Kredi kartlarına hücum
Milletin yüzde 80’inin enflasyonla imtihanı sebebiyle, ancak birkaç kredi kartıyla ayın sonunu getirmek dışında bir seçenek kalmıyor. En temel ihtiyaçlar artık kredi kartıyla karşılanabiliyor.
DPT’NİN KAPATILMASININ CEREMESİNİ ÇEKİYORUZ
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının bir türlü çözülememesinin temelinde yatan sebeplerin başında plansızlık geliyor. AK Parti iktidarları döneminde, 2011 yılında ‘bürokratik vesayet’ gibi saçma sapan bir sebeple kapısına kilit vurulan Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) yokluğu, bu kriz günlerinde her zamankinden daha çok hissediliyor. Belki DPT de popülist politikalar sebebiyle yapısal sorunlara tek başına ilaç olamazdı, ancak beş yıllık kalkınma planları en azından bir vizyon sunabiliyordu. DPT olsaydı, bugün başta tarım olmak üzere pek çok sektörde yaşanan yapısal sorunlar bu denli can alıcı sonuçlar doğurmayabilirdi. Daha da önemlisi, şu ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ adlı çılgınlığın hayata geçirilmesi gibi akıldışılık yaşanmayabilirdi.
ORTA VADELİ PROGRAM YA DA TEMELSİZ TEMENNİLER SİLSİLESİ
DPT gibi bir kurum olmayınca, Orta Vadeli Program (OVP) de pek bir anlam ifade etmiyor. OVP’nin bugüne dek, daha çok ‘olmayacak duaya amin’ mahiyetinde bir manzumeler silsilesi olduğunu görüyoruz. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın OVP’ye ilişkin açıklamaları, bu kez de farklı bir beklentiye girmenin pek de akılcı olmayacağını gösteriyor. 2026 vadeli OVP hedeflerinde bir yandan tek haneli enflasyondan söz edilirken, öte yandan tasarruf oranlarının artırılmasına pek çok hedef var. Hadi diyelim ki, enflasyon tek haneli rakamlara indi, peki tasarruf oranları nasıl artacak? Sadece şu iki yılda içilecek acı ilacı hesaba katarsanız, yani 2025 yılında biraz nefes alacağ ımızı düşünülürse, halkın iki yıl boyunca ertelediği talepleri karşılaması gerekirken tasarruf edeceğini düşünmek biraz hayalperestlik olmaz mı?
HAZİRANDA CARİ FAZLA VERDİK PEKİ BU SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ?
Öncü verilere göre, temmuz ayında ihracat yıllık bazda yüzde 8.4 oranında artarak 20.1 milyar dolar, ithalat da yüzde 11.1 oranında genişleyerek 32.5 milyar dolar oldu. Böylece, dış ticaret açığı Temmuz’da 12.4 milyar dolara yükseldi. Hazirandaki altın ve enerji hariç cari işlemler hesabında 5 milyar 584 milyon dolarlık fazla oluşmuştu.
5.6 milyar dolarlık fazlanın pek de devamı gelecek gibi değil. Tamam, alınan bazı önlemlerle ihracat artarken ithalatta, özellikle tüketim malları ithalatında bir düşüş hedefleniyor. Ancak ihracatın ithalatı karşılama oranında olumlu bir trende geçilebilmesi için ara malı, hammadde ve enerjide ciddi bir düşüş olmalı ki bu sürdürülebilir olsun. Gelen haberler ise pek iç açıcı değil, söz gelimi enerji fiyatlarının tekrar artış eğilimine gireceği gibi... Bu tabii ihracatçı firmaların bağımlı olduğu hammadde ve ara mallarının fiyatlarına da yansıyacak. Yani hazirandaki fazlanın istisna olması çok mümkün. Başta Avrupa olmak üzere ihracat pazarlarımızın durumu da hala oynak üstüne üstlük.
BREZİLYA’DA OLUP BİTENLERE BAKMAKTA ÇOK FAYDA VAR
Merkez bankaları 2008 finansal krizinden bu yana, ülke ekonomilerinin en etkin kurumlarından biri olmayı sürdürüyor. Bir merkez bankasının yanlış yapmasının faturası çok büyük oluyor. Bunu bizzat yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Nasıl ki TCMB örneğinde olduğu gibi, büyük başarısızlıklara imza atan merkez bankaları varsa, başarı öyküsü yazanları da var. Bir örnek Avrupa Merkez Bankası, ama bize benzer bir ülkeden verelim biz örneği... Brezilya’daki gelişmelere şöyle bir bakalım. Brezilya Merkez Bankası (Banco Central do Brasil-BCB) bir şok terapiyi tercih ederek politika faizini yüzde 13.75’e yükseltmişti. Devlet Başkanı Lula da Silva’nın tüm karşı çıkışlarına rağmen BCB Başkanı Roberto Campos Neto direndi ve BCB’nin özerk bir kurum olduğunu tüm dünyaya ispatladı. Sonuçta Temmuz 2023 itibarıyla, Brezilya’da enflasyon oranı yüzde 3.99. Hükümetin yapısal reformlarıyla BCB politikaları birleşince, ülkeye 91 milyar dolarlık yabancı sermaye girişi olduğunu da hemen ekleyelim. Ve artık BCB faiz indirimine başlamış bulunuyor.