Korona yolsuzluklarında yolları kesişenler

Almanya'da korona yardımlarında yolsuzluk gerekçesiyle yapılan cami baskını 'İslamofobi' denilerek iç siyasette malzeme yapıldı. Oysa Almanya'da sahte belgelerle korona yardımı alanlara yönelik başlatılan soruşturmaların ilki bu değil. Hedefi sadece Türkiye de değil. Selefiler ve aşırı sağcılar hakkında da daha önce soruşturmalar ve davalar açılmıştı.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Berlin polisi, çarşamba sabahı Kreuzberg semtinde devletin pandemi döneminde verdiği korona yardımlarında sahtekârlık yapıldığı şüphesiyle operasyon düzenledi. 250 polisin katıldığı operasyonda Diyanet’e bağlı Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Mevlana Cami’si, iki dükkân, bir kasap ve PR ajansı olarak işletilen bir büro arandı. 7 bin euro nakit para ve çeşitli belgelere el konuldu.

Bir polis sözcüsü basına verdiği bilgide korona yardımı için başvuran kişileri kastederek, "Üç sanığın birbirlerinden bağımsız hareket etmediklerine dair göstergeler var" dedi.

Berlin Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamaya göre 70 bin euro için başvurulan yardımın 45 bin eurosu ödenmiş. Adli makamların verdikleri bilgilere göre, alınan yardımların bir kısmı cami derneğinin hesabına havale edilmiş. Şüphelilerden birinin cami derneğinde hangi rolü oynadığı tespit edilmeye çalışılıyor.

Baskının ardından Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş açıklama yaparak “Mevlana Cami’sine sabah namazı vaktinde Alman polisleri tarafından yapılan baskında hassasiyetlerimiz ve kutsallarımız hiçe sayılmıştır. Bu nefret dolu tutumu şiddetle kınıyorum. Özellikle Avrupa’da İslam düşmanlığı üzerinden üretilen nefret dilinin resmi makamlar tarafından da desteklendiğine şahit oluyoruz. Müslümanlara yönelik bu ayrımcı ve saygısız muamele hiçbir bahane ile kabul edilemez” dedi.

Oysa korona krizinde acil yardımla bağlantılı dolandırıcılık ilk defa Berlin’de yaşanmıyor; sadece Türkiyelilerin içinde olduğu bir yolsuzluk da değil. Almanya genelinde korona yardımları verilmeye başlandıktan sonraki ilk dört hafta içerisinde 2300 şüpheli işlem raporlandı. Daha o tarihlerde ülke çapında 530'dan fazla ön soruşturma devam ediyordu.

AŞIRI SAĞCILAR VE İSLAMCILAR AYNI YOLSUZLUKTA BİRLEŞTİ

Sübvansiyon sahtekârlığı durumunda, yanlış bilgi içeren bir başvuru tamamlanmış bir suç olarak kabul ediliyor. Özellikle ciddi durumlarda, on yıla kadar hapis cezası alınabiliyor. Berlin-Neukölln'deki aşırı sağcı saldırılar dizisinde yer alan şüphelilerden birinin de sahte bilgilerle korona desteği aldığı söyleniyor. Nisan ayının sonunda polis, yine sahte bilgilerle korona yardımı almakla suçlanan Arap kökenli geniş bir ailenin üyelerini de soruşturmuştu.

23 Haziran’da, Berlin’deki İbrahim-el-Halil Camisi'ne de bir imam ve bir yönetici hakkındaki suçlamalar nedeniyle baskın yapılmıştı. İbrahim-el-Halil Camisi Almanya'nın iç istihbarattan sorumlu kurumu olan Anayasayı Koruma Dairesi tarafından önceden de radikal İslamcıların gittiği bir cami olarak değerlendiriliyordu.

Alman basınında çıkan bilgilere göre 55 yaşındaki Nasir T. ve 56 yaşındaki Mohmad S. aslında var olmayan küçük esnaflara korona yardımı almak için başvuruda bulunmuştu. Berlin savcısına göre yardım için başvurulan ticari faaliyetlerin hiçbiri gerçekleştirilmedi.  Her iki sanık hakkında da korona acil yardımı için birden fazla başvuruda bulunduklarına ve fonların bir kısmını aldıklarına dair bir şüphe vardı.

Caminin yanı sıra zanlılardan ikisinin evleri ve ofisleri de arandı. Adları geçen kişilerin Berlin’deki radikal İslamcı Faslı Abdel Qader D. ile yakın ilişkileri olduğu söyleniyor. Qader, 2014'ten beri soruşturulan bir isim. Geçmişteki vaazlarıyla gençleri Suriye'de savaşan IŞİD’e angaje ettiği ileri sürülüyor. Eylül 2015'te aynı cami bu nedenle yine polis tarafından aranmış, imam iddiaları reddetmişti.  Anayasayı Koruma Dairesi'ne göre, bu cami Berlin'deki en önemli üç Selefi merkezden biri.

ALMAN KAMUOYUNA GÖRE TÜRKİYE YOLSUZLUĞA SAHİP ÇIKIYOR

Berlin'deki cami operasyonu ve Fransa’da başı kesilerek öldürülen öğretmen Samuel Paty cinayetinin ardından Cumhurbaşkanı Macron'un radikal İslam'a karşı açtığı savaş, İslamofobi bahane edilerek iç siyasette malzeme yapıldı.

Ne var ki Almanya'da Milli Görüş yöneticilerine ve DİTİB camilerine karşı yıllardır soruşturmalar ve davalar açıldı. Cami ve derneklere yöneltilen suçlamaların konusu hep aynıydı: Vergi kaçırma, bağışların amaç dışı kullanılması ve Türkiye’ye yasa dışı olarak milyonlarca euro aktarılması.

Diyanet İşleri Başkanı ile Dişleri Bakanlığı’nın yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Twitter hesabından paylaştığı bir mesajla Mevlana Camii’ne yapılan polis baskınını kınaması konuyu 'ırkçılık ve İslam düşmanlığı'na indirgemesi Türkiye’nin Almanya’da yaşanan yolsuzluklara sahip çıktığını göstermiş oldu. Bu durumda Türkiye Avrupa’da yaşanan radikal İslamcı saldırıların hamisi olma imajının yanına bir de yolsuzlukların tarafında olmayı eklemiş oldu.