Kopenhag/Christiania: Zıddını içinde barındıran kent
Kopenhag son yirmi yılda giderek adından daha çok söz ettiren bir kent. Hem planlama ve kentsel gelişim uzmanları hem de mimarlık dünyası için birbirinden parlak projelerin hayata geçirildiği bir yer. Christiania’nın ortaya çıkışı ise 1968 öğrenci hareketine dayanıyor. Hem ortak sosyal, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin zenginliği, hem karar alma süreçlerinin kolektifliği ile Christiania dünyadaki en uzun soluklu alternatif sosyal-mekânsal oluşumlardan biri.
"Özgür Şehir Christiania… Yasa yok, polis yok… Evet, sahiden böyle bir yer vardı…
Yanlış anlamayın, Danimarka’dan nefret ederim. Ancak ne demişler, bozuk saat bile…”
Clark (Netflix Dizisi), 5. Bölüm
Uluslararası Mimarlar Birliği UIA’nın üç yılda bir düzenlediği Dünya Mimarlar Kongresi geçtiğimiz günlerde Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da gerçekleşti. Kent, bu ev sahipliğine paralel olarak 2023 UNESCO Dünya Mimarlık Başkenti ünvanını da taşıdı. Kongrenin teması “Kimseyi arkada bırakmamak” ve vurgusu sürdürülebilirlik üzerineydi. Kongre hakkında detaylı bir değerlendirmeyi önümüzdeki günlerde Mimarlık dergisine yazacağım için bu yazıda Kopenhag’ı ele almak ve özellikle özgün bir müşterek olan Christiania komününden bahsetmek istiyorum.
Kopenhag son yirmi yılda giderek adından daha çok söz ettiren bir kent. Hem planlama ve kentsel gelişim uzmanları hem de mimarlık dünyası için birbirinden parlak projelerin hayata geçirildiği bir yer. Yaya ve bisiklet öncelikli kent merkezi uygulamalarının öncüsü. 2023 UIA Kongresinde de ana konuşmacılardan biri olan Jan Gehl, henüz 1960’larda kent merkezini otomobillerden arındırıp yaya ve bisiklet kullanımını özendiren önlemlerin arkasındaki isim. 2000’lerin başında Kopenhag ve Malmö’yü (ve dolayısıyla Danimarka ile İsveç’i) birbirine bağlayan köprünün açılması Kopenhag’ın hem ekonomisini geliştiren hem de kent içindeki çeşitli alanların gerileyiş ve yükselişlerini belirleyen kritik bir dönemeç. Örneğin önem kaybeden liman bölgelerinde yenileme projeleri gündeme gelmiş, Kopenhag merkezi ile Malmö arasında kalan Amager Adası hızla -ama planlı bir biçimde- kentleşmeye başlamış.
2014’te “Avrupa Yeşil Başkenti” ödülünü alan Kopenhag, sürdürülebilirlik konusunda öne çıkıyor. Kent, BM’nin ilan ettiği 17 Sürdürülebilir Gelişme Hedefi çerçevesinde 2025 itibarıyla karbon nötr olmayı hedefliyor. Çeşitli araştırmalarda dünyanın “en yeşil”, “en yaşanabilir” kenti olarak gösterilen Kopenhag, yerel ve merkezi yetkililer tarafından da “Sürdürülebilir Gelişmenin Başkenti” olarak nitelendiriliyor. Burada “sürdürülebilirlik” kavramı etrafında dönen tartışmalara girmeyeceğim. Ama şunu söylemek gerek, Kopenhag’da son yirmi yılda gerçekleştirilen mega-projelerin bazıları oldukça tartışmalı olsa da, kentsel gelişmenin planlanması başarılı ve üretilen mekânların kalitesi oldukça yüksek.
Kopenhag kentsel yayılmayı desteklerken bu stratejinin taşıt trafiğini ve özel araç sahipliğini tetikleyen yönünü başarıyla törpülemiş. Yeni gelişme alanlarının uzun vadeye yayılan gelişme programları, toplu taşıma altyapısının sağlanması ve en önemlisi yeni alanlarda karma kullanımların başarıyla planlanması sonucu, bu alanlar ne uydu kentler kadar kopuk ne de konut alanları gibi bağımlı karakterde. Buna ek olarak toplu konut projelerinde hem kullanıcı çeşitliliği (kiralık konut planlaması sayesinde) hem de açık alanların tasarım ve uygulama kalitesi çarpıcı kentsel çevreler üretmiş.
Kopenhag son 50 yılda böyle gelişip dönüşürken, 50 yıldır yerinde duran bir bölgesi var: Christiania; nam-ı diğer “Özgürşehir Christiania” (FreetownChristiania).
Christiania’nın ortaya çıkışı 1968 öğrenci hareketine dayanıyor. Danimarka’da öğrenci protestolarının devamı niteliğindeki işgal eylemleri, boşaltılmış bir askeri alan olan bölgenin 1971 yılında işgaline uzanıyor. “Özgürşehir Christiania”nın kuruluşunu ilan eden işgalciler askeri koğuş binalarını onarıp buralara yerleşiyor ve belediye ile anlaşma sağlayarak belediye hizmetlerinin karşılığını kolektif olarak ödemeye başlıyorlar. Bir anayasa hazırlayan ve komün alanında özel mülkiyeti ilga eden komüncülere devlet göz yumuyor. Daha çok sosyal demokrat hükümetlerin sürdürdüğü bu politika Christiania’ya kısmi özerklik tanıyan 1989 tarihli bir yasa ile somutlaşsa da, 2000’lerde ilk defa bir sağ koalisyonun iktidara gelmesi Danimarka siyasetini olduğu gibi Christiania’yı da etkiler. Daha sonra NATO Genel Sekreterliği de yapacak olan Rasmussen liderliğindeki sağ koalisyon Christiania’yı “normalleştirmek için” kararlı adımlar atar. 1989 tarihli yasa 2004’te yürürlükten kaldırılır. Agresif bir kentsel dönüşüm girişimiyle bazı binalar yıkılır, alanın yatırımcılara satışı planlanır. 2011 yılında Christiania’nın varlığını neoliberalizmle müzakere ederek sürdüreceği bir formül geliştirilir: Bir vakıf kurarak kredi bulan komün, bulundukları araziyi satın alır.
Bugün yaklaşık 1000 kişinin yaşadığı Christiania’da hem yarı özerk bir komünün gündelik yaşantısı sürmekte, hem de turistlerin rağbet gösterdiği kenevir türevi uyuşturucuların serbestçe satıldığı bir kamusal yaşantı. Hem ortak sosyal, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin zenginliği, hem karar alma süreçlerinin kolektifliği ile Christiania dünyadaki en uzun soluklu alternatif sosyal-mekânsal oluşumlardan biri. Öte yandan, turistik potansiyeli ile Kopenhag’ın da vazgeçmek istemediği bir “cazibe odağı”. Ancak, Christiania’yı kendi içine kapalı, sadece “kendisi için” bir müşterek olarak düşünmek yanlış olur. Tanınırlığı ve tarihselliği ile komün, uluslararası aktivist networkler içinde de yer alır; özellikle Kopenhag’da gerçekleşen küresel toplantılarda (2009 yılındaki BM İklim Değişikliği Konferansı gibi) protestoların ve polisle çatışmaların odaklarından biridir.
Christiania, üzerine çokça araştırma ve inceleme yayınlanmış da bir örnek. Çarpıcı olan bir nokta ise bu “marjinal” yapının mekânsallığına pek vurgu yapılmamış olması. Oysa, artık cep telefonları sayesinde hepimizin elinin altında bulunan haritalara veya uydu görüntülerine baktığımızda Christiania’nın mekânsal olarak da özel ve kelimenin düz anlamıyla marjinal bir yer olduğu görülür. Ortaçağ Kopenhag’ı ile yukarıda andığım Amager Adası arasındaki kanal, İsveç Krallığı ile süren husumetin bir sonucu olarak 17. yüzyılda tahkim edilmeye başlanır. Kanal içine yapılan dolgularla oluşturulan kent surları yeni ve müstahkem bir liman tanımlar. Kral 4. Christian’a atıfla Christianshavn olarak isimlendirilen bu yeni yerleşim, ayrı bir ticaret merkezi olarak kurgulansa da kısa sürede Kopenhag’ın parçası haline gelir.
Kentin anakarada bulunan surları zaman içinde kentleşme baskısıyla yıkılırken Christiania’ya mekân olacak tabyalı surlar, özgün geometrisiyle ve iki yanındaki kanallarla ince, kavisli bir yay şeklindeki formunu korur. Kısacası, tarihsel süreç içinde bakıldığında mekânın morfolojisi tarihsel katmanları beslemiş görünmekte. Askeri mimarinin sıra dışı karakteri, bu işlevin ortadan kalkmasıyla birlikte heterotopik bir olasılığı ortaya çıkarmış. Yani, bir yandan bu “marjinal” mekân özgün biçimde korunmasını komüne borçlu, bir yandan da komünün kendisi varlığını bu marjinal mekânsallığa.
UIA Kongresinin sonuç bildirgesi niteliğindeki “Kopenhag Dersleri” başlıklı on maddenin birisi yeni binaların inşası yerine “Öncelikle mevcut binaların yeniden kullanımını” öneriyor. Bu açıdan bakıldığında, Kopenhag’ın bütün göz alıcı yeni mimari örnekleri karşısında, Kopenhag derslerinin asıl mimari taşıyıcısının Christiania olduğunu söylemek mümkün.