YAZARLAR

Krepen Pasajı nerededir?

Ümit Nar ile 'Krepen Pasajı Nerededir/Beyoğlu Tarihine Bir Uğrayış…' kitabını konuştuk. Nar, "Beyoğlu daha doğrusu Pera, majör bir Türkiye gerçekliğinin minör ve tıpatıp aynı bir örneği. 1890’larda başlayan Türkleştirme çabalarının önemli noktalarından biri. Daha önce sözünü ettiğim, dokuz dilden kelimelerle kurulan cümlelerden, kırık dökük bir Türkçeye gayet sancılı, gayet acılı geçmiş bir semt burası" dedi.

Masa, sandalye, kadehler, masa örtüleri, aynalı duvar ve fotoğraflar… Hatırlıyoruz bunları, onlar da bizi. Müdavimleri için her zaman dünyanın kavranılmasının olanaklarından biri olan Krepen’deyiz. Bazen sadece hiçbir şey yapmamak, unutmak ve dinlenmek için gidilen Krepen’de. Cihat Burak böylelerindendir. Krepen’e giderken cebinde pastırma götürdüğü rivayet edilir. Kimisi yazmak için gider. Gördüğü her şeye yazılacak bir şey olarak baktığı için. Öyle ya, Krepen bunun için en olanaklı yerdir. İlhan Berk onlardandır, rakı kadehine bile yazmak için yaklaşır. Ece Ayhan yol boyu ceplerini yoklar, Krepen’de soluğu alınca bulur aradığı şeyi: "ezilmiş cezayir menekşesi" ya da bir bafra cigara. Krepencilerin pek çoğu akşam gelir, Dürnev Tunaseli ise öğleden yola çıkar. Krepen müdavimleri, gözlerini hûşû hizasında tutar. Burada sahteliğe yer verilmez. Zaman geçtikçe de müdavimlerinin yüzleri birbirine benzer. Beyoğlu’nun bu en fiyakalı pasajının hikayesini yazmak da, -her ne kadar şimdilerde İzmir’de yaşasa da- hakiki Beyoğlulu, Sahaf Ümit Nar’a düşer.

Turkuaz Yayınları’nın 39 numerolu kitabı, 'Krepen Pasajı Nerededir/Beyoğlu Tarihine Bir Uğrayış…' olarak, birçoğu ilk kez gün yüzüne çıkarılan belgeler ve görseller eşliğinde geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Biz de sevgili Ümit Nar ile Beyoğlu’nu Krepen’den başlayarak adımladık. Yakında muntazır teşrifine hazır bir kayıkla İzmirlerden yine geleceği söyleniyor, siz de beraber adımlarsınız. Krepen kitabını yanınıza alın ve buyurun Beyoğlu’na!

Ümit Nar

Krepen Pasajı, Beyoğlu tarihinde adeta başlıbaşına bir kişilik. Dönemin kültür sanat ortamlarının daimi mekanı… Pek çok insanı etkilemiş, yön vermiş… Seni nasıl etkiledi? Neler kattı?

Ben pasajda bir dükkanı devralarak içine düştüğümde, böyle bir yer olduğunu elbette bilmiyordum. Böyle bir mahfil olduğundan, edebiyat tarihinin içinde bu kadar yer tuttuğundan haberdar değildim. Pasajın hikayesini kurcalamaya sonra, epey sonra, Krepen’i içeren birkaç metin üzerinden bir dergi yazısı çıkartmaya niyetlendiğimde başladım. O süreçte gördüm ki, pasajın hikayesi böyle bir yazıya sığmayacak. Pasaj ilginç bir yer: Her iki girişi de içeriyi insan gözünden saklıyor, dolayısıyla o dönemin diğer popüler, “piyasa” mekanları gibi değil. Çiçek Pasajı, Nisuaz, Baylan hep ana cadde üzerinde yer alan mekanlar, biraz daha göz önünde olmak arzusundaysanız oralara gidiyorsunuz, eş dostla sükunetli muhabbetler ve ehven fiyatlar için Krepen’e.

Pasaj esnafının, burayı mekan edinen bohem kişiliklerle arasındaki tamamlayıcı ilişkiyi nasıl yorumlamak gerekir? Gittikçe dost olmuşlar gibi?

Eskiden –meyhaneler zamanını kastediyorum-, pasaj esnafıyla hatta çevredeki esnafla pasaj müdavimleri arasında bir ayrı gayrı zaten yok. Yani Dudu Odaları Sokak’taki esnaf buraya meyve veriyor ama tezgahı kapatınca soluğu Krepen’de alıyor. Ya da şöyle düşünelim; bohem dediğimiz, bildiğimiz dünyanın dışında durmayı tercih etmiş olan kişiler, hallerinden memnunlar ki buraların müdavimi olmaya devam ediyor.

Türkiye’nin entelektüel serüveninde çok değerli yerleri olan Tomris Uyar, Cihat Burak, Dürnev Tunaseli, Hayalet Oğuz, Vedat Türkali, İsa Çelik gibi isimlerin Pasaj’la kurduğu dostluğun yaşamlarına ve yapıtlarına yansımasından söz edersek, neler söyleyebiliriz?

Edebiyatımızda ellinin üzerinde eserde Krepen öyle ya da böyle yer alıyor. Garsonu, müdavimi, duvarı, masasıyla… Tomris Uyar’ın 'Güzel Yazı Defteri' var mesela, ana kahramanı Krepen Pasajı ve onun gediklisi lotaryacı İsmet’tir ya da Cihat Burak bazı öykülerini burada, masada gazetesini okuyup rakısını yudumlarken kaleme almıştır. Tunaseli de yine, o çarkında boğulduğu bürokratik dünyadan kendini korumak için buralara kaçmıştır, diye düşünüyorum. Zaten kısmen komünal bir düzenleri var, diyebiliriz. "Ölmeme Günü" de burada yapılıyor, Hayalet’in cenazesi sonrası anma da.

Krepen Pasajı Nerededir? Pera Tarihine Bir Uğrayış…, Ümit Nar, 152 syf., Turkuaz Yayınları, 2024.

'BURASI İSTANBUL DEĞİL BENCE, BURASI PERA!'

Peki ya "Sahici Bohem"lerden Hayalet Oğuz, Aktedron Fikret ve diğerleri için Beyoğlu’na bunca sokulmak neyin başkaldırısıydı?

Bu adamların ve kadınların (misal Cahide Sonku), buralara sokulmaktan, sığınmaktan başka şansı yoktu ki! Bu semtin onca kozmopolitliği, tarihselliği, herkesi ve her şeyi kayıtsız şartsız içine alabilmesi, içine aldığına yaşama hakkı vermesi çok önemli. Burası "Sahici Bohem"lerin nefes alabildiği tek yer. Hayatlarını –eski zamanda da olduğu gibi- Cadde-i Kebir civarında kurmuş; orada ikamet eden, orada yiyip içen, orada yaşayan insanlar. Bir nevi kurtarılmış bölge.

Beyoğlu, meyhaneleri, sahafları, kendine özgü kişilikleri, geçitleri, pasajları, politik atmosferi, çokkültürlü sosyal hayatıyla ile 19.yüzyıldan itibaren kentin en canlı yerini oluşturuyor. Burayı İstanbul’un sosyo kültürel tarihinde nasıl bir yere koyarsın?

Burası İstanbul değil bence, burası Pera. Başka bir ülke, bambaşka bir yer. İstanbul’un kendine has topoğrafyası içerisinde ayrıksı, nevi şahsına münhasır bir alan. Yerasimos’un, Ahmet Rasim’in anlattığı gibi, sekiz on dilden alınan kelimelerden mürekkep bir başka dilin konuşulduğu, İstanbul’un diğer kesimlerine nazaran farklı hayatların yaşandığı, birkaç bin yıllık çokkültürlü dünyanın bakiyesi bir hayatın sürdürüldüğü yer.

'PERA, MAJÖR BİR TÜRKİYE GERÇEKLİĞİNİN MİNÖR VE TIPATIP AYNI BİR ÖRNEĞİ'

Beyoğlu tarihinde pek çok kırılma noktası var. Yerleşik çokuluslu yapısının değişmesine giden süreç hakkında neler söylenebilir?

Beyoğlu daha doğrusu Pera, majör bir Türkiye gerçekliğinin minör ve tıpatıp aynı bir örneği. 1890’larda başlayan Türkleştirme çabalarının önemli noktalarından biri. Daha önce sözünü ettiğim, dokuz dilden kelimelerle kurulan cümlelerden, kırık dökük bir Türkçeye gayet sancılı, gayet acılı geçmiş bir semt burası. Ayakkabı imalatçısı sıradan Rum esnaftan, sarayın piyanocusuna, edebiyatın önemli isimlerinden kitapsever bir şairi sigortasız çalışmaya mahkum eden Müslüman matbaacıya kadar bin çeşit insanın geldiği bir yer. "Kültürel iktidar"ın bir türlü kurulamadığı ama hep egemen olmaya çalışılan, bu yüzden de güç sahiplerinin üzerinde sürekli bir şeyler denediği bir alan. "Vatandaş Türkçe Konuş"tan Hortum Süleyman’a, günümüzdeki kültürsüzleştirme politikalarına kadar çok geniş bir alandan bahsediyorum. Nasıl ki Cumhuriyet yirmi yılda bir farklı iktidarlar eliyle kendi burjuvazisini yaratmaya çalışmış, bu Pera’ya da yansımış. Günümüzde olup biten de bunun bir parçası. Ben on – on beş yıl evvel Aynalı Çeşme civarında otururken bu çokulusluluk vardı. Sonra Gezi Direnişi, patlamalar, iktidarın farklı tercihleriyle yaptığı yönlendirmeler derken ortalık sahaftan bulduğu eski bir fotoğrafı dedesi olarak lanse edip tabelasına konduruveren bilmemnezâde tatlıcılarına, festfudçulara kaldı. Cadde şu an tatlıcı-dönerci-banka-nargileci-avm sıralamasıyla uzayıp gidiyor.

Mekanlar, insanlar, nesneler, aşk, erotizm… Hakkında bu kadar hikaye anlatılır. Peki Beyoğlu’nun yalnızlığı?

Burası özgür bir alan, kimsenin kimseye dönüp bakmadığı, sorgulamadığı; gelenin kendini rahat hissettiği bir yer. Ben Pera’da kafamı kaldırıp yürümeyi severim, dokunulmamış mekanları ancak böyle görebilirim. Bir binada yarım yamalak kalmış, taşa kazınmış bir mimar tabelası, karşısındaki binadan kafasını uzatıp caddeyi seyreden melek figürleri, binalardaki işlemeler. Semt gezene habire bir şeyler fısıldar. Ama dediğin gibi, burası yalnızdır, hem tektir hem de tek başınadır.

Krepen Pasajı. Fotoğraf: Kültür Envanteri

Bugüne gelirsek… Beyoğlu sizin gözünüzde şaşırtıcılığını yitirdi mi? Kendinizi -bu kitap gibi- onunla doğrulamaya devam ediyor musunuz?

Ben Pera’da şaşırmamayı öğrendim, garipsememeyi. Biraz da bu yüzden seviyorum galiba. Bir de buraya inanıyorum, bunca badire atlattıktan sonra bile ihtişamıyla hâlâ ayakta, hâlâ yaşamaya devam ediyor. Bazen bazı sarsıntılar biçimde değişiklik yaratabilir ama Pera’nın ruhu orada sapasağlam duruyor, tekrar ayağa kalkacaktır. Mösyö Rober, Barones Valentine, Madam Anahit hepsi orada. Ve şunu eklemeliyim, kitapta en mutlu olduğum kısımlardandır, yıllıklardan çıkarttığım isimler de artık orada, meyhanelerden önceki dönemde orada yaşamış, ekmeğini kazanmış seksen altı esnaf –bence- cisimleşti. Onlar da yeniden orada, Pera’da.


Berken Döner Kimdir?

1990 yılında Adana’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Kocaeli Üniversitesi’nde “İletişim Bilimleri” alanında doktora yaptı. Gündelik hayat, kent sosyolojisi, azınlıklar çalışma alanlarıdır.