Küçükkuyu’nun lezzet durağı: Yengeç Restoran
Yengeç, Ege dışında da giderek yaygınlaşan Ayvalık balıkçısı tarzında bir mekan. Yaz aylarında sahil yolunun deniz kısmına da masa atıyorlarmış. Meze dolabı, bir meyhane ya da içkili restoranın sergi salonudur bencileyin. Yengeç’in meze dolabı leziz bir akşamın habercisi vazifesini görüyor.
Kişi, anımsadığıdır.
Oruç Aruoba
Dönem dönem bolca yol yapmak zorunda kaldığım bir işim var. Yollara düştüğüm bu dönemlerde, sevgili Oruç Aruoba düşer aklıma hep. ‘’Yer de, yön de, yol da, bilinçtir’’ cümlesini ilk okuduğumdan beri başucu kitabım olan Yürüme eşlik eder çoğu zaman yolculuklarıma. Gönüllü yolculuklar değildir iş nedeniyle çıktıklarım, maişet motorunun dönmesi için yapılmaları gerekir. Yönü de, yeri de bellidir lakin yol her seferinde farklıdır. Yoldaki sürprizlere, rotadan sapmalara açık değilse insan, çekilmez olur. Yıllar içinde bu yollarda keyifli anılar biriktirdim, keyifli insanlarla tanıştım; kimi zaman çok sıkıldım, kimi zaman yolun yönünü değiştirip rotalardan saptım. ‘’Yürünmemiş yol, yol değildir’’ diyen Aruoba’yı haklı çıkarmak için belki de, iş için çıktığım yolların bazılarını ‘’yürümeye’’ çalıştığım da oldu, ‘’bazılarına’’ doğru hevesle yürüdüğüm yollarım da oldu. Bu satırları Aruoba’nın aramızdan ayrılış tarihi olan 31 Mayıs’ta kaleme almanın etkisiyle; yollardan anımsadığım bir mekanı, bir masayı anlatacağım bu hafta size.
KÜÇÜKKUYU YENGEÇ RESTORAN
Yolumuzun üstünde olmamasına rağmen, tavsiye üzerine uğradık Küçükkuyu sahildeki Yengeç Restoran’a. Gün batımına yakın, ılık bir meltem eşliğinde kurduğumuz masa, bu yolculuklardan bende kalanlar arasındaki yerini aldı şimdiden. Yediklerimizin lezizliği de eklenince Yengeç’i yazmak kaçınılmaz oldu.
Yengeç, Ege dışında da giderek yaygınlaşan Ayvalık balıkçısı tarzında bir mekan. Yaz aylarında sahil yolunun deniz kısmına da masa atıyorlarmış. Mevsim itibarıyla yolun iç kısmında hizmet veriyorlardı bizim gittiğimiz tarihte. Meze dolabı, bir meyhane ya da içkili restoranın sergi salonudur bencileyin. Yengeç’in meze dolabı leziz bir akşamın habercisi vazifesini görüyor. Her şeyden önce tüm mezelerin taze olduğunu, mekana özgü mezelerin bulunduğunu ve malzemenin kaliteli olduğunu fark ediyorsunuz.
Nar, dereotu, maydanoz, keçi peyniri, nar ekşisi ve taze soğandan oluşan, kaliteli bir zeytinyağıyla kıvamını bulan Yengeç salatası, mekanın kendi ismini verdiği kadar var ve başlangıç için isabetli bir seçim oluyor.
Marine levrek kıvam tutturmanın zor olduğu hassas bir mezedir ama bilen de yapar bilmeyen de. Yengeç’te portakalda dinlendirilmiş, jalapeno biberiyle hafif acılık katılmış, kıvamlı sos içinde kaybolmamış levrek, saşimi kıvamındaydı desem abartmamış olurum.
Kıvam meselesi enginar için de geçerlidir. Enginar güzel olsa, baklası beş para etmez çoğu mekanda. Yengeç kelimenin tam anlamıyla hercümerç etmiş enginar ve baklayı. Gecenin favori mezesi oldu benim için. 15 çeşit ottan yaptıklarını söyledikleri sıcak ot güzeldi güzel olmasına lakin bu bölgede daha güzellerini de yediğim için üstünde çok durmayacağım. Buna karşın bir daha gidersem mutlaka masadaki yerini alır.
Kalamar için de övgüde bulunmazsam eksik kalır. Tercihim genellikle ızgaradan yana olsa da Yengeç’te yediğimiz kızartma kalamar, çok uzun zamandır unuttuğum bir lezzeti hatırlattı bana. Koku da, tat da hafızayla ilişkilidir. Bazen bir koku alır sizi geçmişinizin kapısına bırakır. Benim için de öyle oldu açıkçası. Demek ki istenirse yapılabiliyor hâlâ bazı şeyler. Yengeç taze balıkların bulunduğu bir menüye sahip ve balık açısından da başarılı bir gecenin finalini mekana özgü Haşhaşlı ismini verdikleri tatlıyla yaptık. Dondurmayla yaptıkları dokunuş pek yerinde olmuş açıkçası.
Ege’nin yaz ayları dışında sakin olan bu kasabasında uğradığım Yengeç, anımsadığım yerler arasında yerini aldı. Klasik bir meyhane olmadığı ve gözlem yapacak denli mekana odaklanamadığım için puanlama yapmadım ama yolunuzu düşürmenizi tavsiye ediyorum.
Acısıyla tatlısıyla pek çok anı biriktirdiğimiz yolculuğumuzda, Yengeç gibi sığınakları olması lazım insanın diyerek sözü yine sevgili Oruç Aruoba’ya bırakayım: ‘’Yola bir kez çıkmış kişi, dursa bile, artık, hep, yolda kalacaktır. Kendi yolunu bulamayan, bütün yolları boşuna yürür.’’