Yetiştirme yurtları... Çocuklar ne durumda?
Şu anda 20 bini çocuk devlet koruması altında: 6 bini koruyucu ailede; 14 bini ise, çocuk evleri, sevgi evleri, çocuk destek merkezleri gibi devlete ait kurumlarda personel eliyle hayata hazırlanıyor.
Zafer Kıraç* [email protected]
İSTANBUL - Kapalı Kurumlar ve insan hakları ihlallerini yazma çabama devam ediyorum. Bu sefer yetiştirme yurtları ne durumda ona bakalım istiyorum. Cumhuriyet öncesine giden tarihine ve cumhuriyet dönemiyle birlikte aldığı role çok fazla girmeye niyetim yok. O kısmını merak edenler veya araştırma yapmak isterler epeyce kaynağa ulaşabilirler.
2002 yılında benim de içinde bulunduğum sivil toplum örgütü ile birlikte yaşadığımız bir yetiştirme yurdu deneyimi aktarmak istiyorum size. Yetiştirme yurtları ile ilgili ilk ilişkim insan hakları savunucusu arkadaşım 1056 gündür haksız ve hukuksuz yere hapishanede olan sevgili Osman Kavala ile 1999 Marmara depremi sonrası kurduğumuz Sosyal Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği'nin (SKYGD) bir projesi ile oldu. Dernek olarak bir taraftan Diyarbakır’da Sur Belediyesi ile birlikte sokaklarda ve surlarda gerçekleşecek bir çocuk şenliği geleneği başlatırken öte yandan ‘Afyon Fevzi Çakmak Yetiştirme Yurdu Yenileme ve Onarım’ çalışmasına başlamıştık.
İstanbul Mimarlar Odasından sevgili Memik Yapıcı ile Haydarpaşa-Afyon hattında uzun, yorucu ama çok keyifli tren yolculukları yaptık yenileme ve onarım projesini gerçekleştirirken. Var olan yapıyı nasıl modern ve kullanışlı bir hale getirebiliriz sorusunun cevabını arıyorduk yolculuk boyunca sohbetlerimizde ve sonrası uzun tartışma toplantılarında. Bu toplantılarda Osman Kavala ve Memik ustamızın ölümü sonrası yapının dönüştürülme projesini devralan eşi mimar sevgili Mücella Yapıcı da var.
Tartışmalar öyle bir noktada geçiyor ki çok heyecan verici bir süreç yaşıyoruz. Bu ülkenin en kaliteli yetiştirme yurdunu yapmak istiyoruz. Kaliteden kastımız sadece mimarı açıdan değil işleyiş açısından da nasıl olmalı, bu kurumda yaşayacak çocuklar, gençler, çalışan personel, gelip gidecek ziyaretçiler ve gönüllüler... her şeyi hesaplıyorduk.
Epeyce bir para gerekiyordu, üçte birini uluslararası bir yardım kuruluşundan bulmuştuk Osman’ın çabalarıyla. Kalanın üçte biri kamu idaresinden istenecekti, özellikle demirbaş malzemelerin alımı için. Diğer üçte biri de Afyon halkı ve bu yetiştirme yurtlarından büyüyüp ayrılan ve iş insanı olanların katkıları olmalıydı tam da öyle oldu. O zamanlar Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit ‘ti ve birlikte verimli bir çalışma süreci yaşamıştık. Geldi, yeni binanın açılışını da yaptı.
Bu kadar detay vermemin nedeni hem bir sivil toplum çalışması deneyimini sizlerle paylaşmak hem de ‘YETİŞTİRME’ ve ‘YETİŞME’ meselesi üzerine o dönemde ve belki şimdi bile yeni şeyler söyleme cesareti ve çabasının ne kadar kıymetli olduğunu bugün daha fazla anlıyor olmam.
Osman Kavala'nın adını ve yaptıklarını tabii anmam gerekiyor, Memik Yapıcı’ya huzur içinde olması dileğimi ve Sevgili Mücella Yapıcı’ya uzun sağlıklı bir ömür dileklerimi de yollamalıyım.
Biz bir yetiştirme yurdu yerine yetişme mekanı tasarladık aslında. Çocukların ve gençlerin yaşlarına göre daha fazla özgürlük alanlarının bulunacağı, hem özel hayatı önemseyen hem de birlikte yaşadığı diğer çocuklar ve gençlerle etkileşim içinde olan bir tasarım. Bolca üretecekleri alanlar olacak, üretilenler ortak alanlarda paylaşılacak, tartışılacak, daha güzeli ve iyiyi üretmek için çaba sarf edilecek. Çatı katında çocukların hobi odaları olacak mesela, masal gibi.
Projenin her aşamasında çocuklar, gençler ve personel ile uzun sohbetler ediyoruz.
Ortak hamam ve banyolar, 2 oda bir küçük mutfaklı salonun olduğu yerlerde olacak ve sadece o alanı kullananlar o banyo ve tuvaleti kullanacak... Evcikler yani. İki oda, bir açık mutfaklı salonu olan evcikler. Salondaki küçük mutfak tezgahında çay, kahve ve omlet gibi küçük atıştırmalıklar yapılabilecek.
Tiyatro salonu, spor alanları, sebze bahçesi ...ahhhh çok güzel oluyor. Projemizde sona doğru yaklaşıyoruz...mutlu ve heyecanlıyız.
Trenle Afyon’dan İstanbul’a dönüyorum, cep telefonum çaldı, 1 saat kadar olmuştu hareket edeli henüz. Bizim ne yapmaya çalıştığımızı çok iyi anlamış ve bizimle aynı heyecanı yaşayan bir personelin sesi telefonun ucunda. ‘Zafer Bey geri dönseniz müdür bey klozetleri söktürüyor’ dedi. Çok da şaşırmadım, yapacağımız bir sürü şeye itiraz elbette gelecekti ama klozete karşı olmak neden diye sordum.
Çocuklar, gençler klozeti kullanamazmış...
Adam çocukları yetiştirmek istiyor yani, kafasına göre yetiştirmek istiyor. Böyle olmamalıydı, biz yetiştirme yurdu yapmaya gelmemiştik. Çocuklar ve gençler için kendilerini geliştirecekleri, elbette personelin de katkılarıyla YETİŞME alanı kurmak için gelmiştik, projemizde direndik ve kazandık. Klozetler tekrar yerlerine konuldu. Elbette çocuk dostu ve onları karar alma süreçlerine katan müdürler de vardır. Ancak ben o gün bugündür bunu düşünürüm. Çocuklar kime emanet bu yurtlarda, kim nasıl yetiştirecek bu çocukları ve gençleri.
YETİŞTİRME bu işte... Budur işte. Bu yüzden bir türlü sorunlar çözülmüyor, halının altına süpürülüp duruyor. Bir müdür, bir zihniyet, bir kafa, 15 yaşında bir çocuğun bütün geleceğini belirliyor. Çocuğa sormadan, onun onayını almaya gerek duymadan.
Mesele mekanla bitmiyor yani, içinde çalışan personeli onun sorumlu olduğu bürokratları ve iktidarı dönüştürmeniz gerekiyor. Zor oluyor ama bazen oluyor.
Uzun sürmedi 2016 yılında kapatıldı ve yıkıldı bina. Yerine yeni beton yığınlarıyla binalar yapıldı.
Şimdi kapalı alanlardan biri olarak gördüğüm ve mutlaka bağımsız insan hakları örgütlerince izlenmesi ve değerlendirilmesi gereken yerler içinde saydığım bu kurumlara bakmaya başlayalım.
Öncesi var elbette ama Birinci Dünya Savaşı sırasında 1917 de Himaye-i Etfal Cemiyeti resmen kuruluyor. 1921 yılında ise Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti adını alıyor ve Ankara ya bağlanıyor. 1934 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu adını alıyor.
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı olarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 1983 yılında kuruluyor. 1989’da Başbakanlığa bağlı kuruluş olarak faaliyet gösteriyor. 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruluyor, Çocuk Yuvaları ve Yetiştirme Yurtları bu bakanlığa bağlı olarak faaliyet gösteriyorlar.
Sevgi Evleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının projesi kapsamında ev tipi binalardan oluşan, her binada 8-12 çocuğun bakımlarının sağlanabileceği çocuk yuvaları ile yetiştirme yurtları olarak geçiyor. Ve bu modeli bakanlık şu cümlelerle savunuyor.
"Dünyanın değişen şartlarına ayak uydurabilmek, koruma ve bakıma muhtaç çocuklarımıza daha sağlıklı hizmet verebilmek adına yapılan bu girişimde modern ortamlarına taşındılar. Bugün çocuklarımız sekizer kişilik yeni evlerinde yaşamlarına devam etmektedirler."
AKP döneminde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde yaşama geçirilen Sevgi Evleri projesi, bugüne dek pek çok iddiaya, habere ve davaya konu oldu.
Uzunca bir dönem Sevgi Evleri, Gülen cemaatinin örgütlenme noktalarından biri haline gelmesiyle bilinirdi. 30 Kasım 2016 tarihinde yapılan cemaat soruşturmasında, Adana’da Sevgi Evleri yöneticilerinin, kimsesiz çocukları Fethullah Gülen cemaatine ait Işık Evleri'ne yerleştirdikleri iddia edilmişti. Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdür Vekili ve eski müdürün de aralarında bulunduğu 25 personel gözaltına alınmıştı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan protokol gereği, il müftülüklerindeki vaiz ve vaizelere Sevgi Evleri ve Çocuk Evleri'nde kalan çocuklara dini eğitim verme yetkisi verilmişti.
Karaman’da 45 çocuğun cinsel istismara uğradığı Ensar Vakfı’nın İstanbul Beykoz şubesinin, 2016 yılında Beykoz Galip Öztürk Sevgi Evi'nde iftar yemeği vermesi basına yansımıştı.
Yine geçmiş yıllarda Sivas'ta müftülük Sevgi Evleri'nde kalan çocuklara Kutlu Doğum Haftası' etkinliği düzenlemişti. Sivas Sevgi Evi’nde kalan çocuklar üç yıl boyunca dini eğitim görmüş, ardından sekiz çocuk umreye gönderilmişti.
Yoğun bir şekilde yapılan eleştirilerden biri de dernek ve vakıf adı altında faaliyet gösteren tarikat ve cemaatlerin, Sevgi Evleri'nde AKP iktidarının himayesiyle her türlü etkinliklerini yaptıkları yönünde.
Sevgi Evi ve Çocuk Evi sistemleri ile beraber yetiştirme yurtları ortadan kalkmaya başladı. Artık 18 yaşını doldurmayan devlet korumasındaki çocuklar ve korunmaya muhtaç olan çocuklar Sevgi Evi ve Çocuk Evlerine alınıyor.
Sevgi Evi sistemine hızlı bir geçiş gözleniyor. Sevgi Evleri sisteminden önce faaliyete başlayan 'çocuk evleri' sistemi de hala devam ediyor. Yıllarca değişerek günümüze gelen Sevgi Evi ve Çocuk Evi sistemleri tartışılmaya devam ediyor. Kimileri kurumları iyileştirmeyi amaç edinirken, Hayat Sende Derneği gibi kuruluşlar ise oldukça önemli bir uygulamayı, koruyucu aile sistemini tartışıyor ve yaygınlaşması için çalışmalar yürütüyor.
Yetiştirme yurtları ile ikinci ilişkim 2014 yılında Ankara’da Hayat Sende Derneği ile karşılaşmamla oldu. Yurtlarda yetişenlerin çoğunlukta olduğu inanılmaz heyecanlı ve çalışkan bir sivil toplum kuruluşu vardı karşımda. Yıllardır çalışmalarını dikkatle izliyorum.
"Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği (Hayat Sende), 2007 yılında devlet koruması altında yetişen bir grup idealist genç tarafından kurulmuş olup devlet korumasında yetişen çocuk ve gençlerin temel yaşam becerilerini kazanmış şekilde, ayrımcılığa uğramadan hayata atılması vizyonuyla çalışmalar gerçekleştirmektedir."
Hayat sende Derneği önemli olarak gördükleri sorunları şöyle belirtiyorlar:
"Koruma altındaki çocuk ve gençler ile kurumdan ayrılan bireylere yönelik çalışmalar gerçekleştiren derneğimize ulaşan hedef kitlemizin en önemli sorunlarının başında biyolojik aileye dönüş projeleri, korumada iken kaçma gibi nedenlerle koruma kararı kaldırılan çocuk ve gençlerin yaşadığı sorunlar bulunmaktadır."
“Devlet Koruması” ifadesi insanlarda çok pozitif bir hissiyat uyandırıyor ama gerçekler hiç öyle değil.
Ülkemizde ve dünyada birçok çocuk çeşitli sebeplerden dolayı biyolojik aile ortamının dışında yaşamaktadır. Yoksunluk, ebeveyn kaybı, ebeveynin suça sürüklenmesi terkedilme vb. sebeplerle biyolojik ailesi ile yasayamayan çocuklar için devlet, koruma kararı çıkartıyor.
Haftaya, 14 yıllık Hayat Sende Derneği’nin kurum bakımından çıkartılan veya kaçan 15.200 çocuk ve gencin haklarının ihlalinden doğan sorunlar hakkında kamuoyunda farkındalık oluşturmak, haklarına erişmelerini sağlamak ve var olan düzenlemelerde iyileştirmeler yapmak amacıyla yaptıkları çalışmaları, yaşanan sorunlarla ilgili raporlarını, kamuoyu yaratma çabalarını ve buldukları çözümleri yazmak istiyorum.
Bu konu önemli.
Şu anda 20.000 çocuk devlet koruması altında. Bu çocukların 6.000’i koruyucu ailede; 14.000’i ise, çocuk evleri, sevgi evleri, çocuk destek merkezleri gibi devlete ait kurumlarda personel eliyle hayata hazırlanıyor.
Yetiştirme yurtları ya da sevgi evlerinde kalanlar ya da ayrılmış olanlar tarafından oluşturulmuş sosyal medya hesaplarına girdim, sadece kapak fotoğraflarına bakmak bile bu alanla ilgili endişelenmeye yetiyor. Aşağı yukarı 40 civarı hesaba baktım, kapaklarında; 14'ünde dini semboller ve sloganlar, yedisinde ‘Reisciyiz’, sekizinde bozkurt işaretleri ve üç hilal bayrakları vb...
Sanki birilerinin, bir yerlerin arka bahçesi gibi.
Yetiştirilme mekanları gibi.
Yetişme mekanı olması gerekirken.
Bu konu önemli.
* İnsan Hakları Çalışanı