Çelenk: Ayrılık, bir ayrılamama hikâyesi
Semih Çelenk ile yönetmenliğini yaptığı Ayrılık oyunu, toplumun tiyatroya ilgisinin sebepleri ve ödeneksiz tiyatro yapmak hakkında konuştuk. Ayrılık 2 Şubat'ta Kadıköy Halk Eğitim'de!
Fırat Tanış ve Sevinç Erbulak’ın oynadığı 'Ayrılık' oyununun yönetmeni Semih Çelenk ile konuştuk. Çelenk, aynı zamanda Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Başkanlığı’nı da yapıyor. İzmir’de Hamit Demir ile kurduğu Tiyatroevi’ni yakın zamanda İstanbul’a taşıyan Çelenk, yönetmenliğini yaptığı oyunu, "Ayrılık içi oldukça dolu bir modernizm eleştirisi." sözleriyle tarif etti.
Semih Çelenk kimdir, neler yapar?
DEÜ GSF Sahne Sanatları Bölümü’nü 1989 yılında bitirdim. Daha sonra aynı bölümde yüksek lisans eğitimimi 1991’de, doktoramı da 1997 yılında tamamladım. 2001’de doçent, 2007’de profesör oldum. Bir dönem fakültemizin dekan yardımcılığını ve bir dönem de dekanlığını yürüttüm. Şu anda da Sahne Sanatları Bölüm Başkanlığı’nı yürütüyorum iki yıldır. Tabii 27 yıldır da derslerimi sürdürüyorum. Bu akademisyenliğin uzantısı olarak kimi akademik araştırma inceleme kitaplarım var.
1983 yılından beri şiir yayımlıyorum. Üç şiir kitabım var. Dördüncüsü 'Rüzgâr Bilgisi' yolda… Kimi oyun ve kuram çevirilerim var bu süreç içinde yaptığım. Tabii tiyatro pratiği içinde de oyun yazarlığından, çevirmenliğe, yönetmenlikten dekor taşımaya kadar her şeyi yapıyorum. 1996-98 yılları arasında Gölge Tiyatro diye bir dergi çıkardık. 2000’li yıllarda Hamit Demir ile kurduğumuz Tiyatroevi bugüne değin hep küçük ölçekli yapımlar yapmıştı. Ve İzmir merkezliydi… Şimdi tiyatromuz bir süredir İstanbul’da ve iki büyük yapımla daha, büyük bir ölçekte çalışmalarını sürdürüyor. Artık Bahariye’de bir mekânımız var. Tiyatroevi Kültür Merkezi.
Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?
Ödeneksiz Tiyatro ayrı bir dünya… Zorlukları say say bitmez. Ama seyirciniz varsa, yeterince seyirci desteğini alıyorsanız, bu zorlukların üstesinden gelirsiniz. Tabii ki yerel yönetimler, birlikler, dernekler, odalar, sendikalar da, kültürel içerik üreten insanları tiyatrocuları, sinemacıları, müzisyenleri, plastik sanatçıları desteklemelidirler.
Bağımsız kültür fonları, siyasal iktidarın dümen suyunda olmayan içerik üreticilerinin yanında olmalıdır. İktidarın istediği türden sanat yapan ve etliye sütlüye karışmayanları destekleme tercihi budalaca bir tercihtir ve bu kamusal ödeneği bu şekilde şike yaparak kullanmak kamu görevini kötüye kullanmak ve parayla sanatçıları cezalandırma çabası hiçbir işe yaramaz.
Bu para sizin değildir. Bu para kamunundur. Tiyatro ve sanat alımlayıcısı yetiştirmek de bir iştir ve bir kamu organizasyonu olarak devlet bunun sorumluluğunu nesnellikle üstlenmelidir. Bir ülkede kültür ve sanat ancak bu koşullarda ayakta kalabilir. Bir seyirci desteği -ki seyirci yaratmak da kültürel ve kamusal bir sorumluluktur- ikinci olarak da kültürel donanımı önemseyen ve kültür ve sanatın yaşamasını isteyen demokratik kuruluşların dayanışmaları…
İstanbul’da sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?
Tiyatro eşitsiz rekabete en çok uğrayan sanat dalı… Gösteri, seyir, oyun alanında bizden maharetli ve cazip medyalar gelişti son elli yılda. Öncesinde bir sanat dalı olarak sinemayı saymazsak televizyon ve internet gibi konforlu iki rakibi var tiyatronun.
Televizyon ve internet çok önemli bir oyunsallık üretiyor. Sadece internet oyunları ve TV yarışmaları değil tabi söylediğim. Dizilerde, internetteki sosyal medya mecralarına kadar sonsuz değişken bir yapının seyri varken, canlı da olsa bir hikâyeyi bir buçuk, iki saat izlemek çok cazip gelmeyebiliyor insanlara. Ancak son zamanlarda tiyatro lehine bir gelişmeden bahsedilebilir.
Ama seyirci sayısının hala Avrupa’nın kat kat altında olduğunu söylememiz lazım. Tiyatrocular şuna dikkat etmeli bence. Güne gündeme, insana değen hikâyeleri güzel anlatmalılar. Cazip olmalılar… Zamanı iyi okumalılar… Müstakbel seyirciler için de şunları söylemeliyiz: Konsere gidin, tiyatroya, sinemaya gidin. Siz giderseniz yeni yeni içerikler üretebilir sanatçılar. Yeni oyunlar, yeni hikâyeler üretebilir ve bu ilişki sonsuz sürebilir.
"Ayrılık" neyi anlatıyor? Neden böyle bir metni yönetmeyi tercih ettiniz?
Ayrılık bir modern yaşam parodisi… Bir ayrılamama hikâyesi… Birlikteliği de ayrılmayı da başaramayan yahut bunu konsept gibi görüp bir paket olarak yaşayan, kendisine verilenin içinde devinen, maruz kalan insanlar… Evleri de yaşayışları da bir yerden sonra birbirlerinin kopyası oluyor. Biriciklik kalmıyor ve burada da farkında olunmayan bir budalalık başlıyor. 'Ayrılık' mizahın büyüteciyle bu budalalıkları gösteren bir oyun. Bütün insanların bildiği bir konu üzerinden, ilişki üzerinden anlatıyor bu modernlik budalalığını...
Behiç Ak benim hem çizdiklerini hem yazdıklarını hem de mizah anlayışını çok sevdiğim bir sanatçı. Anlayış akrabalığımız var diyebilirim. O yüzden heybemdeki hikâyelerden biridir Ayrılık. Çok öncesinden de yapmak istemiştim ama kısmet bu güneymiş…
Oyun, yeryüzü var olduğundan beri yaşanılan kadın- erkek ilişkisine dair bir metin üzerine kurulu… Kadın-erkek ilişkisinin günümüzdeki konumlanışı ve oyununuzun geçmişten bugüne yazılan (ya da sergilenen) eserlerle arasındaki farklıları konusunda ne düşünürsünüz?
Sanıyorum bu sorunun cevabını da yukarıdaki sorunun içinde vermiş oldum. Ama şunu ekleyeyim. Behiç Ak bir soyutlama üzerinden giderek herhangi bir erkek ya da kadın değil de hepimizin toplamını temsil eden iki figür üzerinden yapıyor bunu. Ve hepimiz onların budalalıklarını görürken bizim ya da eşimizin, sevgilimizin budalalıklarını görebiliyoruz içinde.
Oyunda dikkat çeken bir başka nokta, karakterlerin mesleklerine dair bir vurgu yapılmaması… Ancak evlerinde yardımcılarının olduğunu düşündüğümüzde orta sınıfa ait olduklarına dair belirtiler taşıyorlar. 'Ayrılık' orta sınıfa mensup seyirciye nasıl bir bakış açısı sunuyor sizce?
Yine bir önceki soruda belirttiğim gibi bu oyun gerçeklik referansı olan bir oyun değil. Oyunsal, sahnesel bir oyun. O yüzden mesleklerini çok da bilmemize gerek yok. Adam bir şirkette birim sorumlusu da olabilir. Bir patron şoförü de… O yüzden beyaz yakalı ücretli köle oyun kişileri. Ama dediğim gibi sınıfsal bir durum üzerinden konuşabilmemiz için oyunda gerçekçi sınıfsal referansların olması gerekir. Bu bir tercihtir. Ve bu metnin tercihi bu yöndedir.
'Bulvar' ya da 'Vodvil' tiyatrosunda yerli yazarların metinleri üzerine, nadir olarak oyun yapılıyor. Günümüz ana akım tiyatrosunda yerli ve yabancı yazarların komedi anlayışını nasıl yorumlarsınız? 'Ayrılık'ın bu anlayış ile benzerlikleri ve farklılıkları sizce nelerdir?
Oyunumuz bir bulvar oyunu ya da bir vodvil değil. 'Ayrılık' içi oldukça dolu bir modernizm eleştirisi. Absürt bir güldürü… Bir vodvilde böyle bir şeyi bulmamız mümkün değil. Ama oyunumuz ciddi, nitelikli bir güldürü. Öyle kocaman laflar etmiyor.
Shakespeare ustamızın dediği gibi "Doğduğu gün de, bugün de tiyatronun asıl amacı nedir? Dünyaya bir ayna tutmak, iyilerin iyiliklerini, kötülerin kötülüklerini göstermek, çağımızın ne olup ne olmadığını ortaya koymak.". 'Ayrılık'la bunu başarabildiğimizi düşünüyoruz…
Nerde, hangi günlerde oynuyorsunuz?
Şimdi 2 Şubat’ta Kadıköy Halk Eğitim’de, 8 Şubat’ta Profilo’da ve 9 Şubat’ta İzmit’te oynanacak. Sonraki temsilleri ise seyircilerimiz sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirler. Şimdiden müstakbel seyircilerimize iyi seyirler dilerim.