EVET'i terse çevirmek

Cengiz Çekil'in işaret ettiği ikna mekanizmaları farklı ideolojik formasyonların etkisiyle günümüzde yeni koşullarla, yeni eklentilerle çıkıyor, yeni tezahürlerle çıkıyor karşımıza. Üstelik son kırk sene içinde geometrik biçimde büyümüş imge okyanusunun ortasında, baskın suretler oluşturmaya girişiyor bu iktidar talepleri. Bizi bakışıyla duraksatmaya, terbiye etmeye, zaaflardan yararlanarak içeri tesir etmeye, ıslah etmeye, sabitlemeye uğraşıyor.

Google Haberlere Abone ol

Erden Kosova

Maruz kalınan bunaltıcı siyasi atmosferin yanı sıra son bir kaç sene içinde tanık olduğumuz ve yüzlerce insanın yaşam hakkını elinden alan bir dizi katliam bizi kendi varlığımızdan, yakınlarımızın varlığından sürekli endişe eder hale getirdi. Bu dehşet karşısında zihnimizin ne türden savunma mekanizmalarına başvurduğunu da gözlemleyebilir hale geldik. Ortaya çıkan anlam boşluklarını kapayabilmek üzere belleğin geçmişten aldığı bazı sözcükleri, imgeleri, anıları bilinç düzeyine çıkardığını, bunları bir tür süreklilik dokusu olarak kullandığını, işlediğini gördük. Bombalı eylemlerin ardı ardına dizildiği günlerde akla gelen ve sosyal medyada paylaşılan imge-cümlelerden biri de Cengiz Çekil'e ait ''BUGÜN DE YAŞIYORUM'' ifadesiydi. 1976'ya ait Günce başlıklı bu çalışmada sanatçı cümleyi her gün sektirmeksizin süslemeli bir hatıra defterinin sayfalarına kaşeyle işlemişti.

O dönem gündelikleşmiş hale gelen şiddet tarafından kıstırılmış bireyin, zihinsel sağlığını, sürekliliğini korumak üzere bir ritüele, bir zikre dönüşmüştü cümle. Çekil'in yapıtına içinde yaşadığımız günün merceğinden baktığımızda ise ikircikli duygulanımlar içine giriyorduk: Bir yandan geçmişte de benzer dönemler yaşandığını farkediyor ve yaşananların bir gün geçeceğine dair bir rahatlama hissi oluşturmaya çalışıyorduk, ama diğer yandan içinde yaşadığımız coğrafyanın kapıldığı sarmaldan çıkamadığını görerek kedere, kahra yenik düşüyorduk.

erden2

'EVET' SÖZCÜĞÜNÜN İMGESEL İŞLEYİŞİ

Özgül bir tarihsel bağlama yanıt olarak üretilmiş ama zamanla farklı dönemlerle de temas kurabilen ve kimi hallerde sanatçının iradesinin ötesinde yeni bağlamlar kazanan pek çok yapıttan söz edebiliriz. Bugünlerde Çekil'e ait bir diğer yapıt dizisini de bu çerçevede değerlendirmek mümkün. Seksenli yılların ortasında gerçekleştirdiği ve 'yazı-resim' olarak tanımladığı yedi bağımsız tuvalden oluşan dizide Çekil, EVET sözcüğü aracılığıyla, işlemekte olan ikna mekanizmalarına dikkat çekmekteydi. Dönemin tabela tasarımı estetiğini yansıtan kompozisyonda yapıtın tarihi, arka plana çerçeveler içinde yerleştirilmiş ve izleyiciye dik biçimde bakan iki göz, ve resmin yarısına ters perspektifle çizilmiş gölgesi ile birlikte EVET sözcüğü yer almaktaydı.

Bugünden, 16 Nisan referandumundan hemen önceki bir tarihten bakıldığında, yapıt dizisinin ilk akla getirdiği şey 1982 Anayasası için düzenlenen ve yüzde 92 oranında evet oyunun çıktığı referandum oluyor. İlk taslaklarda resmin arka planında 1982 sayısı olduğu, yani dizinin o tarihte başladığı düşünüldüğünde bu bağın mevcut olmaması, akla gelmemesi imkânsız görünüyor. Buna rağmen Çekil daha sonraki dönemde verdiği söyleşilerde yapıt dizisinin somut olarak referandumla ilişkilenmediğini, daha çok genel anlamda 12 Eylül'ün öncesinde ve hemen sonrasında kurulan gözetim mekanizmalarının işler kıldığı ikna süreçlerine göndermede bulunduğunu ifade ediyor.

Yapıtlarını karakterize eden minimal sunum estetiği uyarınca Çekil, az sayıda görsel unsuru yanyana getirerek aslında değişik anlam katmanlarına, siyasal içerimlere sahip farklı göndergeleri biraraya getiriyor ve bunlar arasında oluşan dinamik ilişkileri aracılığıyla izleyeni düşünüme davet ediyor. Yapıtta başvurulan temel unsur dönemin reklam estetiğiyle de etkileşim içinde olan tabela tasarım dili. Dijital üretimin söz konusu olmadığı bir evrede pürüzsüz boya düzlemleri ve geometrik oylumlar yaratmak ciddi bir el becerisi gerekiyor ve o dönemde esnafın ihtiyacını karşılayan kayda değer bir sektör mevcut. Bu alanda ortaya çıkan dil ilginç biçimde başka görsel üretimlere de etki ediyor: muhafazakâr kesimden insanların duvarlara asmak üzere satın aldıkları, dini ifadelerin yer aldığı yazı-resimler de bu ustaların ellerinden çıkıyor.

EVET1

TABELANIN DİLİNDEN MUHAFAZAKAR YAZI-RESİMLERE

Reklam işlevi düşünülerek geliştirilmiş görsel dil, non-figüratif imgelere, yarı-soyutlanmış karaktere sahip bir üç boyutluluğa meyleden dinsel imgelem tarafından da kullanılır hale geliyor. Dükkânlarda, evlerin duvarlarında kullanılan Kâbe'li, ayetli, maaşallahlı kompozisyonlar bu dil üzerinden tasarlanıyor. Cengiz Çekil hem bu tabelacılık uğraşına hem de muhafazakâr imgelemin figürasyon ile soyut arasındaki sıkışmışlığına duyduğu ilgiyi 'EVET' serisinde içinde yaşadığı siyasal bağlama kaydırıyor. Arkada duran gözler ve merkezdeki EVET'in ters perspektifle izleyiciye doğru uzanan gölgesi sayesinde bakan-bakılan arasındaki hiyerarşik ilişki ironik bir hamleyle terse çeviriyor: bu ilişkide merkez konuma sahip olan şey resmin içine yerleştirilmiş olan bakış; ve bakılan şey de biziz.

Bakılmanın, sabit biçimde gözlemlenmenin edilgenliği, hapsedilmişliği içinde irademizi ne ölçüde harekete geçirebiliriz, dillendirebiliriz? Celp eden, gözetim altında tutan, sürekli olarak denetlemeye çalışan iktidar karşısında işin içinde evet diyerek sıyrılmak dışında ne gibi yollar vardır?

İktidarın çok sayıdaki kaynağı arasında akışkanlık da söz konusudur. Bakışıyla celp eden kaynak, metafizik bir güç talebinde bulunur. Yaratan ile yaratılan arasında kurulan hiyerarşik ilişki düşünüldüğünde, her yerdedir, her yerden görendir. Bu her yerden gören göz motifi bazı dinlerin ikonografisi içine de yerleşmiştir. Gözetleyen ve gözeten gücü, baba figüründe, aile yaşamı içinde ya da sosyal yaşamın şekillenişinde devlet aygıtlarının üstlendikleri rollerde de teşhis etmek mümkündür. Çekil'in yapıtı kurarken kullandığı referanslardan biri de Çetin Altan'ın ''Büyük Gözaltı'' (1972) başlıklı kitabı olmuştur. 12 Mart Muhtırası ile oluşturulan siyasi baskının toplumsal yaşamın bütün haznelerine sızmasına işaret eden kitap iktidarın geçişkenliğine, içselleştirilme biçimlerine ışık tutar.

Arka plandaki pencerelere yerleştirilmiş gözler 'Tanrı'ya, 'Ulu Önder'e, 'Cunta'ya, 'Gardiyan'a, İşkenceci'ye ya da Baba'ya ait olabilir. Hatta belki tanıklığın izini yansıtmak üzere sanatçının kendi gözleri de olabilir çerçevelerin içinde. Bu tanıklık motifini pekiştirmek üzere tasarımın ilk kez tuvale aktarıldığı tarih de arka plana işlenmiştir: 1984. Sayı kuşkusuz George Orwell'in gelecekteki süper-devlet ve onun gözetim mekanizmalarını betimlediği distopik başyapıtına da bağlanır. Cengiz Çekil'in diziye bir sonraki yıl eklenen tuvallere 1985 ibaresini nakşetmiş olmasından iktidar pratiklerindeki sürekliliği vurguladığı sonucunu çıkarabiliriz. Diğer yandan renklerdeki soğukluk, perspektifteki tuhaflık, yapıta hakim olan genel bir yabancılaştırma etkisi o 'EVETi hep sakatlıyor gibidir. Görünmüyor olsa da sanki başka bir kelime fısıldanmaktadır alttan alta.

Cengiz Çekil'in işaret ettiği ikna mekanizmaları farklı ideolojik formasyonların etkisiyle günümüzde yeni koşullarla, yeni eklentilerle çıkıyor, yeni tezahürlerle çıkıyor karşımıza. Üstelik son kırk sene içinde geometrik biçimde büyümüş imge okyanusunun ortasında, baskın suretler oluşturmaya girişiyor bu iktidar talepleri. Bizi bakışıyla duraksatmaya, terbiye etmeye, zaaflardan yararlanarak içeri tesir etmeye, ıslah etmeye, sabitlemeye uğraşıyor. İştahla her yerde görünür olmaya çalışıyor; hem de sürekli azarlayan, nefret kusan bir tonlamanın eşliğinde. Ve bu sefer Çekil'in EVET'lerine sakladığı ironik tuhaflığa kıyasla daha da insanı kendinden uzaklaştırarak, kırılganlaşarak, iticilik dozunu arttırarak, reddedilmeyi, yanıtsız bırakılmayı iyice riske ederek...

(*) Metnin hazırlanmasındaki yardımlarından dolayı Sevgi Avcı, Ezgi Arıduru ve Asena Günal'a teşekkür ederim.