Türk-Japon dostluğunun tarihi bu kitapta
Japon yazar Yumi Hosono McDonald, dedesinin anılarını yazdı. Kitap, 1930'larda Tokyo'daki Türk-Japon dostluğunu anlatıyor.
DUVAR - ABD'de yaşayan Japon yazar Yumi Hosono McDonald, son kitabı "Shibuya Anıları 1929-1938"de, dedesi Japon Albay Ryusuke Yonezawa'nın anılarına dayanarak 1930'larda Tokyo'daki Türk-Japon dostluğunu anlatıyor.
Kitapta, 15 Eylül 1890'da, Osmanlı firkateyni Ertuğrul şehitlerini anmak için Mustafa Kemal Atatürk'ün özel talimatıyla Japonya'ya atanan Türk Büyükelçi Hüsrev Gerede'nin, Atatürk'le Dolmabahçe Sarayı'nda yaptıkları konuşmaya da yer veriliyor. Ertuğrul Firkateyni, Japonya'dan İstanbul'a dönmek üzere yola çıkan ancak fırtına nedeniyle Japonya açıklarında kayalıklara çarpan ve ikiye bölünen
Yazar, 94 yaşında olan annesi Yukiko Yonezawa ve teyzelerinin kendisine anlattıklarını kitaba dönüştürerek İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesine kadar 1930'larda Tokyo'nun gözde semti Shibuya'da yaşanan tarihi ve sosyolojik gelişmelere, kültürel faaliyetlere ve o dönemki mimariye, yaşam tarzına ve sanata da ışık tutuyor.
Kitabın ilginç yönlerinden biri de, Japonya Ordusu'nda Kıdemli Albay olan ve emekliliğinin ardından 1934'te Türkiye'nin Tokyo Büyükelçiliğinde çalışmaya başlayan yazarın dedesi Ryusuke Yonezawa'nın başta Türk deniz subayı Zeki Bayat olmak üzere Tokyo'da o dönem yaşayan Türklerle dost olması, Türkçe öğrenmesi ve Bayat'la birlikte Türkçe-Japonca ilk Muhavere (Günlük Konuşma) sözlüğünü hazırlaması.
TÜRKÇEYE DE ÇEVRİLMESİNİ İSTİYOR
Kitabın yazarı Yumi McDonald, Türkçeye çevrilmesini istediği kitabıyla ilgili olarak New York'ta DHA'nın sorularını yanıtladı. Kitabın nasıl oluştuğuna dair bir soru üzerine, Yumi McDonald, dedesinin fotoğrafa çok meraklı olduğunu ve 1930'larda Tokyo'da fotoğraflar çektiğini, ancak bu fotoğrafların İkinci Dünya Savaşı sırasında kaybolduğunu, fotoğrafların negatiflerini ise bir akrabalarının evinde hiç dokunulmamış bir çekmecenin içinde şans eseri 10 yıl önce bulduklarını söyledi. Fotoğraflara bakan annesinin başta o dönemin ünlü Akita cinsi köpeği Hachiko olmak üzere o yıllara ait tüm aile anılarının gözünün önünde canlandığını anlatan McDonald, bu anıların birçoğunun da Japonya'da yaşayan Türklerle ilgili olduğunu, çünkü dedesinin askeri ataşe olarak Türk Büyükelçiliği'nde çalıştığını hatırlattı.
İLK TÜRKÇE-JAPONCA KONUŞMA SÖZLÜĞÜ
O dönemlerin en güçlü donanmalarından birine sahip olan Japonya'da denizcilik konusunda eğitim görmek için ülkeye gönderilen iki subaydan biri olan Türk deniz subayı Zeki (Tafdil) Bayat ile birlikte dedesinin Türkçe-Japonca ilk Gündelik Konuşma Sözlüğünü hazırlayıp bastırdıklarını anlatan McDonald, "Kitabımda hem Hachiko'nun hikayesini, hem de Tokyo'nun 1930'lardaki ilginç yaşam tarzını anlatmak istedim" dedi. Eseri önce Japonca yazdığını ama sonra yabancılara da ulaşabilmek için kitabı İngilizce olarak yeniden yazdığını kaydeden McDonald, "Şu an Tokya'da yaşayan 94 yaşındaki annemin, dayılarımın, teyzelerimin hepsinin bana çocukken yaşadıklarıyla ilgili ilginç olayları yazmak istedim" dedi.
Annesinin ailesinin evinde sohbetlerde Türkçe kelimelerin kullanıldığını ve başta Zeki Bayat ve diğer Japon dostu Türklerin bu evi sürekli ziyaret ettiklerini anlatan Japon yazar, dedesinin ise Türkçeyi nasıl öğrendiklerini bilmediklerini, dedesinin çok seyahat ettiğini, bazı önemli görevler için yurtdışına gittiğini söyledi. Annesinin hala bazı eski Türk deyişleri ve bazı sözcükleri kullandığını söyleyen Yumi McDonald, "İki karpuz bir koltuğa sığmaz" Türk atasözünü annesinden duyduğunu ifade etti.
Türk donanmasının başarılı genç subaylarından Zeki Bayat'la dedesinin dostluğunun Türk Büyükelçiliğindeki görevi sırasında başladığını anlatan Yumi McDonald, o dönemde Türk Büyükelçiliği'nde yabancılarla Fransızca ve Japonca konuşulduğunu, Fransızca kelimelerin arasına Türkçe kelimeler girdiğini, dedesinin de hem Fransızca, hem de Türkçe bildiğini söyledi. Zeki Bayat'la dedesinin, iki ülkenin insanlarının kullanabileceği hiç Türkçe-Japonca günlük konuşma sözlüğünün olmamasından hareketle böyle bir kılavuz kitap hazırlamak istediklerini söyleyen McDonald, "Günlük konuşma dilinde Türkçeyi Japonlara, Japoncayı da Türklere öğretmek istemişler, ellerinde sadece klasik bir sözlük varmış ama bir sözlükle bu şekilde insanların pratik bir şekilde günlük hayatta konuşamayacaklarını bildikleri için bu kitabı hazırlamak istemişler. Kitapta Türkler, Japonca sözcükleri Türk alfabesine göre okuyabiliyor, Japonlar da Türkçe sözcükleri kendi alfabelerinde okuyabiliyorlar. Tabii bu sözlük akademisyenlerin hazırladığı bir çalışma değil, iki binbaşının hazırladıkları bir eser. Ama son derece pratik bir kitap olmuş" diye konuştu.
SÖZLÜĞÜN İZİNİ SÜRMÜŞ
Kitabın, İkinci Dünya Savaşı sırasında Tokyo Bombardımanı sırasında kaybolduğunu, dedesinin fotoğraflarının negatiflerini bulduktan sonra kitabın da izini sürdüklerini ve bir kopyasını Tokyo Kogakuin Üniversitesinin kütüphanesinde bulduklarını anlatan Japon yazar, ailelerinin elinde hiç olmadığını söyleyerek kitabı almak için kütüphaneye bağış yapmayı denediklerini ama kütüphanenin kitabın önemli değere sahip olduğunu belirterek bunu kabul etmediğini vurguladı. Yumi McDonald, kütüphanede, Türk ve Japon bayraklarının rengi olan kırmızı ipek kumaş kapaklı sözlüğün yanı sıra Zeki Bayat'ın Japonya'dan ayrılırken dedesine ve ailesine hediye ettiği Ayasofya desenli el yapımı bakır tabağın da sergilendiğini söyledi. Daha sonra kitabın birkaç kopyasını Japonya'da başka üniversitelerde de bulduklarını kaydeden McDonald, kitabı bulmak için 2011 yılında İstanbul'a da gittiklerini ve orada kitabın orijinalinden kopya edilerek yeniden basılmış bir kopyasını Ayasofya'nın arka sokağındaki bir sahafta bulduklarını anlattı. Kitabı bulan Türk rehberin onu kendisine hediye ettiğini söyleyen McDonald, bunun ilk Türkiye seyahati olduğunu ve bu ziyaretten hemen önce de Zeki Bayat'a ait 1938'lerden kalan Türkçe-Japonca hazırlanmış kartvizitliğin bir arkadaşı aracılığıyla kendisine ulaştığını söyledi. Türkiye'yi çok sevdiğini ve İstanbul dışında İzmir ve Efes'e de gittiklerini, hatta İstanbul gezisi sırasında bir arkadaşının vasıtasıyla Betül Mardin'i ziyaret ettiklerini de anlatan McDonald, Mardin'in, Nişantaşı'nda uzun yıllar yaşayan Büyükelçi Hüsrev Gerede'nin anıtını kendisine gösterdiğini, Nişantaşı'nın eski haliyle ilgili bilgi verdiğini söyledi.
ERTUĞRUL ŞEHİTLİĞİ AÇILIŞI
Ertuğrul firkateyninin Japonya açıklarında battığını tarih okuyan pek çok Japon gibi Türk dostu olan dedesinin de bildiğini ve bunun iki ülkenin ilişkilerinde son derece önemli olduğunu anlatan Japon yazar, orada o dönemde Japon halkının bağışlarıyla yapılan eski taş anıtın yerine Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla Türk hükümeti tarafından bir Şehitlik yapılmasına karar verildiğini ve bu görev için Büyükelçi Hüsrev Gerede'nin atandığını anlattı. Dedesinin Atatürk ile hiç tanışmadığını ama kendisine hayran olduğunu söyleyen Yumi McDonald, dedesinin Atatürk'ü çok cesur bir lider olarak gördüğünü ve bunu çocuklarına söylediğini annesinden duyduğunu belirtti.
Ertuğrul Fırkateyni'nin batışının 50. Anma Törenlerinin aslında 1940 yılında yapılacağını ama 1936 yılında Tokyo'da göreve başlayan Türk Büyükelçisi Hüsrev Gerede'nin gelişinin ardından bu projenin hemen tamamlanmasının öngörüldüğünü anlatan Yumi McDonald, "Dedem de bu büyük projenin tamamlanmasında Büyükelçi Gerede'ye yardım etmiştir" dedi. Ertuğrul Şehitliği'nin 1937'deki açılış töreninde Büyükelçi Gerede'nin Osmanlı subaylarını denizden kurtaran bazı yaşlı Japonlarla konuşurken çok duygulandığını ve Türk geleneklerine uygun şekilde en yaşlılarının elini öptüğünü de belirten McDonald, "O dönemde çekilen görüntüleri izledim, her iki taraf için de son derece duygusal ve özel bir gün olmuş" dedi. Mc Donald, bu kapsamda Şehitliği ziyareti sırasında yöre halkı tarafından kendisine anlatılan bir hikayeyi de aktardı. Japon yazar, firkateynin battığı kayalıkların hemen yanındaki balıkçı köyünde Osmanlı subaylarına balık, yağsız pilav ve yosun dışında yemek bulamayan Japon balıkçılarının oradaki deniz fenerinde yaşayan bir İngiliz'den aldıkları tavalarla ve diğer mutfak aletleriyle Türk yemeğine benzer et yemekleri hazırladıklarını söyledi.
Yumi McDonald kitabının Türkçeye çevrilerek Türk okurlarla buluşmasını çok istediğini, bu amaçla Ankara'daki Türk Japon Vakfı'yla iletişime geçtiğini, Vakfın da buna ilgi duyduğunu, kitabın Türkçe basılmasını çok istediğini vurguladı. (NEW YORK/DHA)