Bilimin kitleselleşmesi ve bilim insanlarının tavrı
İnfodemi, pandemi süresince ortaya atılan, doğruluğu olmayan kafa karıştırıcı bilgiler olarak tanımlandı. İnfodemi örnekleri ve kimler tarafından hangi saiklerle ortaya atıldığı Türkiye’de ve dünyada araştırıldı ve halen araştırılıyor. Olağan şüpheliler her zamanki gibi internet trolleri veya çeşitli politik, ekonomik ya da sosyal çıkar güden kişi veya gruplar. Ancak bu kişi ve grupların dışında esas görevi doğru bilginin üretilmesi ve aktarılması olan bilim insanlarının da infodemiye hizmet ettiği örnekler oldu ve maalesef halen olmakta.
Gökçe Başbuğ*
Geçerlik ve güvenirlik bilimsel yöntemin iki önemli kavramıdır. Bilimsel etkinlikte kullanılan araç ne olursa olsun, ister dilimiz isterse bir test, gerçekliği doğru bir şekilde yansıtması (geçerli) ve bu yansıtmayı tutarlı yapması (güvenirlik) gerekir. Özellikle, yaşanan pandemi sürecinde hem meselenin kendisi bir ölüm-kalım meselesi olduğundan hem de geniş kitlelerin bilime ilgisi arttığından, bilimsel üretim yaparken, yapılan üretimleri değerlendirirken ve bu değerlendirmeleri kitlelere aktarırken geçerliğe ve güvenirliğe dikkat etmek oldukça önemlidir. Örneğin, kitlelere aktarılan bilginin bulgularla örtüşmesi ve bu aktarımların belli kriterlere uygun olarak tutarlı bir şekilde yapılması gerekir. Bu ikisi olmadığında sadece insanlara yanlış bilgi verilmiş olmaz, aynı zamanda insanların bilime ve bilim insanlarına duydukları güven de zedelenir.
İnfodemi, pandemi süresince ortaya atılan, doğruluğu olmayan kafa karıştırıcı bilgiler olarak tanımlandı. İnfodemi örnekleri ve kimler tarafından hangi saiklerle ortaya atıldığı Türkiye’de ve dünyada araştırıldı ve halen araştırılıyor. Olağan şüpheliler her zamanki gibi internet trolleri veya çeşitli politik, ekonomik ya da sosyal çıkar güden kişi veya gruplar. Ancak bu kişi ve grupların dışında esas görevi doğru bilginin üretilmesi ve aktarılması olan bilim insanlarının da infodemiye hizmet ettiği örnekler oldu ve maalesef halen olmakta. Bunun en popülerleri “kelle paça” ya da “Türk geni” tartışmaları oldu. Kuşkusuz bu açıklamalar absürttür ve insanlarda yanlış algılar oluşturmuştur. Bu açıklamaların oldukça absürt olması da aslında hızlıca çürütülmelerini ve toplum nezdinde itibarlarını yitirmelerini sağlamıştır.
Ancak bu açıklamaların ötesinde, belki de daha ciddiye alınması gereken, bilim insanlarının bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yaptıkları, daha ince olan, halk kitlelerinin kolayca farkına varamayacakları ancak bilimsel yöntem, istatistik ve etik bilgisi olan insanların fark edebilecekleri infodemi örnekleridir. Bunlara dikkat çekilmesi, bu davranışlar içine giren bilim insanlarında öz-farkındalık yaratması ve öz-denetimin gelişmesini sağlaması açısından önemlidir. Böylece kitlelere yanlış bilgi aktarımının önüne geçilebilecek ve bilimin saygınlığı korunabilecektir.
Pandeminin başından bu yana geçen beş ay içinde belki bir ömür boyunca göremeyeceğimiz kadar bilim insanını beyaz ekranda dinledik, sosyal medyada yazdıklarını okuduk. Toplum ile yapılan bu kadar geniş çaplı etkileşim içinde infodemiyi üreten ya da üretme potansiyeli olan ve bilime olan güvenin yitirilmesine neden olabilecek çeşitli pratikler şöyle sıralanabilir:
1. POLİTİK ANGAJMAN
Bilim insanının politik görüşü olabileceği, herhangi bir politik grubu destekleyebileceği ve bu görüş ve desteği özgürce açıklama hakkına sahip olması gerektiğini hatırlatmaya bile gerek yok aslında. Burada vurgulanmak istenen bazı bilim insanlarımızın sergilediği toptancılık anlayışıdır. Ülkelerin pandemi boyunca sergiledikleri iyi pratikler de oldu, kötü pratikler de. Toptancılık anlayışından kastedilen iktidarı destekleyen bilim insanlarının iktidarın her yaptığını alkışlaması, muhalif olanların da her yapılanı kötülemesidir. Bu anlayış bilim insanlarının kendi politik çıkarlarına hizmet edebilir ancak güvenirliklerine zarar verecektir. Yapılması gereken yanlış ve eksik pratikleri işaret etmek, düzeltilmesine yardımcı olmak, doğru pratiklerin de yaygınlaşmasını sağlamaktır.
Ancak daha da önemli ve kaygı verici olan problem, bilimsel çalışmaları aktarırken ya da yorumlarken politik motivasyona sahip olmaktır. Pandemi ile ilgili belli konular, örneğin virüsün kaynağının ne ve neresi olduğu, belli ilaç türlerinin etkin olup olmadığı oldukça politize oldu. Bazı ilaç türleri liderler ya da yetkililer tarafından şiddetle savunuldu. Bilim insanının kendisinin ya da sevdiği liderinin benimsediği ilacın lehine sonuçlar içeren makaleleri eksiklerini görmezden gelerek abartılı bir şekilde olumlaması, aleyhine sonuç veren makaleleri tamamen görmezden gelmesi, yanlı literatür seçimi dediğimiz çok hatalı bir pratiktir.
2. TUTARLI OLMAMAK
Bilim insanlarının benimsediği ve değerli bulduğu favori yöntemleri olabilir. Örneğin bir sosyolog insanlarla mülakatın en gerçek bilgiyi verdiğini düşünerek niceliksel çalışmaları benimseyebilir. Ya da bir iktisatçı deneysel yöntemin yılmaz savunucusu olabilir. Bunda hiçbir sıkıntı yok. Her yöntemin bir diğerine göre üstünlükleri ve zayıflıkları mevcuttur. Ancak aynı yöntemle yapılan iki araştırmadan birini sonuçlar istediğiniz gibi çıktığında çok güçlü bir çalışma olarak sunmak, sonuçları istediğiniz yönde çıkmayan diğer araştırmayı da yöntemi zayıf diye sunmak en hafif deyimle tutarsızlıktır ve yine bilime ve bilim insanlarına olan güveni zedeler.
3. MANİPÜLASYON
Pandemi sürecinde kitle iletişiminde en tehlikeli davranış biçimi olarak ortaya çıkan bu davranış bir makaleyi ya da metni bilinçli olarak yanlış bir şekilde çevirmek veya aktarmaktır. Kuşkusuz salgınla ilgili yapılan aşı ve ilaç çalışmaları yurtdışı ağırlıklıdır. Hemen hemen tamamı Türkçe konuşan ve önemli bir çoğunluğu yabancı dil bilmeyen ya da az bilen izleyici ve takipçilere makaleleri, metinleri ve kurumların açıklamalarını çarpıtarak çevirmek büyük bir kabahattir.
4. BİLİMSEL MAKALELERE, METİNLERE DAYANMADAN KONUŞMAK VE YAZMAK
Kuşkusuz bilim insanları yoğun kişilerdir. Ders vermek ve araştırma yapmak zamanlarının çok büyük bir kısmını işgal etmektedir. Ama bilimi kitlerle buluştururken her zaman ana metne sadık kalmak gerekmektedir. Medya kuruluşları kimi zaman politik ve ekonomik kaygılarla ciddi sağlık otoritelerinin yaptığı açıklamaları cımbızlayarak yayınlayabilmektedir. Bilim insanının yapması gereken haber ajanslarının geçtiği bir haberi insanlara duyurmak değil ana metni okuyarak onu aktarmak olmalıdır. Benzer şekilde pandemiyle ilgili yayınlanan bir bilimsel makaleyi sadece özetine bakarak ya da gelişigüzel göz atarak değil, dikkatli bir şekilde okuduktan sonra insanlarla paylaşmak gerekir.
5. SİYASİ YA DA YARI-SİYASİ OTORİTELERİN AÇIKLAMALARIYLA HİZALANMAK
İyi bir bilim insanı bilimden yanıt aranan meselelerde siyasi veya yarı-siyasi otoritelere göre değil, literatüre, bilimsel çalışmaların bulgularına ve gözlemlerine dayanmalıdır. Bunun için eleştirel ve sorgulayıcı bir bakış açısına sahip olmalı, ülkesinde ve dünyada olan bitenlerden haberdar olmalı, okumalarından ve gözlemlerinden süzdüklerini özerk muhakeme sürecinden geçirerek kanaat oluşturmalıdır.
Örneğin, hükümetlerin ve Dünya Sağlık Örgütü’nün maske takılması yönünde herhangi bir kararı olmadan önce, maske takmanın yararı olmadığı gibi zararının olduğunu söyleyen bilim insanlarının, hükümetlerin ve DSÖ’nün 'maske takılsın' yönündeki tavsiye ve kararlarının ardından tavırlarını 180 derece değiştirmeleri değildir beklenen. Burada yapılması gereken bilim insanının dünyadaki maske kullanımını ve sonuçlarını gözlemlemesi, maske ile ilgili literatüre bakması ve edindiği gözlem ve deneyimleri akıl ve mantık süzgecinden geçirerek en doğru tavsiyeyi sunmasıdır.
Bu yukarıda sayılan başlıklar bilimin saygınlığını ve bilim insanlarının güvenirliğini korumak için üzerinde düşünülmesi gereken önemli konular. Ancak ne yazık ki kimi zaman yöneltilen eleştirilere bilim insanlarımız savunmacı ya da tepkisel yaklaşmaktadır. Eleştirileri dikkate almak ve varsa yanlışları düzeltmek yerine, dışarıdan gelen eleştirilerin önünü kesmek için bilimi ezoterik bir havaya büründürme, bilimsel makaleleri sadece kendilerinin yorumlayabileceği kutsal metinler gibi sunma, bilim üzerinde tekel kurma çabalarına girme ve ağdalı bir terminoloji kullanarak karşılıklı diyaloğun önüne geçme tavırları benimsenmektedir. Bu tip davranışlar belki kısa bir süre için toplumdaki ayrıcalıklı statünün korunmasına hizmet edebilir ama bilime hizmet etmeyeceği kesindir.
Nasıl ki üretilen bir bilimsel makale hakem sürecinden geçiyorsa ve makaleye yönelik eleştiri ve öneriler hem makalenin gelişmesine hem de yazarların öğrenmesine yol açıyorsa, aynı şekilde bilimin halkla buluşturulmasında kullanılan söylemlere yapılan eleştirilerin dikkate alınması faydalı olacaktır. Aslında normal şartlar altında taraflı bakıştan hazzetmeyecek ve ülkenin daha güzel günlere gitmesini isteyecek olan samimi bilim insanlarımızın beyaz ekran ile sosyal medya arasında yaratılan şöhreti kaybetmenin kaygısını duymak yerine eleştiriye açık olmaları, gerektiğinde özeleştiri yapmaları, hem ülkeye hem de bilime fayda sağlayacaktır.
*Yrd. Doç. Dr., Sungkyunkwan Üniversitesi, Seul