Polonya'daki seçimleri gençlik üzerinden okumak
Polonya’da Duda’nın kazanmasına rağmen muhalefet bugün hiç olmadığı kadar güçlü ve inançlı. Üç yıl sonra yapılacak genel seçimler için yol hazırlığı ve planlama yapma telaşına giriştiklerini söyleyebiliriz. Polonya’da muhafazakâr-popülist iktidara karşı muhalefetin verdiği bu mücadeleden Türkiye muhalefetinin çıkarması gereken birçok ders var. Özellikle CHP’nin evrensel değerleri, muhafazakâr ve milliyetçi kesimin tepkisini çekmemek için savunamayacak hale gelmesine karşın Polonya’da muhalefetin korkmadan kiliseyi karşına alabilmesi ve dogmatik Katolik değerlerin karşısında evrensel değerleri savunabilmesi bunun en iyi örneğini oluşturuyor.
Harun Güney Akgül*
Geçtiğimiz pazar Polonya’da gerçekleştirilen başkanlık seçimlerinin rekor katılımla gerçekleştirilen ikinci turunda her iki aday (muhafakazar-popülist aday Duda ve Liberal aday Trzaskowski) 10 milyondan fazla oy alırken, seçimi mevcut başkan Duda 420 bin gibi çok az bir oy farkıyla kazanmayı başardı. Başta kilise olmak üzere kamu medya desteği, hesapsız popülist ekonomik yardımlar ve diğer devlet imkânlarını seçilmek için seferber eden Duda’nın buna rağmen seçimi az bir farkla kazanmasının arkasında genç seçmenlerin sandığa yoğun katılımı ve tercihleri yatıyor. 18-29 yaş aralığındaki genç seçmen yüzde 65’e yaklaşan oranla Trzaskowski’ye oy verirken bu oran yaş 50 yaş sınırına kadar azalarak Trzaskowski lehine bir eğri çiziyor. 50 yaş sınırından sonra oy eğrisi Duda lehine dönerken 60 yaş ve üstünde Duda’ya destek yüzde 62’lik oranla zirve yapıyor. Seçimin diğer analizlerine gelince; 16 eyaletten 10’unda seçimi Trzaskowski kazanırken sadece altısında Duda seçimi rakibinin önünde bitirebildi. Kırsal kesim ve küçük şehirlerde Duda daha fazla oy toplarken, büyük şehirlerde seçmenin tercihini Trzaskowski’den yana kullandığı görülüyor.
Bu rakamlar itibariyle Polonya seçimleri, son haftalarda Türkiye’de de Z kuşağı üzerinden tartışılan gençlerin sorunları ve seçmen davranışları üzerine önemli veriler ortaya koyuyor. Polonya'da işsizlik oranı 2019 yılında yaklaşık yüzde üç olarak ölçüldü. Yani Polonya’da gençlerin Türkiye’de olduğu gibi gelecek kaygısı en azından ekonomik olarak yok, bunun yerine demokratik haklar, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü, LGBT ve kadın hakları, Kilisenin siyasete müdahalesi gibi konular üzerinde yoğunlaşan genç kesim bu hassasiyetleri sonucunda oylarını Trzaskowski’den yana kullandılar. Duda’nın geleneksel aile değerleri çevresinde, birkaç yüzyıldır var olmayan süper güç Polonya hayali söylemi sayesinde AB ile çatışma halinde olan politikasını onaylamayan gençlerin bu tercihlerinin altında 50 yaş üstü nüfusa göre daha fazla eğitimli olmaları ve daha fazla seyahat edebilmeleri yatıyor. Bu sayede hayatın değer algılarını kiliseden bağımsız biçimde oluşturabilen genç kesim Duda’nın sık sık altına çizdiği “Güçlü Polonya” söylemine ancak demokratik değerleri ve özgürlükleri koruyarak ulaşabileceklerinin farkındalığına sahipler. İmparatorluk hayallerini, içinde yaşadığımız Bilgi Çağı ile bağdaştıramayan genç seçmen bu yönden AB ile ilişkilerin bozulmasını istemiyor.
50 yaş ve üstüne gelince, iki hatalı denklem bu kesim üzerinde muhafazakâr değerlerin hakim olmasını sağlıyor. Birincisi, 1979 yılında Polonyalı Papa 2. Jean Paul’un Polonya’yı ziyareti olmasa Komünizme Karşı Bağımsızlık Hareketi'nin (Solidarity) olmayacağına inanan bu döneme yakından tanıklık etmiş yaş grubu, Lech Wałęsa ve arkadaşlarının direnişi örgütlemedeki rollerini ikinci planda tutmaktadır. Kilise ve demokrasi arasında bu sayede güven ilişkisi kuran 50 yaş ve üstü kesim diğer yandan ülkede komünist dönemden sonra ortaya çıkan ekonomik krizin hatıraları hala hafızalarında olacak ki Polonya’nın bugün gelmiş olduğu noktadan gurur duyuyorlar ve hatalı bir kıyaslama yaparak ekonomik başarıdaki aslan payını iktidarda bulunan muhafazakâr parti hükümetine veriyorlar. Zamanında AB üyeliği için gerekli reformları yapan diğer geçmiş liberal iktidarların çabaları bu noktada unutuluyor.
Gençlerin değer algılarını iyi bir şekilde analiz etmeyi başaran Trzaskowski ve ekibi iki aydan kısa bir sürede sandığa gitmeyen gençleri sandığa getirmeyi başardı. Muhafazakâr iktidarın hâkimiyetinde bulunan propaganda araçları ile sosyal medyadan etkin bir mücadele yürüten Trzaskowski seçim kampanyası sırasında ülke genelinde bire bir halkın içerisinde bulunarak gençlerin görüşleri ile bağdaşan bir söylem takındı. LGBT ve kadın hakları, kürtaj hakkı, hukuk ve düşünce özgürlüğü gibi konularda Kilisenin ve muhafazakâr seçmenin tepkisini alacağını göze alarak geri adım atmadı. Trzaskowski’nin düşüncelerinde samimi olduğuna inandırmakta en büyük başarı ise seçim boyunca eşini gölgede bırakır bir performans sergileyen eşi Małgorzata Trzaskowska’ya ait.
2007 yılında Varşova Belediyesi'nde çalışmaya başlayan Trzaskowska eşinin Varşova Belediye Başkanı seçilmesi ile birlikte görevinden istifa etti. Çocuklarını kiliseye göndermediği iktidar yanlısı basında dillendirilmeye başlanması ile birlikte bir dergiye açıklama yapan Trzaskowska, Kilisenin kadın haklarına olan tutumu nedeniyle böyle bir karar aldığını açıkladı. Seçim kampanyası süresince eşi ile birlikte ülkeyi gezen ve özellikle iklim krizi ve kadın hakları konularında siyaset üstü konuşmalar yapması, siyasilere inancını yitirmiş gençler üzerinde etkili oldu. Bu yüzden seçimlerden sonra kocasından çok kendisinin siyasi geleceği hakkında Polonya basınında değerlendirmeler yapılırken, siyasi bir kurum içerisinde bulunmak istemeyen Trzaskowska, kadın haklarını destekleyen örgütler içerisinde mücadelesini sürdüreceğini açıkladı.
Polonya’da Duda’nın kazanmasına rağmen muhalefet bugün hiç olmadığı kadar güçlü ve inançlı. Üç yıl sonra yapılacak genel seçimler için yol hazırlığı ve planlama yapma telaşına giriştiklerini söyleyebiliriz. Polonya’da muhafazakâr-popülist iktidara karşı muhalefetin verdiği bu mücadeleden Türkiye muhalefetinin çıkarması gereken birçok ders var. Özellikle CHP’nin evrensel değerleri, muhafazakâr ve milliyetçi kesimin tepkisini çekmemek için savunamayacak hale gelmesine karşın Polonya’da muhalefetin korkmadan kiliseyi karşına alabilmesi ve dogmatik Katolik değerlerin karşısında evrensel değerleri savunabilmesi bunun en iyi örneğini oluşturuyor. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın muhalefete yaptığı demokrasi ittifakını duymamış gibi yapan, erken seçim olmasını istemekten dahi çekinen, tek seçim planı CHP’li belediyelerin başarısı iken, kendi iki belediyesinin yanında 51 HDP’li belediyeye kayyum atanması görmezden gelen bir ana muhalefet örneği var bugün karşımızda. AB ülkelerindeki imkânların birçoğundan mahkûm bırakılan Türkiye’deki genç kesimin otokratik-popülist yönetimden kurtulabilmesi için evrensel değerler çevresinde muhalefeti yeni baştan yaratması gerekiyor. Polonya’da geçen hafta sonu yapılan başkanlık seçimleri bizlere bunun örneğini bir kez daha göstermiş oldu.
*Doktora öğrencisi, Wroclaw Üniversitesi Siyaset Bilimi