Kuir bir masal: Aşk, Büyü vs.
Ümit Ünal yönetmenliğindeki “Aşk, Büyü vs.”, MUBİ'de çevrimiçi gösterimine devam ediyor. Film, temsillerle, Ece Dizdar ve Selen Uçer’in oyunculuklarıyla, temanın işlenişiyle kuir bir masal anlatıyor.
Sanem Sandıkçı
Dijital gösterimi 22 Mayıs'ta MUBİ’de başlayan “Aşk, Büyü vs.” filminin senaryo ve yönetmenliği “Ara", “9” ve “Nar" filmlerinin başarılı yönetmeni Ümit Ünal’a ait. Film romantik bir kuir hikâyeyi odağına alıyor. İlk gösterimi 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapılan film, SİYAD En İyi Film Ödülü ve En İyi Kadın Oyuncu Ödülü, Altın Portakal Ulusal Film Yarışması En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ve Altın Lale En İyi Film Ödülleri'ni almıştır. Büyükada’da geçen öykü, Reyhan ve Eren’in aşklarının öğrenilmesinin ardından iki aşığın birbirlerinden 20 yıl kadar ayrı kalması ve 20 yılın sonunda bir araya gelmelerini konu ediniyor.
Kendine has bir anlatısı olan Ünal’ın lezbiyen ilişkileri sinemasında görünür kılma, asgari mekân kullanımı ve mistik öğelere yer verme gibi unsurlar söz konusu filmde de bir anlatı olarak yerini almıştır.
Yazının devamı spoiler içerir…
“Aşk, Büyü vs.” filmi açılışta yaz mevsimi, ılık esintiler, çiçekler, kediler, kuş sesleri, yaprak hışırtıları ve en önemlisi adanın dokusuyla bir masala davet ediyor. Adanın bu masalsı dinginliği Eren’in Reyhan’ı bulmasıyla ve ikilinin hesaplaşmalarıyla yerini heyecana bırakıyor. Film, Reyhan'ın, Eren’in onun yanına büyü yüzünden geldiğini söylemesi ve ikilinin büyüyü bozdurmalarıyla devam ediyor. Eren ve Reyhan’ın tekrardan yeşeren aşklarıyla seyirci olarak heyecanlanıyoruz. Yıllar sonra sevdiği kadını Büyükada’da bulan Eren, aşklarına kaldıkları yerden devam etmek istiyor. Sanki araya bunca yıl girmemişçesine. Reyhan ise kaldıkları yerden devam edemeyecekleri kanısında.
FAKİRLİĞİ ÖVMEYEN VE EDEBİYATINI YAPMAYAN KARAKTER: REYHAN
Eren, yalı sahibi Hikmet Kocabaş’ın kızı, Reyhan ise aynı yalıda bahçıvan Hüseyin Efendi’nin kızıdır. Yirmili yaşlarda cesur iki kadın, aileleri tarafından ilişkilerinin öğrenilmesiyle birbirlerinden uzaklaştırılmış ve hayatları altüst olmuştur. Reyhan ayrıca ekonomik anlamda da sıkıntılar yaşamıştır. Hem Reyhan hem de Eren, aşk acısına maruz kalmış fakat Reyhan Pendik’te bir bodrum katında yaşarken Eren Paris’te yaşamış. Reyhan, hayali olan üniversiteye gidememesine karşın Eren yurt dışında master eğitimini tamamlamış. Reyhan, Gökhan’ın evine sığınırken, Eren Bebek semtinde oturmuştur. Hem geçmiş hem şimdide iki aşık arasında sınıfsal fark kapanmamıştır. Reyhan’ın konumlandığı yer her zaman alt sınıfken, Eren ise orta ve üst sınıfta konumlanmıştır. Yeşilçam ekolünden gelen ve genç yaşta Atıf Yılmaz, Halit Refiğ ve Ertem Eğilmez’le aynı havayı soluyan yönetmen Ümit Ünal, zengin-fakir aşkı klişesinin modern bir yorumu olarak görüyor filmini. Bu kez karakterler “zengin kız-fakir oğlan” ya da “zengin oğlan-fakir kız” değil, zengin kız-fakir kız olarak hikâyede yerini alıyor. Temasını Yeşilçam’dan alan eser, yeni bir şeyler söylüyor. Filmde yoksulluk asla romantize edilmiyor mesela. Reyhan, yoksul bir karakter olarak fakirlik güzellemesi yapmıyor ve aynı zamanda zenginliği kötülemiyor. Yeşilçam’da yoksulluğu öven karakterlerin aksine Reyhan, ay sonuna kadar ellerinde yalnızca 150 lira kaldığını söylemeye çekinmiyor. Karakter aynı zamanda hesabı Eren'e ödettirebiliyor. Çünkü Reyhan, fakir ama gururlu bir klişe temsil değil. Reyhan da bu hayatı yaşamak istiyor. Eren’in ısmarladığı rakılı mezeli sofra için epeydir yemediğini dile getiriyor. Üstelik sofrada çok da mutlu görünüyor.
SAÇLARA AKLAR DÜŞMEDEN SORULAN HESAPLAR
20 yılın ardından kendisini bulan Reyhan, Eren’e öfkelidir. Çünkü Reyhan’ın içinde bir sürü ukte kalmıştır. Eren, hiçbir şey olmamış gibi kaldıkları yerden devam edeceklerini düşünür. Fakat ilişkide en ağır bedeli ödeyen, onsuz geçen günleri unutamayan ve yaraları kapanmayan Reyhan, birçok kez öfkeyle karşılık verir Eren’e. Bu yüzden de “Cümleye kaldığın yerden devam edemezsin” serzenişinde bulunur Reyhan. Haklı bir isyandır karakterin tavrı. Eren’in yokluğunda yalnız kalmış, yarım hissetmiştir kendini. Hikâyenin kalanı Reyhan, gideni ise Eren olmuştur. Bu yüzden kalanın isyanı daha büyüktür. Birbirlerinden ayrı onca yıl geçirmelerine rağmen Eren, Reyhan’ı unutamamış ve soluğu Reyhan’ın yanında almıştır. Sokakta, cadde aralarında tartışan ikili, ilişkilerinin ardından yaşadıkları travmatik olayları birbirlerine haykırarak anlatır. İki karakter de haklıdır. Kadınlar, aileleri tarafından dışlanmış, ayrımcılığa maruz kalmış ve cezalandırılmışlardır. Birbirlerinden ayrı geçen zaman zarfında ikisi de yara almıştır. Haliyle birbirlerini bulan çift, “Öyle mesudum ki” ya da “Öpüşelim barışalım” diyemiyor. Yeşilçam melodramlarında, yıllar yıllar sonra kavuşan yaşlanmış ve saçlarına aklar düşmüş ama hiçbir şey olmamış gibi koklaşan karakterlerin aksine Reyhan ve Eren, bağıra bağıra ölmüş babalarına sövmekten çekinmiyor.
KUİR HİKÂYE VE LEZBİYEN TEMSİLİ
Türkiye sinemasında romantizm ve aşk konulu filmler heteroseksüel bir norm üzerinden tekrar eder. Diğer türlüsü, ana akım sinemada antipatik görülen bir ilişki biçimidir. Eşcinsel bir ilişki “anormal”, “norm dışı” olarak algılanmaya devam etmektedir. Eşcinsel karakterlerin hikâyenin kahramanı olması bir yana, yan karakter olarak dahi temsili sorunludur. Genel olarak bu karakterler, ana akımda klişelerle bezeli cinsiyetsizleştirilmiş ya da salt bir güldürü unsuru olarak temsil edilir. Bu noktada bağımsız yapım olan “Aşk, Büyü vs.”, sinemamızda LGBTİQ+’ları en iyi aktaran filmlerden biri olmayı başarmıştır. Yönetmenin, aşkın iki kadın arasındaki tutkusunu anlatmasının yanı sıra Ece Dizdar ve Selen Uçer’in de eşcinsel karakterlere hayat vermesi (halihazırda çok sayıda oyuncu, hetero ilişki yaşayan karakterlerin dışına çıkmak istemiyor) sinema için hem umut verici hem de LGBTİQ+’ları görünür kılma açısından önemlidir. Reyhan ve Eren açıkça, aile ve toplum tarafından dışlanmış ve cezalandırılmış iki kadındır. Eşcinsellere yönelik nefret suçları film içerisinde görsel olarak verilmemiş. Bunun yerine karakterlerin ağzından öğreniyoruz aileleri tarafından yaşadıkları şiddeti. Sanırım yönetmen burada iyimser bir yerden bakmayı tercih ederek “kötü adamları” oyundan çıkarıyor.
Toplumsal cinsiyetin kadın ve erkeğe biçtiği bağımlı, asabi, güçlü, zayıf, dominant ya da cesur gibi özelliklerle karakterler sınırlandırılmamış. Maskülen çizilen Eren, yeri gelince ağlayan, güçsüz düşen ya da daha feminen görünen Reyhan ilişkide kararları veren karakter olarak çizilmiş. Böylece karakterler toplumsal cinsiyet özelliklerinden ziyade daha kompleks insani bir noktadan yansıtılmış.
Adanın en tepesinde rakı sofrasında keyifli anlar geçiren çift, mekân sahibinin “Köftehorlar” sesiyle irkiliyor. Eren’in babasının taklidini yapan mekân sahibinin, ikilinin tüylerini diken diken etmesi, ikilinin yaşadıkları şiddetin travmatikliğine ve sürekliliğine vurgu yapıyor. Aynı mekân sahibinin Reyhan ve Eren için “sevici” yakıştırması, toplumda lezbiyenlere karşı hakim söylem ve düşünceyi aktarıyor. Lezbiyen kelimesinden dahi korkan zihniyete karşı ikili, şarkılar eşliğinde günü sonlandırıyor.
Film, temsillerle, Ece Dizdar ve Selen Uçer’in oyunculuklarıyla, temanın işlenişi ve finalde çalan Ezgi Altıner’in “Rüya Bozumu” şarkısıyla 96 dakikalık kuir bir masal anlatıyor. Film, kuir sinemada en üst sıralara tutturulacak gibi görünüyor. Merak edenler ve izlememiş olanlar için “Aşk, Büyü vs.” gösterimi MUBİ’de devam ediyor.