Hazar Sayar: Dengesizlikten beslendim
Tiyatro Sergüzeşt'in yeni oyunu Çika izleyicilerle buluştu. Sayar'a göre oyun yabancılaşmayı kadın üzerinden irdeliyor.
2016 yılının başlarında Zuhal Güreli ve Hazar Sayar tarafından kurulan Tiyatro Sergüzeşt’in yeni oyunu ''Çika''yı, oyunun yönetmeni Hazar Sayar ile konuştuk. Konu, ödeneksiz tiyatro yapmaya geldiğinde Sayar, ''Sanatsal anlamda kısıtlamalara gitmek gerekliliği zaman zaman doğuyor, özellikle teknik olanaklar rejinin önemli bir parçası olduğunda.'' diyerek ödenek veren kurumlardaki tutarsızlıktan dem vuruyor.
Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?
Sanatsal anlamda kısıtlamalara gitmek gerekliliği zaman zaman doğuyor, özellikle teknik olanaklar rejinin önemli bir parçası olduğunda. Bu durumda amaçlı bir şekilde değil ama zorunluluktan ötürü vazgeçmek zorunda kaldığımız elementler oluyor.
Ama öte yandan bu kendine has zorlukların yanında ödeneksiz çalışmanın bir yaratıcılık alanı açtığını ve yeni yollar keşfetme konusunda alternatif tiyatroları beslediğini düşünüyorum.
Alternatif tiyatro yapan bir yönetmen olarak gelecekle ilgili kaygılarınız nelerdir?
Gelecekle ilgili kaygılarım tam da tiyatro yaptığım için hafifliyor sanırım. Hem kişisel çıkmazlarda hem de yaşadığımız çevrede gerçekleşen ümit kırıcı olaylarda en büyük meylim sanata daha fazla sarılmak, gündelik dilin yetersiz kaldığı anda sanatsal dile başvurmak oluyor.
İstanbul’da sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin alternatif tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?
Genel anlamda seyirci sayısı artıyor mu emin değilim, ama alternatif tiyatroya doğru bir kayış olduğunu ben de gözlemliyorum. Sebebi muhtemelen klasik tiyatroların güncel sorunlara, modern hayata cevap verecek bir sanatsal üslup tutturamamış olması.
Çağdaş metinler, modern oyunculuk sistemleri, rejiler çoğunlukla alternatif tiyatrolar tarafından deneniyor. Bunun yanı sıra insanların kendilerini yakın hissedecekleri hikâyelere de ihtiyaçları vardı muhtemelen, çağdaş yerli yazarlar da önce alternatif sahnelerden başlıyor sahnelenmeye. Bütün bunların etkisi vardır diye düşünüyorum.
''Çika'' neyi anlatıyor?
İlk bakışta Türkiye’nin kuruluş dönemini, büyük bir kültürel dönüşümü ve tüm bunların bir Rum kadının hayatı üzerindeki etkilerini anlatıyor. Ama biraz deşince aslında içinde önyargılar, bir insanın kendine ve hayatına yabancılaşması ve büyük çaplı değişimlerin tekil bir birey üzerinde nasıl büyük etkileri olabildiği var öyküde.
Biz özellikle Eftalya’nın üslubundan çok etkilenmiştik. Röportajı verirken seksenli yaşlarında, hayatı travmalarla geçmiş, hiç sevdiği bir adamla birlikte olamamış, yakın arkadaşlıklar kuramamış, ama hala çok eğlenceli, bütün bu acıları kanıksayıp bir şekilde yaşama sarılmış bir kadın.
''Çika''nın bir projeksiyon ışığı ile belgesel bir anlatıya sebep olmasının temel sebebi nedir?
Ben Seyyar Sahne’yle geçmiş çalışmalarımın da etkisiyle anlatıcı formuna çok ilgi duyuyorum. Yaşadığımız coğrafyanın da en büyük teatral mirası meddahlık ve ortaoyunu bir yandan da. Oyun çalışmasına başlarken bu formda, taklitlerin yer aldığı bir hikâye anlatımı vardı aklımda.
Fakat prova sürecinde hikâyenin gerçekliği ve tonunun etkisiyle oyun iki düzleme bölündü ve anı yolculukları dışında kalan kısım aşırı gerçekçi bir üslupla biçimlendi. Hasan Demir de ışık tasarımı için izlemeye geldiğinde bu iki düzlemin farklı ışık tonları olması gerektiğini düşünerek daha gerçekçi olan anlatı kısmına bir röportaj havası verdi. Ardından da ben dekor tasarımını buna uyacak şekilde güncelledim.
''Çika''da sık sık flashback (geri dönüş) yapıyorsunuz. Anlatıcı da olan tek karakter geriye dönüşler yapıyor. Buna nasıl karar verdiniz?
Hafıza benim hem psikoloji eğitimim sırasında, hem de sahnede çok ilgilenmeyi sevdiğim bir alan. Anılar hafızada ne tür değişimlere uğruyor, bu oyunculuk üslubuna ve sahnelemeye nasıl yansır gibi konularla uğraşmayı seviyorum.
Çika’da da hafızayı çeşitli alanlara ayırmayı ve bunu daha gerçekçi olan anlatıcı formundan –röportaj ışığı olan formdan- ayrı tutmayı dramaturjik olarak uygun buldum.
Oyun, geneli itibari ile bir savaş halini ve bu halin içerisinde kadın olma durumunu tartışıyor. Siz, erkek bir yönetmen olarak bu metni yönetmeye nasıl karar verdiniz?
Tahakküm ilişkisi öznesi ve nesnesi değişerek hep aynı mekanizmayla işliyor aslında. Ben de bu oyuna olan yaklaşımımda kadın-erkek güç ilişkisinden ziyade hepimizin hayatı boyunca, en azından ebeveyn—çocuk veya öğretmen-öğrenci gibi formlarda, maruz kaldığı dengesiz güç mekanizmasından beslendim.
Ama oyuncu yönetimi sırasında ve Zuhal’in karakter çalışmasında elbette Çika’nin kadınlık durumu çok büyük bir odak noktasıydı, fakat bu rejiyi doğrudan etkilemek yerine benim Zuhal’in çalışmasına rehberlik etmem de bir veri oldu. Çalışmanın geri kalanı da Zuhal’in yeteneği ve zanaatı aslında.
Nerde, hangi günlerde oynuyorsunuz?
Şubat ayı boyunca her Cumartesi İkincikat’ta olacağız. Oyun gösterimlerini sosyal medya üzerinden düzenli olarak duyuruyoruz. https://www.instagram.com/tiyatroserguzest ve https://www.facebook.com/serguzesttiyatro adreslerinden takip edebilirsiniz.