'Küçük Şeylerin Felsefesi': Küçük ve sıradan şeyler bize ne öğretebilir?
Francesca Rigotti'nin 'Küçük Şeylerin Felsefesi' kitabı, Notos Kitap tarafından Meryem Mine Çilingiroğlu çevirisiyle yayımlandı.
Kadir Işık
'Küçük Şeylerin Felsefesi', gerek içeriği gerek ele aldığı konularıyla sıradan olanın dışında, benzerlerinden farklı bir kitap. Felsefe, geniş bir kavram. Kitap, adındaki felsefe sözcüğünden dolayı okuru ürküten, henüz hazır olmadığını hissettiren, anlamadığı yerde durduran kitaplardan değil; konu edindiği küçük şeyler hakkında zevkli yazılar yer alıyor. Hayatımızda basit, sıradan ama elzem olan küçük şeylerin aslında bir bakıma bizi nasıl şekillendirdiğini, bizi hangi kalıplar arasında neye göre oluşturduğunu fark ediyoruz.
Yazar, sürahi, masa, ütü, kahve tutkusu, borazan, makas ve ustura, gülün ontolojisi, gül ve tespih, ekmek, ipek böceği kozası, makarna süzgeci ve benzeri birçok küçük şeyin, felsefi boyutu üzerine birbirinden ilginç denemelerini 'Küçük Şeylerin Felsefesi'nde toplamış.
"Çöp Kovası" alt başlığını, Calvino’nun iki farklı çöp kovasına bakış açısından yola çıkarak anlatıyor. Biri, yazıdan arta kalan kağıtların, öbürü yiyecek içecekten geriye kalanların atıldığı kova. Biri bedensel, biri zihinsel gelişimde tamamlayıcı. "Zira ruh ve mide, bilmek ve yemek yemek aynı hamurdan yoğrulmuştu ve aynı annenin, açlığın evlatlarıdır", diyor ve devamında bilgiye açlığı, bir kitabı yutmak, metni hazmedememek, zihinsel geviş getirmek, bir kavramı sindirmek gibi ifadelerle açıklıyor.
Çevremizdeki küçük şeylerle bağ kurmak, yaşantımızı sadeleştirmek için büyük şeylerden vazgeçmek gerekmiyor, sadece küçük şeylerin farkında olmak, küçük dediğimiz her şeyin bazen ne kadar büyük olduğunu görmemiz gerekiyor.
“Şeylerin Gerçekliği” bölümünde, “Önce Şeyler Vardı, Sonra Adlar Geldi” alt başlığında “Şey”, pek çok dilde var olan en belirgin ve kapsayıcı sözcük. Konuşma dilinde ayrıntılara girmeden birçok kelimenin yerini doldurduğu anlar, bazen de her şeyin içinin bir anda boşaldığı açıklamaların yerini alıyor. İçine nesneleri alan şeylere yeniden bakıyorum, yazarın ele aldığı şeylerle yakınımda bulunan, dokunduğum, işime yarayan ama olmaması kayıp sayılmayan birçok şeyi yeniden inceliyorum, üzerine düşünüyorum. Yazarın “şey”leri ve benim üzerine düşündüğüm “şeyler”den anlamlar çıkarmaya, yazar gibi düşünmeye çalışıyorum. Bir süre sonra göze görünen her şeyin, sadece bir tek şey olmadığını fark ettim. Descartes, insan zihnini düşünen şey olarak tanımlıyor, peki nedir o düşünen şey, beyin, beden, bilinmezlik, çözülmeyen bir bulmaca, sır, dolayısıyla onu karşılayan en geniş kapsamlı kelime de “şey” değil mi?
"Küçük Şeyler Büyüyor" alt başlığının ilk konusu "Elma". Eski Yunan’da sevilen kadına ya da adama elma atmak bir tür aşkı-ı ilanmış. Adem, Havva, cennet, cehennem ve dünyayı oluşturan çoğu şeyin bir elmayla ilintili olduğunu düşününce elmayı masum, doğal, yenilen güzel bir meyve olarak kabul edilebilir miyiz?
Bir başka küçük şeyin, "Makarna Süzgecinin Ontolojisi" üzerine felsefe yapıyor Francesca Rigotti. Ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken, dünyanın en acımasız katilinin suç aletine dokunduğumu gördüm. Gözaltında, cezaevinde intihar şüphesi olanların ayakkabı bağcıklarının alındığını biliyorum. Bağcıkların bir cinayetin ön hazırlığında kullanılmak üzere demir korkuluklara bağlandığını hayal ettim. Peki ya insanın kendisini öldürmesi bir yerde azılı, zavallı, kinci ya da cesur bir katil olduğunu göstermez mi? Oysa katillerin korkak olduğunu da biliyorum. Bakış açımız katilin ruh halini bize yansıtır, o da hiçbir gerekçeli ya da mantıklı açıklamanın altını dolduracak nedenlerden değildir.
Denemelerin içine felsefe girince filozofları anmadan geçmek olmaz. Yazar filozofların üzerine eğildiği, kalem oynattığı konulardan seçmeler yapmış, açıklamış ve hakkında yazmış. Denis Diderot’un 'Eski Sabahlığım İçin Matem ya da Talihten Ziyade Zevk Sahibi Olanlara İkaz' adlı kısa eserinde eski sabahlığının rahatlığı üzerine basit, oldukça kısa bir övgü dizmekte. Metin, kişinin eşyayla kurduğu duygusal bağın rahatlığı, yalınlığı üzerinedir; tüketimle, yerine alınan yeni sabahlıkla ya da sabahlığın giyilmeyecek halde olmasıyla ilintili değildir.
Rene Magritte’nin gerçeküstü, felsefi düşünceye dayalı resimlerinden biri olan "Bu Bir Pipo Değildir", Michel Foucault’un 'Bu Bir Pipo Değildir' kitabına ilham kaynağı oldu. Foucault’un dilin imgelerle kurduğu ilişki üzerine kaleme aldığı metinlerden oluşan bir kitap. O bir pipo değildi, onun içine tütün konmazdı çünkü sadece piponun resmiydi.
Kitabın son bölümünde gender meseleleri üzerine eğiliyor yazar. "Felsefi söylem kadınları, çocukları, köleleri kıyıda köşede tutacak şekilde düzenlenmiştir. Felsefenin yapısı bu saydığımız kesimleri baskı altında tutup dilsiz kılmaktadır."
'Küçük Şeylerin Felsefesi', okurun yeniden, farklı bir gözle çevresini saran eşyayı, ilişkilerini ve her şeyden öte yaşamını anlamaya çalışırken aynı zamanda yeniden düşünmesini, sorgulamasını sağlayan denemelerden oluşan bir kitap.