Sahnede 'faşizm' tartışması
Erdal Beşikçioğlu’nun, Burak Sergen’i yönettiği oyundan çıkarması kararını açıklarken dile getirdiği “Bazen faşizan bir hareket uygulamak gerekir” sözünü tiyatro eleştirmenlerine sorduk: Sahnede faşizan bir hareket gerçekten gerekli mi?
DUVAR - Cengiz Semercioğlu, geçtiğimiz günlerde Erdal Beşikçioğlu ile Burak Sergen arasındaki gerilimi köşesine taşıdı. Habere göre Beşikçioğlu’nun yönettiği ve Sergen’in başrolünü üstlendiği ‘Marquis de Sade’ oyununun galasının açıklanan tarihten bir gün önce ertelenmesinin ardında iki sanatçı arasındaki anlaşmazlık yatıyordu. Beşikçioğlu ve Sergen’in yaptığı açıklamalar bu anlaşmazlığın nedenlerini de göz önüne serdi.
Sergen'e göre Beşikçioğlu, Marquis de Sade rolünü kendisi oynamak istediği için oyundan çıkarıldı. Beşikçioğlu ise bu iddiaya "Bazı şeyler olmayınca olmuyor, zorlamamak lazım. Bu oyunda da olmadı işte... Ben neden olmadığını tartışmayalım, iş buralara gelmesin, polemikler çıkmasın diye işi dizi setlerine bağlayıp geçelim dedim... Geçiştirelim diye, hiç kimseye zeval gelmesin diye yaptım. Derinlere inip tartışmalar yapmayalım neden olmadığına dair... Bazen tiyatro sahnesinde böyle faşizan hareketler uygundur" şeklinde yanıt verdi.
Beşikçioğlu'nun bu açıklamasını tiyatro eleştirmenleri Duvar için değerlendirdi...
FERHAT ULUDERE: FAŞİZM İKİ KİŞİ ARASINDA BAŞLAR
Bu soru Ingeborg Bachmann’ın sözlerini hatırlattı bana. Ne diyordu Bachmann, önce onu hatırlayalım; “Faşizm, atılan bombalarla başlamaz. Her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar...” Faşizmin örgütlü bir siyasal hareket olmasından ziyade ortaya çıkış biçiminin Ingeborg Bachmann dediği gibi olduğunu kişisel tecrübelerime dayanarak da biliyorum. Hayatın hiçbir alanında faşizme taviz verilmemesi gerektiğini düşünüyorum, hele de böylesine bir dönem… Faşizan bir davranışı tiyatroda kabul etmek elbette olası değil. Ama Erdal Beşikçioğlu ve Burak Sergen arasındaki rol paylaşım sorunu çok faşizan bir durum gibi gelmedi bana. Ortada bir yönetmen ve oyuncu ilişkisi var. Yönetmen ve oyuncu arasındaki ilişkiyi faşizmle açıklamak doğru olmaz. Oradaki ilişki mesleki hiyerarşinin yarattığı bir durum… Tiyatro gibi kolektif bir alanda bu ilişki biçimi oldukça belirleyicidir. Oyuncu öncelikli olarak yönetmenin istediklerini yerine getirmekle yükümlüdür, oyuncunun özgürlük alanına ve nasıl oynayacağına yönetmen karar verir. Patron odur ve karar da onundur. Burada magazin basını Erdal Beşikçioğlu’nun kontrolsüz bir sözünden çıkıp işi sulandırmaya çalışmış gibi geldi bana…
BETÜL MEMİŞ: PARENDE ATMIŞ
İnsan denen 206 kemikli canlının faşizm üzerine imtihanı milattan bu yana bit(e)medi. Yaşadığımız coğrafya itibariyle de her geçen gün 'faşizm' mevzusuyla ilgili devletin en küçük birimi olan aileden eğitime, sokağa ve erk'ten sistemin kıyıda köşede kalmış en küçük birimine değin sınavımız sürmekte; bu sebepten dolayı da faşizm kavramının içinin boşaltıldığını düşünüyorum, tıpkı diğer tanımlarımız gibi (üşenmez de hatırlarsak)... "Bazen faşizan davranışlar" kısmına geldiysek zaten mevzu algıda seçicilikte parende atmıştır/attırmıştır. Son olarak hemhal sanat ise; sanatı icra edenlerle o sanatı seyredenlerin eğer varsa tepkileri birbirinden farklıdır birisi buna disiplin diğeri de 'bazen faşizm' diyebilir... Kısaca bu mevzu da gündemin nevaleliklerindendir.
'Erdal Beşikçioğlu bir ego sarmalında'
CANSU KARAGÜL: NEYE HİZMET EDİYOR?
Faşizan tiyatro denildiğinde akla ilk gelebilecek şeylerden biri İtalya'da doğan Fütürist Tiyatro'dur bana kalırsa. Marinetti'nin Fütürist Manifestosu'nda baya baya faşizme yaklaşan maddeler vardır. Benimsediği değerler ve tavrı gereği dönemin faşizmi yücelten siyasal atmosferini yansıtsa da tiyatro estetiği açısından bakıldığında avangard bir duruşun dışavurumudur. Hakim sanatsal anlayışa karşı çıkmış, sanatsal kalıpları yadsımıştır. Sahne estetiğini, seyirci, oyuncu, oyun ve seyir düzenini kısacası tiyatronun neredeyse tüm bileşenlerini yıkmayı savunmuştur. Ancak bu en uç tavır da dahi -kişisel değerler ve sanatsal tavrımız bir yana- sanata içkin şeyler vardır. Söz konusu faşizan eğilim sanat için sanat söz konusu olduğunda mübah sayılabilir. Ancak sanatçı için sanat durumunda işler değişir. Burada ayrımı dikkatli yapmak gerekir. Bunun için de, "Faşizan davranışlar egolardan ziyade sanata mı hizmet ediyor?" cevabını sormak gerekir.
EYLEM AYDOĞDU: 'TATLI' OMUZ ÇARPIŞMALARI
Tiyatro insan hayatını yansıtan sanat kollarının başında gelir. Tiyatronun amacı, toplumsal olaylara ışık tutmak, o toplumun yaşadıklarını tarihe taşıyıp, yaşanılanı evrenselleştirmektir. Hangi dönemde olursa olsun tiyatro “Muhalif” duruş sergileyebiliyorsa, o zaman komünist alehtarlığı anlamına gelen faşizm kavramı hiçbir suretle tiyatroyla aynı cümlede yer alamaz! Erdal Beşikçioğlu, Burak Sergen’i oyundan çıkarması kararını açıklarken dile getirdiği “Bazen faşizan bir hareket uygulamak gerekir” cümlesiyle aslında ilk kendisi eleştiriyor. Evet tiyatroda faşizan kararlar alınır ve alınmıştır da… Fakat bu muhalif duran oyuncu tarafından meslektaşına değil; politik açıdan gerçekleşmiştir!.. Erdal Beşikçioğlu ve Burak Sergen gibi değerli oyuncuların arasında muhtemelen söylemlerden ziyade “zamanlama” sıkıntısı yaşanmış gibi görünüyor. Sergen’in kendisiyle ilgili haberi gazetede okuması elbette ki üzücü bir durum… Ama işin içinde bir sanat kolu varsa ve bu tiyatroysa biraz daha bardağa dolu tarafından bakmak gerekir. İki değerli oyuncunun tek amacı var; sahneye bir eser koymak, seyirciye bir oyun sunmak… Ne güzel ki bunca engellemelere rağmen yokuş yukarı çıkılan bu yolda “tatlı” omuz çarpışmaları yaşanıyor. Umuyorum ki; biraz zaman geçince başka bir sahnede aynı eserin içinde iki taşıma kolonu gibi oynarlar, bizler de yine - zevkle- ayakta alkışlamak için oyun sonunu bekleriz.
YAŞAM KAYA: YÖNETENİN KURALLARI KANUNDUR!
Tiyatro faşizan davranışları illaki bir tiyatro topluluğunun içinde görür. Sonuçta bir oyunda demokrasinin kuralları işlemez. Yönetmen Tiyatrosu dediğimiz durumu gözardı edemeyiz. Erdal Beşikçioğlu ile Burak Sergen arasında ne geçmiş bilmiyorum, ama yönetmenin söylediğini dinlemeliyiz. Tiyatro sanatla bir savaş ise bu savaşı yöneten kişinin kuralları kanundur!