Münasebet & Enfiye & Raks
Siz bu bilgileri sindirin, ben de yaşadıklarımızı. Dolu konserler, bomboş konserler, ihtiras, para, açlık, savaş-barış, gizem her şey bu turnede!
Hakan Vreskela
Elimizden ne gelirdi turne yapmaktan başka! Yani böyle günlerde, yani kuşatma altında, yani her yanı işgal altında yaşam alanımızın, yani başımız belada ve tabancayı unutmuşuz helada… İşte, anladınız…
Neyse biz de onu yaptık; turne, müzik. Çok da seçici olmadık, önümüze gelen ilk teklifi değerlendirdik. Dedik ki nereyi gezsek kardır, insanları ayartırız, doldurur dertlerimizi anlatırız, kendimizi daha iyi hissederiz. Mesela Doğu Karadeniz turnesi deseydi biri, onu da çalardık ama Almanya oldu bu defa, varsın 'Acı Vatan' olsun.
Şimdi bu yazının geri kalanı insan ilişkileri, müzisyen hikayeleri, politika, para ve aşkla ilgili; haberiniz olsun. Yani bunlarla ilgilenmiyorsanız haberiniz olsun diye uyarmak istedim (nasıl olabiliyorsa artık).
Turne demek bir sürü yetişkin müzisyenin; talepleri, dertleri, egoları, alışkanlıkları ve kutsallarıyla bir küçük otobüse tıkışıp beraber yaşamaya çalışmasıdır. Diyeceksiniz ki bize ne! Bir miktar haklısınız ama konu insan ilişkileri, hiyerarşi, fiziksel performans ve maddi gelir kapısı olunca biraz her koşul 'Sineklerin Tanrısı' moduna dönebiliyor. Hem zaten hep insan ilişkilerini çözmeden nasıl devrim yaparız diye düşünüp duruyorum. Evet ben hep bunu düşünüyorum.
İnsan ilişkisi derken insanları tanıyalım derim. Kahramanlarımız…
Eylül: Anadan doğma jazz gitaristi, harika bir entelektüel, her konuya kitaplardan alıntılar verip kimsenin anlamadığını fark edip kendi kabuğuna çekilen bir yetenek abidesi. Ama içli köfte yiyip, dolmuşa bindiği şu ülkede bi hicaz uzun havaya eşlik etmeyi öğretemediğimiz ilginç bir model.
Mahir: Dansçı / Üflemeci. Ülkemin tüm idealist gruplarında, maddi getirisi sıfır olan alternatif projelerinde çalmış, halk müziğini çok iyi bilen, yakın zamanda Almanya'ya taşınmış eli para görmüş dev bir müzisyen. Ama sahnede benim yakıcı Balkan saksafon sololarına en ihtiyacım olduğu anlarda saksafonunu kaval gibi çaldığı için kendisini birkaç kere öldürmeye teşebbüs ettiğim doğrudur.
Ruhi: Genç, serseri, yetenekli, yakışıklı, uçarı, pejmürde, Kopenhag'da jazz okuyan bir Konya Cihanbeylili. Türkçeyi 10 yaşındaki İsveç doğumlu oğlum gibi konuşurken, Şenlendirici gibi üflemeli çalan (biraz abarttım) bir kardeşimiz. Kendisine solo verdiğimde beni sahneden itecek bir libidoya sahip olduğu için onu da uykusunda bir kaç kere yok etmeye kalkıştım ama turnede ihtiyacım olduğu için planlarımı turne bitimine erteledim. Bi ara vakit bulup planlarımı tamamlamam gerek sanırım.
Özgür: Asıl mesleği basçılık ama bizim turneye bize kızmak için eşlik etti. Ha bi de tur lideri. Uzun aslan yelesi gibi saçları var ve kızgın. Dakik ve kızgın. Güvenilir, çalışkan, müthiş bir şoför ve kızgın. Dünya tatlısı bi kızı var ve çok çok kızgın bir insan. Özgür biraz kızgın bir insan biraz da asabi ama daha çok 'belki kızgın' diyebiliriz.
Andreas: Basçı. Müzik öğretmenliği yaptığım Stockholm Kültür Okulu’ndan meslektaşım. Eski punkçı yeni konformist. Adam 9/8, 10/8 halay, Balkan demedi herşeyi öğrendi, çaldı. Yaman müzisyen. Adamı punkçı diye aldık ama otel odaları bazen felaket olunca bir miktar mıy mıy oldu. Ama bu kadar Türkçe konuşma duyup, bi mok anlamayıp, 16 günlük turnede bizi uykumuzda boğmadığı için bence duacı olmalıyız.
Kalle: 19’unda bir taze baterist. Esasen benim Stockholm Kültür Okulu’ndan öğrencim. Çok iyi bir baterist ama yakında onu herkes tanıyacak gibi. Yaşına göre inanılmaz bir pondus, nabız ve özgüven… Teknik ve fantezi de eklenince turnenin yıldızı aslında… Başta gruba 'muhabbet kuşları tek yaşayamaz' mantığıyla Andreas'ın yanına ikinci İsveçli olarak alındı ama gurubun demirbaşı oldu.
Bendeniz: Bu turnede herkesten az para aldım.
Siz bu bilgileri sindirin, ben de yaşadıklarımızı.
Dolu konserler, bomboş konserler, ihtiras, para, açlık, savaş-barış, gizem her şey bu turnede!
Bir sonraki yazıdan itibaren...