Antik dünyanın kadınları ne söylüyor?

Roma tarih anlatısından dışlanan kadınların izi her yerde... Kadın mücadelesi iyi ki var!

Google Haberlere Abone ol

Sinem Erenler

DUVAR - Hatırı sayılır sayıda erkek, hatta dikkat çekici olan hayatlarını tartışmasız hak ettikleri bir saygının gölgesinde geçiren çok sayıdaki entelektüel erkek, yüzyıllardan beri kadınlara nasıl davranmaları gerektiğini, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, erkeklere karşı görevlerini, sorumluluklarını hatırlatıp duruyorlar. Erkeklerin bu doğallıkla takındıkları tavır, bu cüretleri, tarihi ve toplumu kadın ve erkeğin beraber şekillendirdiğini, beraber dönüştürdüğünü unutarak, görmezden gelerek yapılan bir tarih anlatısından güç buluyor. Bu anlatı kadınların öykülerini, seslerini, varlıklarını, farklılıklarını, bir anlamda, yok sayarak tarih sahnesinin dışına itiyor.

attika Attika vazolarından biri.

'ADI DA BEDENİ DE KAPALI KALMALI'

Özel hayat anlatısının es geçilerek, kamusal alandaki zaferleriyle güçlü, ihtişamlı, cesur erkek anlatılarının yazılmaya değer bulunan, yaklaşık yirmi yüzyıllık bir dönemi kaplayan Antik Yunan ve Roma döneminde kadınlara fetihleri selamlayan, kahramanlar için gözyaşı döken, zayıf, suskun, görünmez roller verildi. Herodotos , Aristotles, Platon’ un yazınında kadınlar hep aynı anlatının parçaları olurken, Thukydides kadınların erdemliliğinin ölçütünü "iyi kadının adının da, bedeni gibi evin içine kapatılması, asla dışarı çıkmaması gerektiği" üzerinden şekillendirir. Antik çağdaki bu tavır, bugüne devrolarak kadınlara ait somut bir bilgi yokluğuna neden oluyor ve antik dönemde kadınlarla ilgili bilgi edinmek isteyenlere söylencelere, mitlere, imgelere, mecazlara, yani dolaylı yollardan iz sürmek kalıyor.

VAZOLARA RESMEDİLMİŞ GİZLİ TARİH

Kadın yurttaşların olmadığı, onların hikâyelerinin silik olduğu Yunan şehir devletlerinde, kadınların seslerini duymak için özenli bir çabayla klasik kaynaklardan farklı olarak başka kaynaklara bakmak gerekiyor. Antik dönemde kadınlara ilişkin en önemli bulgular arasında, MÖ V. ve VI. yüzyıla ait ve dönemin günlük hayatıyla -tabii ki- merakımızı cezbeden, kadınların günlük yaşantılarını tasvir eden Attika vazoları var. Kadın ve erkek arasındaki ilişkileri, kadının toplumdaki vaziyetini en çok işlenen konulardan olan evlilik ve cenaze gibi ritüellerde "gösteren", bir anlamda görünmez olan kadın dünyası hakkında pek çok şey söylüyorlar.

geçit Tanrı Nereus’un ölümsüz kızı Thetis ile Peleus un düğünü. Çiftin yeni evinin kapalı kapısı önünde oturmuş tanrısal misafirlerini karşılayan Peleus görülür, kafileye Iris öncülük etmektedir.

BABA EGEMENLİĞİNDEN KOCA EGEMNLİĞİNE

Vazolarda sıkça rastlanan evlilik törenlerinde kadınlar başrollerde resmedildiler. François Lissarrague’nin "Kadın Figürleri" makalesinde, şarabı sulandırmak için kullanılan büyük bir kase üzerine resmedilen Thetis ve Peleus’un evlilik törenleri üzerinden aktardığı üzere: “Evlilik için damat ile müstakbel gelinin babası arasında resmi bir anlaşma ya da 'engye' gerektirirdi. Bu anlaşma, gelinin babasının çeyiz ödemesiyle ilgiliydi. Gelinin rızası, görünüşe göre bir sorun değil. Evlilik, gelinin taşınmasıyla tamamlanırdı ve böylece çiftin birleşmesi ya da 'gamos' gerçekleşirdi. O anda gelin, babasının egemenliğinden kocasının egemenliğine geçerek 'oikos', yani hane ve 'kyrios', yani efendi değiştirirdi. Bu geçiş töreni, üç aşamada çözümlenebilir: Ayrılma, taşınma ve bütünleşme aşamaları. Gelinin taşınması, akrabaların ve dostların yaya olarak ya da arabayla bir evden diğerine gece yaptıkları bir geçit töreni biçimini alırdı.” ¹

düğün Tanrı Nereus’ın düğün hazırlıkları yapan kızları resmedilmiş.

KADIN KORKUSU

Bu tasvirlerde iffetleri kutsanan kadınların evlilik törenlerinde rızası önemsemeden bir evden diğerine geçişi ile erkeklerin söz sahibi olduğu, bunu da doğal bir hak olarak gördüğü bir dünyada, nasıl da sınırlanmış, kısıtlanmış olduğu anlatılmış, amacı bu olmasa da. Bu tasvirlerin anlattıklarının yanında kadınlar için uygulanan yasaklar ve kurallar, genç bir kadının sokakta olmasına izin verilmemesi ve kadını, evin kadınlara ait bölümünde yaşamaya zorlanması, aslında içten içe bir korkunun da dışa vurumu: Kadınların kontrol edilmediklerinde disiplinsiz, başına buyruk, kırılgan doğalarının ortaya çıkacağı korkusu.

KADINLARIN ÇOĞALAN SESİ

Elbette bu korkunun haklı nedenleri var, bastırılanın geri dönüşü muhteşem olur çünkü. Aristophanes’in Lysistrata’sında barışı savunan kadınlar, Sappho'nun şiirleri, Sibylla'nın kehanetleri, Semiramis'in muhteşemliği, Tanaquil’in zekası, Porcia'nın yüksek ruhu, kenti iki tirandan kurtaran Kyreneli Aretaphila, gemilerini Tiber’in ağzında yakarak Troyalıların gezginciliğine son veren Troyalı Kadınlar, bildiği ve inandığı şekilde özgürce yaşamaya çalışan ve bu uğurda yasaları hiçe sayan Antigone, yirmi yüzyıllık Yunan ve Roma tarih anlatısından dışlansalar da kadınların, üzerlerinde kendilerinden bolca bahsedilen vazo süslemelerinden, Yunan ve Latin edebiyat eserlerine izlerini sürmek, seslerini duymak mümkün. Bugün sokakları dolduran kadınların seslerine ses veriyorlar, bu gökyüzünün altında seslerimizi çoğaltıyorlar, iyi ki!

Kapıdan kapıya. Gelin babasının evinden kocasının evine geçer. Damadın gelinin bileğinden sıkıca tutması gelinin sahibi olduğunu onu yeni kyrios’u yani efendisi olduğunu simgeler. Kapıdan kapıya. Gelin babasının evinden kocasının evine geçer. Damadın gelinin bileğinden sıkıca tutması gelinin sahibi olduğunu onu yeni kyrios’u yani efendisi olduğunu simgeler.

¹ Duby, G., Perrot, M. (ed.), Kadınların Tarihi Ana Tanrıçalardan Hıristiyan Azizelere, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s:159.