organizasyonlarıyla birlikte elbette Türk ve Kürt gruplardı. Rekabet çatışmaya dönüştü ve Türkiye’ye taşındı. İlk kurşun 1988’de Varujyan Kumdagezer’in butiğine yapılan saldırıydı. Misillemeleri misillemeler izledi. Çatışmalarda ülkücü mafya tetik çekiyor, yeraltı dünyasından isimler birbiri ardına öldürülüyordu. 1994 yılı başına gelindiğinde o ya da bu biçimde narkotik ticarete bulaşmış 42 kişi öldürülmüştü. Avrupa’daki çatışmada sadece Hollanda’da öldürülen Türklerin sayısı 28’di.
Kokain Türkiye’de küçük olaylarla beliriyordu. 31 Temmuz 1995 günü Kapıkule’de 7 kilo kokain yakalandı, ünlü babalardan Abuzer Uğurlu bu yüzden dört yıl sonra tutuklanabildi. 1997 yılında Mersin’de 602 kilo kokain yakalandı, bir yıl sonra yine Mersin’de Şili’den gelen Bahama bandıralı Silkeborg gemisinde 756 kilo daha yakalandı. Yakalanan 14 kişi içinde bir İtalyan bir de Şilili vardı. Kokain İstanbul’dan tırlarla Avrupa’ya ve Rusya’ya geçirilecekti. (5)
Oysa kamuoyu, medyanın “uyuşturucu baronlarına göz açtırılmıyor” klişeleri ve DEA istihbaratına dayanan operasyonlarla oyalanıyor, Kısmetim 1 gemisiyle birlikte batırılan 3.1 ton baz morfin ya da Lucky S’de ele geçirilin 2.6 ton baz morfin ile 11 ton esrarın asıl patronları ya da onlarla işbirliği yapan kamu görevlileri sessizce geçiştiriliyordu.
1994 yılında eroin işinin büyüklerinden Hüseyin Baybaşin’in yaptığı açıklamalar yenilir yutulur gibi değildi. Baybaşin Sedat Peker’den 27 yıl önce marinalardan, yatlardan, kaçakçılıktan söz ediyor, politikacılarla, polis müdürleriyle hatta yüksek rütbeli askerlerle olan ilişkilerini yer ve tarih vererek anlatıyordu. Fakat Baybaşin’in açıklamaları “komplo teorisi” olarak geçiştirildi.
Devletin “PKK’yla mücadelede finans kaynaklarının kurutulması” stratejisini 1994 yılı başında Behçet Cantürk’ün öldürülmesiyle başlayan cinayetler izledi. Devlet içindeki çeteler “örtülü operasyon” adı altında adam kaçırma, cinayet ve fidye işlerine girişti. Bu asıl olarak 1988 yılında yeraltında başlayan çatışmanın üzerine oturdu. Avrupa’ya gidemeyen eroin iç piyasada bollaştı.(6) Politikacısı da, kamu görevlisi de konuyu “biz geçiş ülkesiyiz” diye geçiştirdi ama 1996 yılında Türkiye’de sadece aşırı doz eroinden 88 kişi hayatını kaybetti. (7)
Hollanda’da 1993 yılında başlayan ve 2007 yılına kadar uzanan Pasaj cinayetleri uyuşturucu pazarındaki çatışmaydı. Türkler de işin içindeydi. Türk ve Kürt organize suç grupları kokaine de el atmıştı. Pasaj cinayetlerinin bir numarası Dino Soerel eski bir sokak dövüşçüsüydü, Dino Soerel’in sağ kolu Ali Ekber Akgün beş farklı cinayetin şüphelisiydi. Kabarık suç geçmişinde Türkiyemspor’un başkanı Nedim İmaç’ın Şubat 2007’de Amsterdam’da kafasına sıkılan üç kurşunla öldürülmesi de vardı. Akgün Pasaj Cinayetleri davasında para akladığı için mahkûm oldu. Aralık 2012’de tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı ve Türkiye’ye kaçtı. Kalsaydı soruşturmadaki ikinci itirafçı Fred Ros’un tanıklığı yüzünden ceza alacaktı. Dino Soerel’le arası bozulmuştu. 24 Aralık 2014 günü öğle saatlerinde İstinye’de siyah Bentley Continental’in önünü kesen saldırganlarca öldürüldü. (8)
2003 yılında Almanya’da Ertuğrul Yılmaz’ın öldürülmesi karmaşık bir düğümün başlangıcıydı. Yılmaz, Atilla Önder’in ortağıydı. 1997 yılında Urfi Çetinkaya’ya yakın isimlerden Murat Hakan Doğan’la Doğuş Factoring şirketini kurmuş, Banker Yalçın Doğan’ın öldürülmesine karışmıştı, büyük miktarlarda parayı Türkiye’ye getiriyor, tefecilik yoluyla piyasaya sokuyordu. Danıştay Cinayeti'nin tetikçisi Alparslan Aslan da Yılmaz’ın şirketi için tahsilat yapıyordu. Yılmaz Kadıköy’de Sedat Peker’in adamlarının düzenlediği kalabalık bir cenaze töreniyle toprağa verildi. Atilla Önder, Ertuğrul Yılmaz’ın ölümünden “Adıyamanlılar çetesi” olarak anılan Ramazan Özarslan’ı sorumlu tutmuş, uyuşturucudan elde edilen 15 milyon doların üzerine oturduğunu ileri sürmüştü. Bu yüzden Atilla Önder’le işbirliği yapan Hasan Derya Soy ve Ramazan Özarsan’ın grupları arasında başlayan çatışma cinayetlerle sürdü. Polis 2006’da Adıyamanlılar’a Nemrut Operasyonu'nu düzenledi, 2007’de bu defa Soy’un çetesine “Son Nokta” operasyonu yapıldı. 55 kilo eroin kaçakçılığıyla da suçlanan Soy’un çetesi kadınlarla yargı mensuplarını “konsey” adını verdikleri seks partilerinde buluşturuyordu.
Atilla Önder’in Sand adlı eğlence merkezindeki ortağı Aytaç Göraler 4 Ocak 2014’te Amsterdam’da öldürüldü. Şüpheli olarak Önder’in oğlu Barış Önder ve Murat Garki gözaltına alındı ve serbest bırakıldı. Murat Garki 10 Aralık 2014’te Amsterdam’da, Barış Önder beş ay sonra 25 Nisan 2015’te Osdorp’ta öldürüldü. Barış Önder 2013 yılında İstanbul’da Eyüp’te öldürülen Şahinlerden, Zuhuri Şahin’in öldürülmesinde azmettirici olarak yargılanmıştı.
Atilla Önder’i Ali Ekber Akgün cinayetiyle ilişkilendiren haberler medyada yer aldı ama Önder bunları yalanladı. Önder Hollanda’da hem yeraltı dünyasıyla hem de gece kulüplerinde çılgın partilerde ağırladığı savcı ve yargıçlarla karmaşık ilişkilere sahipti. (9)
2017’de bir başka cinayet zinciri başladı. 22 Temmuz’da Mustafa Ateş’in cesedi Rijswijk’te bir parkta bulundu. Beş gün sonra Zeki Yumuşak Rotterdam’da öldürüldü. Yumuşak, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği üyesiydi ve Caloh Wagoh adlı motosikletli çete tarafından “Süper Kartel” olarak anılan ve Avrupa’daki kokain kaçakçılığını kontrol eden grup adına öldürülmüştü. 23 Ağustos’ta kafe işletmecisi Kemal Zengin Venlo Blerick’de sabaha karşı evinin kapısında öldürüldü. Zengin’in aralık ayında yakalanan 1800 pound (yaklaşık 816 kilo) kokainin taşınmasına karıştığı ileri sürüldü ama ağabeyi suçla ilgili bu iddiaları reddetti. Beş gün sonra 28 Ağustos günü Rotterdam’da bir kafenin terasında oturan Ergin Başakçı bir araçtan inip yanına gelen saldırgan tarafından kafasına sıkılan tek kurşunla öldürüldü. 11 Eylül’de Helal Fried Chicken adlı bir restoran zincirinin sahibi olan Ali Ekrem Kaynak öldürüldü. Kaynak’ın Fethullahçı olması cinayetin siyasî olduğu yolunda iddialara yol açtı. 1 Kasım’da Venlo’da 22 yaşındaki Ömer Köksal evinin önünde öldürüldü. Faillerden ikisi de Hollanda pazarında söz sahibi olan “Antilliler” çetesine dahil iki eski uyuşturucu satıcısıydı ve cinayet nedeniyle 12 ve 14 yıl hapis cezasına çarptırıldılar.
Türklere yapılan saldırıların ortak noktası çatışmanın “kokain pazarından” kaynaklanması ve saldırganların kurbanları kesin olarak öldürmek için hareket etmesiydi. Cinayet soruşturmaları belli belirsiz bir ırkçılıkla savsaklandı.
2006 yılı pek çok açıdan bir dönüm noktası oldu. Türkiye’de “Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası” ve “Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun” yeni TCK ile yürürlükten kalktı.
Olup bitenler Atlantik'in öte yakasıyla da ilgiliydi. 2006 yılında Meksika’da başlayan “uyuşturucu savaşında” devletle karteller arasındaki çatışma kokain piyasasını alt üst etti. Karteller de birbiri arasında güç mücadelesine girişti, yıllık kokain üretimi 1300 tondan 800 tona kadar geriledi. Yakalanan miktar ise 700 tona kadar yükselecekti. Kolombiya’daki karteller dağılıp küçük parçalara ayrılırken Meksikalılar ve Sinaloa karteli ön plana çıkıyor, kokain trafiği Avrupa’ya yöneliyordu. (10)
Bu koşullarda 2010 yılında kokain yeniden Türk pazarına girmeye başladı. O yıl 300 kilo yakalandı. Kokainin yüzde 53 saflığı Belçika'dan sonra Avrupa ülkelerinde yakalanan en yüksek saflık oranıydı ve yeni bir rotayı gösteriyordu. İspanya, Hollanda ve Belçika’da sıkışan kaçakçılık yeni kanallar arıyordu. Daha önemlisi Afganistan’da patlayan üretim eroini bollaştırmış, kaçakçılıktaki kâr ciddi ölçüde düşmüştü. Türk mafyası kokaini keşfetmiş, Hollanda merkezli Avrupa pazarını kontrol eder hale gelmişti. Aradan geçen dokuz yılda Türkiye’de yakalanan kokain miktarı yılda 1.6 tona kadar ulaştı. (11)
Kolombiya’nın sürüklediği üretimle dünyada kokain üretimi 2018’de 1600 tona yükseldi. Aynı yıl dünyada 1300 ton kokain yakalandı. Kaçakçılığının ilginç matematiği içinde yakalanan rakamın maliyeti 1.5 milyar doları bulurken kaçırılan 400 tondan elde edilen gelir tahmini 60 milyar doları buluyordu. Son üç yılda Avrupa’da Hollanda ve Belçika merkezli yakalamalar yılda 100 tonun üzerine çıktı. 2018 yılında Avrupa’da ağırlıkla Belçika Hollanda ve İspanya’da 131 ton kokain yakalandı. Bu baskı altında rota Türkiye limanlarına, Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanan “eroin yoluna” kaydı.
Bütün bu karmaşık öykünün ortasında Bataklık Operasyonu duruyor, 2020 Nisan’ında başlayan gelişmeler, Buenaventura’da 2020 yazında yakalanan 4.9 tonluk partiden sonra Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonu olarak duyurulan “Bataklık”ın birinci yıldönümü yaklaşırken, gözler hâlâ yazılmayan “iddianame” de olacak.
Bu vahşi liberal bataklık tablosu, Cumhuriyet tarihi boyunca tekrarlanan ilişkilerin “yeniden yüklenmesi” anlamına da geliyor. Kara para, iş dünyası, mafya, politika ve bürokrasinin oluşturduğu canavarı besleyen yegâne kaynak. Bu kaynak büyüyüp ekonomiye yayıldıkça, rezillik örtbas edildikçe siyaseti, ekonomiyi, demokrasiyi, vatandaşları ve onların özgürlüklerini tehdit eden bir güce kavuşacak.
*Gazeteci
1- https://www.drugfreeworld.org/drugfacts/cocaine/a-short-history.html
2- Mazhar Osman Uzman, Heroinciler, 1951 s. 33
3- 1981’de patlayan İran Contra skandalında da hem eroin ve kokain kaçakçılığı vardı, Latin Amerika ve Afganistan bağlantısı çıplak olarak ortaya konmuştu.
4- Bu konuda ayrıntılı bilgi için Kızıl Babalar Sovyetler’de Mafya Fahişelik Uyuşturucu ve Ekonomi Mafyası, Andrei Illesch.
5- Cumhuriyet, 23 Eylül 1998
6- Öldürülen avukat Medet Serhat’ın eşi Yurdanur Serhat saldırganlardan Tevfik Ağansoy’u teşhis etmişti. Serhat, Behçet Cantürk ve daha önce öldürülen Cesim Alagöz’ün avukatıydı. Bu tanıklığa rağmen Ağansoy sorgulanmadı ve Topal cinayeti zanlılarının gözaltına alındığı 28 Ağustos 1996 günü Bebek’te çıkan ve Başbakan Çiller’in korumasının da öldüğü bir çatışmada öldürüldü.
7- Susurluk Skandalı’nda “örtülü operasyon” konuşuldu ama uyuşturucu pazarı ve yeraltındaki çatışma arasındaki ilişki üzerinde hiç durulmadı.
8- Pasaj cinayetleri ve Hollanda’daki çatışmalar için www.crimesite.nl'de çok sayıda habere ulaşmak mümkün.
9- Akgün cinayetin soruşturmasında failler yakalandı ancak azmettirici ortaya çıkmadı.
10- Meksika’da 2006’da başlayan Uyuşturucu Savaşı için pek çok araştırma var. https://www.cfr.org/backgrounder/mexicos-long-war-drugs-crime-and-cartels
11- EMCDAA 2012 ve 2020 raporları. Ayrıca UNODCP World Drug Report 2010-2020