Bajar: Rockla ilgilenen bedel ödemeye hazır olmalı
Kürtçe rock müzikte adını duyuran Bajar, "Rockla ilgilenen insanların bedel ödemeye hazır olması gerekiyor... Bajar’ın sözü biraz da Kürt olmayanlara " diyor
Bajar önce Nezbe (Yaklaş) ardından da B'xêr hatî (Hoşgeldin) albümüyle Kürtçe Rock müziğinde bir ilke imza atmıştı. Kürtçe’de kent anlamına gelen Bajar, şehir ve göç temalı şarkılarıyla da film müziklerinden ödüller alıyor. İlk olarak Adana Altın Koza’dan Babamın Kanatları Film müziği ödülünü alan ve ardından da Antalya Altın Portakal’dan ödülle dönen grup Antakya Film Festivalinde de yarışan filmler arasına girdi.
“Fırat suyu Marmara'ya Karıştı" ve “Emele” gibi çalışmalarından "Babamın Kanatları" filminin barındırdığı temalarla örtüşen sahnelerin yanı sıra, şarkılarında da temel aldıkları işçilerin hayat hikayesine dokunurken, kentin seslerini de unutmuyorlar. Bir inşaat işçisinin öyküsünü: "İnşaatlar yapıyorum ama benim kalacak bir evim yok" diyerek de özetliyorlar..
Kürtçe, Zazaca ve Türkçe folk rock müzik yapan, Vokalde Vedat Yıldırım ve Burak Korucu, elektro gitarda Cansun Küçüktürk, davulda Ethem Saran, kemanda Metehan Dada, tonmeisterda Ferhat Güneş'in yer aldığı grup Bajar olarak 2007’den bu yana müzik yapıyor.
Ödül aldığı film müzikleri vesilesiyle bir araya geldik. Buhranlı dönemlerden sanata, rock müzikten yaşamın kendisine kısa bir yolculuk yaptık...
-Kıvanç Sezer’in yönettiği ‘Babamın Kanatları’ filminde en iyi müzik ödülünü aldınız... Hem Adana’dan, hem de Antalya’dan... Film Antakya Film Festivali’nde de yarışmada, nasıl bir duygu?
Vedat Yıldırım: Biz ödül sırasında burada değildik... Ama ödül kelimesi kendi içinde sübjektivizm barındırıyor. Bizim için de böyle bir ödül almak sesimizi duyurmamıza vesile oldu diyelim, en azından ana akım medyada. Neticede biz de her yerde konser veremiyoruz...
'BİZ ZATEN İŞÇİLERİN HİKAYELERİNİ ANLATIYORUZ'
-Bajar nasıl buluştu 'Babamın Kanatları’yla?
Cansu Küçüktürk: Bajar’ın ‘Emele’ adında bir parçası vardı zaten, inşaat işçilerinin dramını anlatıyordu. Bajar’ın işçilerle buluşması da bu, biz zaten işçilerin hikayelerini anlatıyoruz..
Vedat Yıldırım: Konusu itibariyle beyaz yakalıları da anlatıyoruz, savaş tacirlerini de... Yüksek siyasetin dilini kurmuyoruz. Filmin konusu da bu minvaldeydi... Hikayesi çok trajik, müzikle de buluştu.
-Bajar işçilerin sesi olurken köyden kente göç etmiş insan hikayelerini konu alıyor değil mi?
Cansu Küçüktürk: Bajar şehrin sesini duyan bir grup, sokak sesleri vardır, çekiç, korna sesi, Bajar’ın müziği tamamen yerel sazların kullanıldığı alışılmışın dışındadır; batari var, elektro gitar var... Bunun yanında da müziği biraz senaryolaştırıyoruz...
-Müziğinizin hikayesi var ama film müziği yapan bir grup da değilsiniz?
C.K: Bajar filmlere müzik yapan grup değil tabii ki; burada buluşmalar oluyor... Bajar’ın anlattığı konu dahilinde gelişiyor, sipariş değil yani, oladabilir ama böyle bir çabamız yok...
'KARMAŞAYI SESLERLE ANLATIYORUZ'
-Bajar Türkçe-Kürtçe iki dilli müzik yapıyor. Biraz da kentlilerin ruhuna dokunuyor... Buradaki müzik kaygınız nedir?
V.Y: Bajar zaten şehir demek. Geldiğimiz çağ post-modern bir çağ! O yüzden kent dediğimiz ne ki! Biz her yeri anlatıyoruz.
C.K: Göç aslında meselemiz. Orada da adaptasyon ve asimilasyon arasında ince bir çizgi var. Buradaki ayrımı iyi yapıp onun müziğini yapma kaygısı bizimkisi. Kürtçe rock, Kürtçe batı müziği diyelim.. Zorunlu bir sonuç olarak her şey globalleşti, herkes her yerde. Baktığınızda da kültürel bir emperyalizm var. Biz tüm bu karmaşayı seslerle anlatıyoruz.
-‘Bajar’ sözünü ettiğiniz işçilerle, kentlilerle yeterince buluşuyor mu?
V.Y: Sadece Bajar’ın elinde değil, evet yeterince buluşmadı. Şu an memleket tuhaf bir yer. Alternatif işler yapan herkesin kendilerine alan açmaları zorlaştı. Faşizm ortamı yaşıyoruz. Ve bu Bajar gibi buluşma ortamlarını etkiliyor. Bajar’la ilgili değil Türkiye’de kutuplaşma ortamı var, şuanki sistem insanları bölüyor. Tek tipleşiyoruz. Artık her yerde konser veremiyoruz..
-Genel bir sorun ama Bajar için daha zor mu bu durum?
V.Y: Genel ama Kürtçe müzik yapıyorsanız alanınız dar... Ulaşma noktasında sıkıntılar yaşıyoruz. Beyoğlu’nun kimyası değişti.
C.K: İki şey var burada; mekanımızda Kürtçe müzik çalmıyoruz diyenler, bir de sizi seviyoruz ama... diyenler.
'AMEDSPOR MARŞI YAZDIK SAYFAMIZ KAPATILDI'
-Siz nasıl bir yol izliyorsunuz? Otokontrol var mı?
C.K: Otokontrol Bajar’da hep vardır. Bu çekinme olarak değil, bir şeyden çekinmeyiz, doğru bir şey için oto-kontrollüyüz. Yanılgıya düşmemek için... Amed Spor marşı yaptık, facebook sayfamız kapatıldı vs... Bir şeyler yapıyorsanız bazı şeyleri de göze alacaksınız.
V.Y: Daha cesur olabilir miyiz, tabii ki oluruz... Bedel ödenmeden olmaz zaten. Bizimkisi bir buluşma projesi. Sadece Kürtler dinlesin demiyoruz
C.K: Bajar’ın sözü biraz da Kürt olmayanlara...
-Bir yabancılaşmadan söz edebilir miyiz peki?
V.Y: Zeytinli Rock Fetsivali’nde kimse istemiyor Kürtçe müziği... Rock müzik sanki sadece Türklere ait gibi... Bunlar, güya 68’lileri sevenler, anti - emperyalistler...
C.K: Türkiye’de çok iyi örnekler var. Çok büyük oranda da öğrenilmiş bir müzik yapılıyor Türkiye’de. Sonradan öğrenilen... Evrimleştirmek yerine aynısını kullanan.
V.Y: Alternatif rock var aslında. Gezi sürecinden sonra bir kırgınlık gördüm gençlerde. Gezi geldi, bir yere varamadı, onun kırılganlığı. Memlekete küstüler! Bununla birlikte alt kültür oluşmaya başladı gençler arasında. Yabancılaşma yaşandı, sosyolojik bir durum ve ne yazık ki küskün bir kuşak var. Kendilerine sosyal medyada bir dünya kuruyorlar.
'68 KUŞAĞI HAKKINI VERMİŞ'
-Rock müzik isyan müziğidir aslında...
C.K: Tabii ki! Başlangıç itibariyle rockla ilgilenen insanların bedel ödemeye hazır olması gerekiyor, çünkü öbür türlü sadece müzik yapmış olursunuz. Türkiye’de işime gittim evime döndüm meselesi var. Müzik o değildir. 68 kuşağına baktığımızda o zaman hakkını vermişler.
-Türkiye’de Türkçe rock kodlaması farklı algılandı sanıyorum. Dolaysıyla da Kürtçe Rock’ı da benimsek de zorluk çekiliyor...
C.K: ABD'nin Harley-Davidson kültürünün Türkiye’de karşılığı Rock gibi... Bu ürkütücü aslında, milliyetçi bir anarşizm var.
-Peki siz sahnenizde bu milliyetçiliğe maruz kaldınız mı?
V.Y: Yaşadık... Sahne aldığımız bir yerde çıktı biri “Kürtçe rock mı olurmuş” falan diye bağırdı. Milliyetçilik var, ırkçılık var...
-Bu kodları nasıl oluşuyor ve bugün yaşadığımız kodları nasıl yorumluyorsunuz?
C.K: Vedat Ankara’dan geldi, ben Trakyalıyım, 80 kuşağıyım. TRT döneminin TRT kodları çok yüksekti. Kırgın aileler ve bununla büyüyen çocuklar çok fazla. Gelişme çağında tek kanaldan aldığınız kodları kırmak çok zor. 80 sonrası biraz açık yayın politikası vardı. ‘Ahlak’ daha genişti. Şu anda 80’lerde ki TRT’yi yaşıyoruz. Bunun da kodları farklı olacak...
'SANAT İÇİN TAM ZAMANI'
-TRT demişken, TRT sanatçılığı/devlet sanatçılığı tartışılıyor bugünlerde...
C.K: Devletin sanatçıları desteklemesinin dışında sanat zaten devletin olamaz. Neşet Ertaş demiş, “ben devletin değil milletin sanatçısıyım” diye...
V.Y: Şa unda bir yola sokmaya çalışıyorlar. Dik durmak gerekiyor.
-Sanat böyle bir dönemde yeniden doğar mı?
V.Y: Sanatın yapılacağı bir dönem aslında... Distopyaya doğru giderken bile bir dil var. Sanat dilinin de olması gerekir. Böyle bir kırılma dönemlerinde çıkar akımlar öyle değil mi?
Türkiye’de kırılmadan geçiyor ve tam da zamanı... Kendi içinde dil barındırıyor, bunu yakalamamız gerekiyor. Bajar’ın yeni albümde bu dil üzerinden kafa yorması gerekiyor mesela.
-Mesela Grup Yorum gözaltında, kırılan enstrümanlarından klip yaptılar... Burada sanat o dili yakaladı mı?
C.K: Sanatta siyasallaşıyor. Siyasetin üzerine çıkmak gerekiyor bence. Politik olmak ayrı bir şey. Ortak dert var mı? Sanat içinde de farklı kutuplar içindeyiz...
V.Y: Burada asgari bir şeye ihtiyaç var.
-Nedir o asgariler?
Onlarca gazeteci içeride, kimileri öne çıkıyor, kimilerinin adı bile geçmiyor. Asgari müşterek gazeteciler, meslektaşlar... Böyle bir ağ kurulmalı. Sanatçılar içinde geçerli. Türkiye’de kırmızı çizgiler çok fazla.