Konserlere telif baskınları neden yapılıyor?
Sertab Erener, Kenan Doğulu gibi büyük pop yıldızlarının konserlerine polisle eşliğinde yapılan 'baskın'ların nedenini ve arkasındaki süreci biraz anlamaya çalışalım.
Bu hafta Sertab Erener ve Kenan Doğulu’nun konserleri sırasında polis eşliğinde yapılan “baskın”lar gündem oldu. Aslında yeni bir uygulama değil bu, üstelik baskın da değil. Müzik eser sahiplerinin bağlı olduğu müzik meslek birliklerinin, o konserde hangi şarkıların icra ediliyor olduğunu tespit etmek için kullanmak zorunda kaldığı bir yol.
Sanat eserinin telif haklarının olduğu, o eseri yaratan sanatçının o eserin her yeni icrasında bir telif alması gerektiği olgusuyla çok geç tanışmış bir ülkeyiz. Yine de bu konuda ciddi adımlar nispeten kısa sayılabilecek bir sürede atıldı, atılıyor. Eser sahiplerinin telif hakları Türkiye’de MESAM ve MSG adlı iki meslek birliği tarafından takip edilip toplanıyor ve hak sahiplerine dağıtılıyor. Müziğin dijitalleşmesiyle birlikte ortaya çıkan müzik mecralarından bu teliflerin toplanması kolaylaştı. Bu alanda da büyük sorunlar olsa da bir şekilde müziğin ne kadar dinlendiği, paylaşıldığı, nerelerde kullanıldığı gibi telif hakkı açısından temel olan veriler artık sağlıklı bir şekilde toplanabiliyor.
Ancak söz konusu dijital dışındaki müzik icrası olduğunda işler karışıyor. Müzik kullanan, müziği ticari faaliyetinin bir parçası yapan her ticari kuruluş, belli oranda bir telif ödemek zorunda aslında. Buna kafeler, barlar, oteller dâhil. Şubat ayında Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği’nin, herkesçe bilinen adıyla MÜYAP’ın Genel Koordinatörü Bülent Forta ile yaptığım bir röportaj, bu konuyla ilgili birçok soruyu yanıtlıyor.
Gelelim konser baskını meselesine.
Fiilen gerçekleşemese de konser ve canlı müzikte telif hakkı meselesi şöyle işlemek durumunda: Mekân sahibi ya da organizasyon firması, konser bütçesinin belli bir bölümünü, ki yüzde 6 gibi küçük bir paydan söz ediyoruz, telif hakkı olarak müzik meslek birliklerine ödemek zorunda. Konserin ya da etkinliğin öncesinde mekân sahibi yahut organizatörün Konser ve Etkinlik Sözleşmesi imzalaması ve o konserde çalınacak şarkıların, türkülerin bir listesini yine bu mesleki örgütlere sunması gerekiyor. Örneğin siz Balıkesir’de yerel bir sanatçıya bir konser düzenliyorsanız, o sanatçının söyleyeceği eserler kendisinin olsun ya da olmasın, bir listesini telif haklarından sorumlu kurumlara ulaştırmanız kanuni bir zorunluluk. Yine mekân sahibi ya da organizatör olarak sizin (sanatçının değil), konser bütçesinin yukarıda bahsettiğim küçük bir kısmını telif hakkı olarak MESAM ya da MSG’nin telif havuzuna aktarmanız bekleniyor. Böylece Balıkesir’deki konserde şarkıları söylenen sanatçı, küçük de olsa o şarkının sahibi olmaktan doğan telifini alabiliyor.
Temel sorun bunun büyük oranda yapılmıyor olması. Bu durumda telif haklarından sorumlu bu kurumlar, konserlere, düğün salonlarına, canlı müzik ve etkinlik mekânlarına burada çalınan eserlerin neler olduğunu belgelemek için bir tespit görevlisi gönderme hakkına sahip. Ancak anladığımız kadarıyla kimi organizatörler, bu tespitlerin yapılmasını da cebir de dâhil birçok yol kullanarak engellemeye çalışıyor. İşte bu “baskın”ların asıl nedeni bu.
‘ARKAMIZDA HÜKÜMET VAR, TELİF VERMEYİZ’
Konuyu açık, hepimizin anlayabileceği şekilde izah etmesi için MESAM Yönetim Kurulu Başkanı Recep Ergül’ü aradım.
Recep Ergül, bu tespit çabalarının “baskın” olarak anılmasından rahatsız. Diyor ki, “Kimi organizasyon firmalarının mafyavari tutumuna karşı atılmış bir adımdır bu. Bir konser için milyonlar harcayan bu firmalar, orada icra edilen şarkıların hak sahiplerinin bu bütçelerin yanında küçük kalan hakkını vermekten kaçınıyor. Bazılarının bunu yaparken ‘Arkamızda hükümet var, vermeyiz’ dediklerini bile biliyoruz. Bu eserler Aşık Veysel’indir, Neşet Ertaş’ındır, Mahzuni Şerif’indir, Sezen Aksu’nundur, Selami Şahin’indir… Bir konserin hammaddesi müzik eseridir ve bu hammaddenin telif ücretini, sanatçıların haklarını korumak zorundayız. Telif hakları meselesi bir insan hakları meseledir. Biz de açıkçası her şeyi göze aldık, tehditleri de.”
'FERHAT GÖÇER’İ SEKTÖRDEN SİLECEĞİZ’ DİYE TEHDİT EDİYORLAR’
“Nasıl tehditler bunlar?” diye sorduğumda Ergül şöyle devam ediyor: “Örneğin MSG Başkanı Ferhat Göçer’e korkunç tehditler var, ‘Bir daha sahneye çıkarmayacağız, sektörden sileceğiz’ gibi. Keza bana karşı da ‘Recep Ergül’ü MESAM’dan sileceğiz’ şeklinde tehditler geliyor. Bunu organizasyon firmaları yapıyor. Biz 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndan kaynaklanan hakkımızı kullanıyoruz. Bunları defalarca kez masaya davet ettik, masada defalarca müzakereler yapmaya çalıştık ancak paravan şirketler kullanıyorlar, merdiven altı çalışıyorlar. Düşünebiliyor musunuz Yıldız Tilbe’yi 700-800 bin lira bedelle sahneye çıkarıyorlar, bir o kadar da konsere para harcanıyor. En büyük firmaları sponsor yapıyorlar ancak bir milyon harcanırken bize eserleri söylenen sanatçının telif hakkı olan 60 bin lirayı vermemek için her yola başvuruyorlar.”
Peki konser gibi, düğün gibi, festival gibi ortama, atmosfere müziğin, sanatın hâkim olması beklenen yerlerde neden polis? Ergül’e göre bu bir son çare ancak organizasyon firmalarının tutumu nedeniyle buna mecbur kalınıyor: “Mevzuat diyor ki eğer kişiler, kuruluşlar sözleşme yapmazsa tespit davası açabiliyorsunuz. Ancak bu tespiti de yaptırmıyorlar bize. Bir lisans görevlisi, bir hukukçu arkadaşımız gittiğinde sokmuyor konsere, tespit yaptırmıyor. Bizim de kanundan kaynaklanan bir hakkımız var, bu durumda kolluk kuvvetlerine başvurabiliyoruz. Biz de bu hakkımızı kullanıyoruz arkadaşlarımıza saldırılmasın, arkadaşlarımız engellenmesin diye.”
Bütün konserlerin tespit görevlilerince izlenmesi mümkün mü? Eğer tespit yapılmıyorsa sanatçının kimin eserlerini söylediği nasıl anlaşılabilir? Bu, nasıl bir sisteme oturtulabilir? Recep Ergül, konser gibi doğaçlamanın ve anlık değişikliklerin sıkça görülebileceği ortamlarda yüzde yüz bir tespit yapılamayacağını söylüyor ve ekliyor: “Konserlerde söylenen şarkılarla ilgili hep bir tolerans payı vardır. O sırada sanatçı doğaçlama yapmak ister, belki seyirciden gelen bir istek olabilir. Bize programın yüzde 80’inin listesi verilirse bu bizim için kâfidir. Avrupa’da, bütün medeni dünyada sistem şöyle işler: Sanatçı sahneye çıkmadan önce, nerede konser verirse versin bir liste sunar. Ancak o listeye yüzde yüz bağlılık esas değildir tabii. Bizde ise bu listeleri vermiyorlar. Listeyi vermemekle kalmayıp, dediğim gibi tespit yapmamızı da engelliyorlar.”
Konserlerin dışında düğünler, canlı müzik yapılan mekânlar var. Bunları tespit etmek mümkün mü? Canlı müzik yapılan bir mekânda bir şarkıcı diyelim gitarıyla, bağlamasıyla saatlerce başkalarınca yazılmış şarkıları söylüyor. Hangi biri, nasıl tespit edilebilir ki?
“Neden edilmesin?” diyor MESAM Yönetim Kurulu Başkanı: “Biz bir yazılım üzerinde çalışıyoruz bir yıldır. CISAC tarafından da test edildi. İsviçre başta olmak üzere başka ülkelere de vereceğiz bunu. Müziğin kullanıldığı tüm ticari işletmelerden bu yazılım sayesinde lisans merkezine orada çalınan eserlerin bildirimi yapılıyor. Biz canlı müzik yapılan ya da düğün, eğlence salonları gibi mekânlarda bu yazılımın kullanılmasının zorunlu olmasını istiyoruz ki nihai çözüm bu.”
Mahmut Çınar Kimdir?
Felsefe eğitimini son sınıfta bırakıp gazetecilik okudu. 2007-2016 yılları arasında İstanbul'da özel bir üniversitede Gazetecilik ve Yeni Medya bölümlerinde tam zamanlı öğretim elemanı olarak birçok alanda dersler verdi. 2009'dan başlayarak hem Türkiye'de hem de farklı uluslararası projelerde ayrımcılık ve nefret söylemi ile mücadele çalışmalarında yoğun olarak görev aldı. Hazırladığı 'Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar, Mecralar, Tartışmalar' isimli kitap 2013 yılında Hrant Dink Vakfı tarafından; proje koordinatörü olduğu 'Ayrımcı Dile Karşı Habercilik Kılavuzu' ise 2016'da P24 tarafından yayımlandı. 2016'da akademik kariyeri sona erdi. 2018’de, usta sanatçı Bülent Ortaçgil ile yaptığı nehir söyleşi ‘Bu Su Hiç Durmaz’ adıyla kitap olarak raflardaki yerini aldı. Uluslararası edebiyat ve sanat festivallerinde danışman ve editör olarak görevler üstlendi. 2017'de profesyonel müzik çalışmalarına başladı, ilk albümü 'Bul Beni' 2019'da Garaj Müzik etiketiyle yayınlandı. 2019'dan 2021 sonuna kadar Ezginin Günlüğü grubunun solistliğini üstlenen Çınar, müzik çalışmalarına solo olarak devam ediyor ve özellikle sanatsal ifade özgürlüğü üzerine çeşitli kültür-sanat projeleri yürütüyor.
Angara’da Anayasso 25 Mart 2023
Depremin yaralarını müzikle sarmak için… 15 Mart 2023
Müzik susarsa öykümüzü kim anlatacak? 24 Şubat 2023
Bursa Bülbülü: Unutulmuş zamanlara popüler bir ayna tutunca... 02 Şubat 2023 YAZARIN TÜM YAZILARI