Hayvanlık uyandırıcı bir sergi
Hasan Deniz'in açtığı ikinci sergisi görücüye çıktı. "Rahat Bahçe", Galata'da vazifesi 'aydınlatma' olan nice dükkâna komşuluk eden Öktem&Aykut'ta, 18 Şubat'a dek yer alıyor.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema - TV bölümü mezunu Deniz'in, 'uygarlık' denen mefhuma dair bambaşka bir aydınlatma önermesinde bulunduğu sergisinde, nicelik olarak çok az eser var. Ancak, fotoğrafların niteliklerine gelince, aklın anlamı pozlama süresi artıyor.
Bunda, Adana'da 21 yıl evvel 'Cin' isimli kısa filmiyle deneysel ödül kazanmış sanatçının sahip olduğu ve gerek ticarî, gerekse klasik pratiğe dönük geliştirdiği 'görme cüreti' idmanının payı büyük. Cüret diyorum, çünkü Deniz profesyonel kariyerinde ta lise yıllarından başlayarak türlü reklâm ajansı ve ana akım görsel medya organı üzerinden, 'okul / alay' dengesini de oturtabilmiş, böylece olası bir 'kariyer paralaks'ına düşmemiş bir deklanşör. Demem o ki, görüntünün yalancılığını, inandırıcılığını, ama bereketli sahtekârlığını da bilinçli tüketen ve üreten, etik temelli bir 'üçayak' onunki.
Belki bu koşullar altında olacak ki, galeri duvarlarındaki, berraklıkları bile bizatihi birer sempati makyajından menkul bu mahzun fotoğraflarda, mahpus şempanzeler, sabırdan boy atmış gibi bekleşir vakur zürafalar, kader mahkûmu penguenler ve 'Hippo-realist' gizemli varlıklar, "foto-şop" la aşık atar bir ikamet üst gerçekliğiyle duvarlara asılı, 'görüşlerinizi' bekliyor. Bir önceki sergi nasıl boşsa, bu sergide de aynı boşluk, bu kez canlıların ruhunda geziniyor.
Dahası, henüz galeri girişinde sizi 'organik' bir 'Canlı Maymun Lokantası' versiyonu, tüylü müşterilerinin huzuru bol, kısmeti gani mutfağı üzerinden serginin ruh haline hazırlıyor ki, belki de aklınıza gelen kavramların hem kilidi, hem de anahtarı, bu çerçevede tüm alegorikliği ile bu "Rahat Bahçe"deki yerini en uygun konumuyla alıyor diyebilirim. Bu kadraj sizi sergiye girerken başka, uğurlarken başka şeyler tembihliyor. Bu sebeple, 2012'de yitirdiğimiz merhum oyun yazarı, dramaturg Güngör Dilmen'i de anmadan geçmek, abesle iştigal görünüyor.
Zira alenen, bir 'maymun mutfağı'na bizi buyur eden bu hazır-yapıttan sonra, temelini kıt'a Avrupa'sındaki hayvanat bahçelerinden alan sergideki diğer her bir kare, dünyayı 'babasının lokantası' gibi görüp tahakküm iştahı kapsamına zorla sokmaya çalışan - gerektiğinde birbirini lastik botlara, sözde sığınılası kamplara, her biri birer toplu temerküz yapısına büründürülen hapishanelere, çoğunluğun gönül tokluğuna aç karnına çaresizlikle gezdiği (nefs) alışveriş merkezlerine, çoktan gettolaştırılmış, artık sadece cismen 'toplu' konutlara, kısaca bilumum beşeriyet bahçesine tıkıp duran - iktidar obezi bizlere yönelik ehlileşmez, uzlaşmasız birer metafora dönüşüyor.
Deniz, üç yıl önceki sergisi "Alte Liebe" de, türlü olağan çağdaş ölü ve diri mekân ve yok-yerin hipnotik, bulaşıcı, sürekli melankolisini, bizlerin naylon huzuruna birer sürekli patlayıcı imge olarak - tıpkı Jean Baudrillard'ın demesi gibi, patlamadığı, inadına beklediği için- başarıyla yerleştirmişti.
Zamanlamaya bakın ki, Türkiye'de 'evrim teorisi'nin tartışmaya açıldığı şu günlerde, "Rahat Bahçe" sergisi de, gerek 'insanın (ölü) doğası', gerekse (ölü) 'doğanın insanı' gibi yankıcı durumları, fotoğrafın 'önü ve ardı'na olan anlam bereketine tüm saygısıyla, pratikte evrilen bir üretkenlikle işliyor.
Keza serginin çağrıştırdığı kavramlardan sosyal Darwinizm de, en iyi uyum sağlayanın hayatta kalmasına dayalı liberal kapitalist 'ahlâk'a dayalı içeriğiyle aslında bugün, kim bilir, hiç de böyle bir siyasası olmayabilecek doğayı türlü belgesel, tema parkı ve ticarî ürüne çoktan kurban vermiş bulunduğumuzu, bizlere saçma, yalın ama samimi bu imgeler üzerinden katır kutur hatırlatıyor.
Ezcümle, insanın doğa ve kendi doğası üzerindeki keyfî, totaliter tutumunu anlamak için, belki de en vahşi kapital olarak sözde uygar ülkelerde çoktan millîleştirilmiş, birer yabanîlik, sözde hoşgörü ve çeşitlilik simülasyonu, seri üretim dünya konservesi haline getirilmiş hayvanat bahçelerine bakmak, yeterli görünüyor.
Bunu, türümüz haricindeki tüm canlılara iltifat olarak almanızı diliyorum: Hasan Deniz'in yüzleşmesi kolay olmayan, her evin aslında uyduruk bir hayvanat bahçesi de olabileceği önermesinin bir kaplan gibi içinizde volta attığı bu 'sevimli' çalışmaları, taşıdığı ayna etkisiyle insanda hayvanlık uyandırıcı değilse, daha ne olabilir ?