YAZARLAR

Konuşma yasağı Sözleşme’den kaldırılıp 6284’e getirildi

CİMER’den gelen cevapların gösterdiği kesin gerçek şu ki bugüne kadar İstanbul Sözleşmesi'nin adını telaffuz edemeyenlere artık 6284’ün adını anmak da yasaklanmış...

Kadın hareketini, “önünü ardını kurcalamayın” komutuyla susturup, sözde fesih kararını oldubittiye getirmek istiyor, Cumhurbaşkanı. Toplumun, İstanbul Sözleşmesi’ne dair ve yok hükmündeki fesih kararı üzerine tartışmasını önlemek isterken eş zamanlı olarak maiyetindekilere “konuş” komutu vermiş görünüyor. “Kadınlar bitti demeden bitmez” uyarısı ile Meclis kürsüsünden kadın eşitlik mücadelesini özetleyen Meral Akşener’e teşekkürle, kamu idaresinin cevap istediğimiz zaman lal olan dilini, eski bir yazımdan alıntıyla hatırlatmak istiyorum. Ve kamu kurumlarına verilen sus, konuş komutlarının biçim değiştirişini. Sözleşme hakkındaki konuşma yasağını, yok hükmündeki kararı savunmak ihtiyacıyla, kaldırmış olmalı ki otuz günlük cevap süresi olan CİMER başvurularına sekiz ay sonra cevap gelmeye başladı. Ağustos 2020’de EŞİK- Eşitlik için Kadın Platformu tarafından yapılan, bini aşan dilekçe ile bireysel ve örgütlü başvuru yapılmıştı. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması istenmişti bu dilekçelerde. Eşit yurttaşlık haklarımızı aşındırmak anlamına gelen politik eylem ve söylemden kaçınılması dahil tüm taleplerimiz iletilmişti. Bini aşkın başvurudan bazılarına cevap geldi ve asla sorduğumuz soruların ve talepleri karşılamıyordu. İkinci bir başvuru dalgası daha gerçekleştirdik ve bu defa gelen cevaplar çok daha kestirmeden giden kısacık cümleler oldu. Cevap veren kurumların isimleri ve metinlerin uzunluğu kısalığı az çok farklı olsa da içerik belli bir prensipte ortaklaşıyordu: İstanbul Sözleşmesi yoktu cevap metinlerinde. Kamu idaresine konuşma yasağı getirilmiş, İstanbul Sözleşmesi’nin adını kamu görevlilerinin telaffuz dahi etmesi engellenmiş, resmi kayıtlarda kullanılmaması, sözlü yanıtlarda dile getirilmemesi komutu verilmiş gibiydi. Gece yarısı, 20 Mart'ın ilk saatlerinde sözde fesih kararı Resmi Gazete'de yayınlanmadan aylar önce kamu görevlilerinin dilinde ve resmi metinlerde İstanbul Sözleşmesi’nin adı yasaklanmıştı.

Yukarıda bağlantısını verdiğim yaklaşık yedi ay önceki yazımda, CİMER cevaplarına dair şu satırlar yer alıyor: “Sözleşme’den çıkılsa bile şiddetle mücadele yönünde siyasi iradenin zayıflamayacağı mesajı vermeye çalışıyor siyasi irade. Önce partili kadınları, sonra muhafazakar kadın sivil toplum örgütlerini ve bunlar aracılığıyla da KONDA Ağustos Barometresi'nde görülen yüzde 58’lik gri alanı, fikrim yok grubunu İstanbul Sözleşmesi aleyhine kazanmayı hedefliyor, kanımca. CİMER tarafından bize gönderilen yanıtlarda Sözleşme’ye değinilmeyişi de bu çerçevede anlam kazanıyor.” 8 Ağustos 2020 tarihli CİMER başvurularından o tarihte yanıtlanmayanlara ise sekiz ay sonra 2 Nisan'dan itibaren gelen cevaplar, sözde fesih kararının savunusu niteliğinde ve artık Sözleşme’nin adını anma yasağı kalkmış. Üstelik aile içi denilen Türkçe resmi çeviri ile değil tam adını orijinal haliyle ev içi şiddet yazmaktan çekinmez olmuşlar. Ancak savunma pozisyonundaki kamu idaresi, bütün dünya İstanbul Sözleşmesi kısa adını kullanırken CİMER cevapları İstanbul ismini yok etmiş Avrupa Konseyi Sözleşmesi yazılı, Sözleşme’nin kısaca işaret edilmesi gereken yerlerde. Ve sözde fesih kararı şöyle savunuluyor: “Sözleşmenin feshi, Üye Devletlerin bağımsızlığı çerçevesinde uluslararası hukuka uygun olarak alınabilecek bir karar niteliğindedir.” Uluslararası hukuka ilişkin sorgu yok ülkede ulusal hukuka aykırılık eleştirileri var ancak kamu görevlileri aldıkları talimat uyarınca Anayasamıza aykırılık ve Meclis iradesinin gaspı konularına hiç değinmemiş.

İki A4 kağıdı dolduran uzun bir cevap bu ve içinde sadece şiddetle mücadeleye dair kararlılık ifadeleri var. Kadınlara yönelik şiddetle mücadele için son eylem planına da atıf yapılıyor “sıfır tolerans” sloganına da. Şiddetle mücadele yasası 6284 bir kere bile anılmıyor. CİMER’den gelen cevapların gösterdiği kesin gerçek şu ki bugüne kadar İstanbul Sözleşmesinin adını telaffuz edemeyenlere artık 6284’ün adını anmak da yasaklanmış. Eylül ayında gelen cevaplar, 6284 sayılı şiddet yasasına atıf içeriyordu. 2 Nisan'dan itibaren gelen CİMER cevaplarında şiddetle mücadele yasasına hiç değinilmiyor. “Güçlü ulusal mevzuatımız” ifadesine yer verilişi asla tatmin edici değil. Yıllardır dikkat çekildiği gibi İstanbul Sözleşmesi giderse 6284’ü korumak da uygulatmak da mümkün olmaz. Sözde fesih kararını geri çektirmek için her yol denenmeli.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.