Nilay Erdönmez: Filmin türkülerini kendim söyledim

Oyuncu Nilay Erdönmez'le, oyunculuk ve yönetmenlik tecrübelerine dair sohbet ettik. Sanatçı ''Tiyatroda da sinemada da yönetmenin görüşüyle biraraya geldiğim her an kendimi güvende hissederim'' dedi.

Google Haberlere Abone ol

Nilay Erdönmez, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Oyunculuk bölümünden mezun olduktan sonra aynı bölümde yüksek lisans eğitimi almış bir oyuncu. Gözetleme Kulesi'ndeki performansıyla aklımıza kazınan Erdönmez ile rol aldığı yeni sinema filmlerini (Mezarcı ve Bütün Saadetler Mümkündür) ve oynadığı tiyatro oyunu Hafızasını Kaybeden Müzeden Bir Traktöre Mektuplar'ı konuştuk.

Bugünlerde akıl sağlığınızı nasıl koruyorsunuz?

Akıl sağlığımı iyi şeylere odaklanarak korumaya çalışıyorum. İyi olan ne var dersen, o an iyi bir şey göremesem de ''nasıl iyi bir şey yapabilirim, iyi kalabilirim dünya bu halde bile olsa'' diye bakıyorum. Kendi dünyamız içindeki değerleri korumaya çalışmak meselesinden bahsediyorum yani. Bir yandan da şunu düşünüyorum. Binlerce yıllık dünya tarihinde ne kadar çok insanın yok yere öldüğünü, katledildiğini, sorumlusu olmadıkları şeyler için hayatlarını kaybettiklerini düşünüyorum. Dünyanın hep bu döngü içinde sürüklenip gittiğini düşünüyorum.

Dün olduğu gibi, bugün olduğu gibi, o insanların yaşadıklarını bizlerin de yaşayabileceğimizi ve hatta yaşadığımızı görüyorum ve burada hiçbir ayrıcalığımın elbette olmadığı gerçeğini kabul edip, bu gerçeğe teslim oluyorum ve bu şekilde devam ediyorum yaşamaya.

Karamsar bir insan mısınız?

Bir tarafım çok karamsar, evet ama bir tarafım da çok iyimser. Neyi tercih ediyorsan ona dönüşüyorsun sonuçta. Karamsar olmak çok kolay bir şey… Bazen kendimi zorlayarak da olsa iyimser kalmaya gayret gösteriyorum. Başka çare yok!

nilssom

Oyunculuğunuzun yanı sıra tiyatroda yönetmenlik de yaptınız. Yönetmenliğinizin oyunculuğunuza katkısı oluyor mu sahnede ya da oyunculuğunuzun yönetmenliğinize?

Mutlaka olmuştur. Ama benim için yola çıkış noktası, şimdi de yönetmenlik yapayım diye olmadı hiçbir zaman. Oyuncuyum sonuçta, metinle bir ilişki kurduğum zaman daha da fazlasını yapmaya gerek duyuyorsam onu yapmaya çalışıyorum sadece.

''Tiyatro; oyuncu, sinema yönetmen sanatıdır'' önermesi ile ilgili ne söylemek istersiniz?

Ben yönetmen seven bir oyuncuyum. Çok severim yönetmenle oyuncunun işbirliğini. Tiyatroda da sinemada da yönetmenin görüşüyle biraraya geldiğim her an kendimi güvende hissederim. Yönetmene çok soru sormama rağmen itaatkâr da bir oyuncuyum. Bazen ne yalan söyleyeyim ihtiyaç olmayan bir anda bile seçenekleri çok zorlayabilen bir oyuncu olmama rağmen tiyatroda da sinemada da her durumda oyuncunun işinin yönetmenin istediğine ulaşmak olduğunu düşünüyorum.

'İLK KEZ SAHNEDE TEK BAŞIMA OYNUYORUM'

''Hafızasını Kaybeden Müzeden Bir Traktöre Mektuplar'' oyununda oynuyorsunuz. Çok az diyalog kullanarak ve sahnede ikinci bir oyuncu olmadan oynuyorsunuz. Bir oyuncu için zor olmalı…

Metin, parçalardan oluşan bir metin… Mektuplardan oluşuyor ve bir de Müze'nin kendi hafızasını aktardığı monologlar var. Tüm bu parçaları -aslında benim oynadığım figür de bir diğer parça- bir araya getiren de Yusuf’un (yönetmen Yusuf Demirkol) sahneye taşıdığı konsept. Oyunun müzenin içerisinde geçiyor olması, o müzenin içerisine yerleştirilmiş bir kadın olması, o kadının -ya da kişinin diyelim- kimliği, kimliksizliği, klasik dramatik yapının olmaması, müzenin içinde ikinci bir oyuncu olmaması… Bunlar tabi ki düşündüğüm şeylerdi.

Ayrıca, evet, ilk kez sahnede tek başıma oynuyorum. Tiyatro ekip işidir ve partnerinin sahnedeki varlığı çok büyük bir güvendir. Çünkü ne bileyim en basitinden bir repliği unutursun ve bir şekilde hatırlar ya da hatırlatır sana partnerin, onun orada olduğunu bilmek bile yeter aslında. Burada o dayanağın da yok. Bir de metin parçalardan oluştuğu için, o parçaları dinlerken sahnede ona göre devinmek gerekiyor. Bu da benim çok da alışkın olduğum bir tarz değildi, evet.

nilssson

Ben oyunu ''enstalasyon'' çalışmasına benzettim daha çok. Belki isminde müze geçtiği için olabilir. Ama bir yanıyla oyun için ''deneysel tiyatro'' da denilebilir. Yönetmenlik de yapan bir oyuncu olarak ne düşünüyorsun bu konuda?

Bu konuda bir tanımlamam yok çünkü hiç o açıdan bakmadım. Kendi tanımım bile olsa güvenmem öyle bir şeye. Edebiyatta ya da tiyatroda bir yazarın yapıtını bir kitapta başka bir akımın içinde görürken, başka bir kitapta başka bir akımın içinde görebiliyorsun. Çok görece bir alan bu ve bunu tanımlamak benim görevim değil. Mesela oyun gerçekçi gibi de durmuyor ama bana göre gerçekçi bir oyun. Provalar esnasında, oyunu okuduğumda, oynarken aradığım hep gerçek olan oldu, oluyor. Ama izleyenlerden performansımı biyomekanik oyunculuk olarak yorumlayanlar da oldu örneğin. Görece bir yer dediğim gibi.

''Gözetleme Kulesi'' 2012 yılında çekildi ve birçok festivalden ''en iyi kadın oyuncu ödülü'' aldınız. 2016 yılına kadar geçen dört senelik sürede de hiçbir sinema filminde rol almadınız. Bunun özel bir sebebi var mı?

Bu soruyu bana çok soruyorlar. Başlarda ben de düşünmedim değil: ''Götüremediğim, bilmediğim bir denge mi var?'' diye. Gözetleme Kulesi zamanında da ben tiyatrocuydum ve tiyatro yapıyordum. Şu anda da tiyatro yapıyorum. Oyuncuyum yani, mesleğim bu. Filmden sonra da birkaç festivalden ödül alınca ve soru devamlı üstüme üstüme gelmeye başlayınca ''Neden bana hep bu soruyu soruyorlar?'' diye düşünmedim de değil açıkçası.

Ama aslında insanların bu soruyu sorması için bile belirli bir zaman geçmesi gerekiyor. O zamana kadar ne kadar görünüp görünmediğine bağlı olan bir soru... Peki, ben sana bir soru sorayım? Benim nerede olmuş olmam, neyi yapmam gerekiyordu da, orada olmadığım için bu soruyu soruyorsun?

basliksnilz

'FİLMİN TÜRKÜLERİNİ KENDİM SÖYLEDİM'

25 yaşında iyi bir filmde, bir karakteri hakkaniyetle canlandıran bir oyuncunun, ilerleyen yıllarında da Türkiye’de çekilen birçok başarılı sanat filminde ya da bağımsız filmde oynayacağını düşündüğüm ve belirli bir dönemden sonra da ''30-35 yaşarası diyelim mesela'' yurtdışına açılacağını/açılabileceğini düşündüğüm için bu soruyu sordum.

Tamam, çok güzel şeyler duymak için soruyormuşsun. (gülüyor) Ne mutlu bana! Elimden geleni yapacağım. (gülüyor)

Bir yandan da 2016 yılı bereketli geçmiş sizin açınızdan. İki sinema filminde oynamışsınız. İlki ''Mezarcı''… Neyi anlatıyor ''Mezarcı''?

''Ejder'' Almanya’da mezar işlerinde çalışan bir işçi ve babasının ölümü ile birlikte köye geliyor. Babasının mezarı başında da, onun mezar taşını boyayan 'Burcu'yu yani beni görüyor ve kıza aşık oluyor. Köyde kalmaya karar veriyor böylece. Bir süre sonra da köydeki ticari bir açığı fark ediyor: Özel mezarcılık şirketi.

Ne zaman vizyona giriyor?

2017'de vizyona girecek.

İkincisi de ''Bütün Saadetler Mümkündür'' filmi. Bu filmin hikâyesi nedir?

'Bütün Saadetler Mümkündür' TRT TV filmleri projeleri kapsamında çekilmiş bir film. Selman Kılıçaraslan'ın yönetmenliğini yaptığı bir film. Orada da, Adapazarı'nda bir türkü kafede, türkü söyleyen bir kızı canlandırıyorum. Bir yandan üniversitede okuyor.

Türküleri kendiniz mi seslendirdiniz?

Evet, kendim söyledim. Arada türkü söylüyorum öyle.

Dizi var mı peki?

En son iki sene önce ''Sevdaluk'' diye bir dizide oynadım, çok severek oynadığım bir işti. Bu sene O3 Yapım’ın ''İstanbullu Gelin'' isimli dizisinde oynayacağım.

Üç mecrada da oyunculuk yapmak arasında ne tür farklar var? (sinema, tiyatro, dizi)

Bence fark yok, ancak hepsinin kendi içinde dinamikleri var. Hatta aynı yönetmenin iki farklı işinde oynadığınızda da çok şey değişebilir. Değişen dinamiklere kendini uyumlayabilmek veya uyumlayamamak mesele bence…