Koronadan ölen doktorların ardından: Profesör olmak yetmez, önce iyi bir insan olacaksın
Korona virüsü yüzunden yitirdiğimiz hekimlerden biri Prof. Dr. Feriha Öz idi. Aynı zamanda Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin de kurucularından olan Feriha Öz'ün hikayesini kendisi gibi hekim olan oğlu, Prof. Dr. Ferhan Öz anlattı: "Her zaman şunu söylerdi: 'Profesör olmak yetmez. Önce iyi ve vicdanlı bir insan olacaksın...' Annemin bu sözlerini hep hatırlayacağım."
DUVAR - Korona virüsle savaşta en önde yer alıyorlar, hastalanıyorlar, ailelerini aylardır göremiyorlar, ölüyorlar... Artık neredeyse her gün bir doktorumuzu, sağlık çalışanımızı kaybediyoruz. Onların birçoğunu sadece isimlerile biliyoruz. İstatistiklerde bir sayı oyarak yer alıyorlar. Ancak onların da hikayeleri var. Kimi zor koşullarda tıp fakültelerinden mezun oldu, kimi çocuklarına örnek olup kendisi gibi doktor yetiştirdi. Hepsi de ölünceye kadar hayatını hastalarına adadı.
Korona virüsünden kaybettiğimiz doktorlardan Patolog Prof. Dr. Feriha Öz'ün hikayesini kendisi gibi hekim olan oğlu Ferhan Öz'le konuştuk...
'RADYOLOJİYİ DAHA ÇOK SEVERDİ AMA...'
Feriha Öz, 1933 yılında İstanbul Kadıköy'de doğdu. İki kardeşi vardı. Korona virüsünün ülkemizde artmaya başladığı 2 Nisan 2020 tarihinde vefat etti. Öz, 1951'de Çamlıca Kız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Tıp Fakültesi'ndeki eğitimini 1957'de tamamladı. Mezun olduktan sonra Yozgat'ın Akdağmadeni ilçesinde zorunlu görevini tamamladı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde akademik hayatına başladı. Doçent unvanını 1968'de, profesör unvanını 1976 yılında aldı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyeliği görevinden 2000 yılında emekli oldu. Öz, dünyada ve ülkemizde patoloji alanında sayılı hekimler arasında yer alıyordu. Yetiştirdiği binlerce öğrencisi Türkiye'nin dört bir yanında görev yapıyor.
Öz'ün kendisi gibi hekim olan oğlu Prof. Dr. Ferhan Öz, annesini, yaşarken dilinden düşürmediği bir cümleyle anlatıyor: Emek vermek!
Annesinin maddi zorluklarla hekim olduğun söyleyen Ferhan Öz, şöyle konuşuyor: “Feriha Öz'ün hayatına baktığımızda zorluklar içinde büyümüş bir insandı. Babası deniz yollarında bir işçiydi. İstanbul Tıp Fakültesi'nde burslu okudu. O yıllarda doktor olabilmek kolay değil. Babamla birlikte zorunlu görev için Akdağmadeni ilçesine gidiyorlar. Annemin babama, babamın anneme mektuplarını okudum. Annem patolojiyi çok sever miydi, bence radyolojiyi daha çok severdi. Bunu mektuplarından anladım."
Feiriha Öz, zorunlu görevi bittikten sonra eşiyle birlikte İstanbul'a geliyorlar. Ancak çok sevdiği radyoloji bölümünde çalışamamış. Ferhan Öz annesinin neden burada çalışamadığını şöyle anlatıyor: “O dönem radyoloji bölümü ağırlıklı olarak hep erkeklerle çalışıyordu. Annem cerrahide çekirdekten yetişti. Doçent oldu, prof. oldu, eş oldu, anne oldu... Bütün zorluklara rağmen bir bilim kadını olarak birçok araştırmaya ismini yazdırdı. Birçok kitabın altında imzası vardı. Ama en önemlisi de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden yetişmiş profesörler annem tarafından yetiştirildiler. Bize hep şöyle derdi: Bir alana odaklanın, kendinizi o alanda geliştirin. Bir bakacaksınız ki Türkiye'de, dünyada sayılı isimler arasında yer aldığınızın farkına varacaksınız.”
'GÖZÜMÜZ PENCEREDE ANNEMİ BEKLERDİK'
Ferhan Öz, annesini şöyle tanımlıyor: “Kısa boylu, zayıftı. Bazen kuvvetli bir rüzgarda bile uçabilen bir kadındı. Ancak konu ailesi ve çalışma arkadaşları olduğu zaman o incecik çelimsiz kadın bir panter olurdu. Korumacı yanı çok fazlaydı. Annem hiç iyi yemek yapmayı bilmezdi. Ta ki emekli olana kadar. Emekli olduktan sonra iyi bir aşçı oldu. Cerrahpaşa'da çalıştığı yıllarda eve o kadar geç geliyordu ki... Yorgundu... Biz de hep basit yemekler yapardık. Makarna, pilav, tavuk... Annemden börekler, çörekler beklemezdik. Çünkü buna zamanı yoktu. Tek beklentimiz annemizin o gün eve biraz daha erken gelmesiydi. Uyumadan önce onu görmek isterdik. Telefon olmadığı dönemlerde babamla ben sürekli annemin eve sağ salim gelmesini beklerdik.”
'EMEK VERİP MERDİVENLERİ ÇIKACAKSIN'
Öz, annesinin kendisine her zaman örnek olduğunu anlatırken hayatı boyunca kendisine yol gösterdiğini söylüyor: “Tıp fakültesine girdiğim yıl bir şekilde sigara içmeye başladım. Annemden babamdan gizli içiyordum. O zamanlar aldığımız terbiye böyleydi. Onlara sigara içtiğimi söyleyeceğim cesaretim de yoktu. Annem bana yakın olduğu için üzerime sinen kokudan anladı. Bir gün beni karşısına aldı ve şöyle dedi: Ya Ferhan şöyle bir vaka geldi bugün sigara içen, akciğer kanseri olan bir hasta...' Havadan, sudan konuşurdu, sigaranın zararları hakkında mesajlar verirdi. Ferhan, 'Sen sigara içiyorsun, içme' demedi. Hayattan örneklerle anlatıyordu. Ben de hemen sigarayı bıraktım. Sigarayla maceram üç yıl sürdü. İnsan psikolojisinden son derece iyi anlayan, aynı zamanda insanlara iyi bir şekilde yaklaşıp onları doğru yola sevk edecek şeyleri başarılı bir şekilde yapan bir insandı. 'Oğlum merdivenleri yavaş yavaş çıkacaksın. Hızlı çıkmaya kalktığın zaman tökezlersin' derdi. Bir doktorun her zaman vicdanlı olması gerektiğinin altını çizerdi. 1983'te Siirt'e zorunlu göreve ağlayarak gitmiştim. Annem, 'Bugünü unutma bak ağlayarak gidiyorsun, ağlayarak döneceksin' demişti. Hiç anlamamıştım ne dediğini... İstanbul'a dönerken beni yolcu eden Siirtli hastalarım, dostlarım otobüsün etrafındayken gözlerim doldu. Söylene söylene gittiğim Siirt'e hayatımın en güzel yılını geçirdim.”
EDİRNE TIP FAKÜLTESİ KURUCULARINDAN
Feriha Öz, şimdiki adıyla Trakya Tıp Fakültesi olarak bilinen eski adıyla Edirne Tıp Fakültesi'nin de kurucuları arasında yer alıyor. Meslek hayatı boyunca hem yurt içinde hem de yurt dışındaki meslektaşlarıyla birlikte hekimlik alanında çalışmalara imza atan Öz, Edirne Tıp Fakültesi öğrencilerine de yıllarca Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde eğitim verdi: “Annem İstanbul'dan Edirne'ye Yozgat'a kadar insanların hayatına dokundu. Kız kardeşim Fulya da annemin kurucusu olduğu Edirne Tıp Fakültesi'nde çalışıyor. 'Profesör olmak bir insanın hayatında hiçbir zaman yeterli değildir, insanların sana Allah razı olsun demelerini sağla' derdi. Biz de annemizi örnek aldık. Paramla araba almadım, annemin yaptığı gibi paramla yurtdışındaki kongrelere giderdim. Ne zaman bir şey öğrensem annemin, 'Emek vermen gerekiyor, yavaş yavaş çıkacaksın merdivenleri' sözünü daha iyi anladım.”
EŞİNİ KANSERDEN KAYBETTİ
Feriha Öz, eşini 2010 yılında mesane kanserinden kaybetti. Öz, “Tam 17 yıl boyunca annem babama bir bebek gibi baktı” diyor ve ekliyor: “Babama o kadar iyi bakabilecek bir insan dünyada yoktur. Babamı 17 yıl son derece mutlu bir şekilde yaşattık. Annem bu süreç içerisinde hem babama baktı hem de derslerini vermeye devam etti. 2011'de, 'Artık İstanbul'un karmaşası ve yoğunluğu beni çok yoruyor. Daha sakin bir yerde yaşamak istiyorum' dedi. 2011 yılından sonra vefat edene kadar da Edirne'deki evinde yaşadı. Ben sık sık annemi ziyarete giderdim. Annemin evi ve annem benim için bir tedaviydi. Onun yanında hep huzur bulurdum. Onunla sohbet etmek insanı rahatlatırdı. Ben, eşim, oğlum, kız kardeşim. Hepimiz annemizi çok özledik, onu çok arıyoruz...”
YARIN: Korona virüsünden dolayı kaybettiğimiz Doktor Galip Erkan Dingiloğlu'nun eşi Müjgan Dingiloğlu anlatıyor: Acı külleniyor ama...