'Sinemacılar sansüre karşı ortak tavır almalı'

Yönetmen Caner Erzincan ile ilk filmini, bağımsız sinemayı ve sansürü konuştuk. Erzincan, "Kendi içimizde öncelikli olarak farklılıklarımıza saygı gösterip, bana neci tutumumuzu değiştirip bir birliktelik sağlayabilirsek sansüre, karşı koyabiliriz" dedi.

Google Haberlere Abone ol

"Yeni Dünya" ve "Mar" adlı uzun metraj filmlerinin yanı sıra, "Esinti" ve "Siyah Beyaz" kısa filmlerinin de yönetmeni Caner Erzincan ile sinemaya, kendi sinema anlayışına dair sohbet ettik. "Sinemacıların öncelikli olarak sansüre karşı susmaması gerekmektedir" diyen Erzincan, 'sinemacıların birbirlerinin farklılıklarına saygı gösterip, sansüre karşı ortak bir tavır almaları gerektiğini' vurguladı.

Çocukluğunuzun geçtiği bölgede çok sinema var mıydı?

Çocukluğum bir kısmı merkeze uzak bir dağ köyünde geçtiği için sinema yoktu. Babamın İstanbul’a çalışmaya gittiği zamanlarda, izlediği Yılmaz Güney filmlerini bize anlattığı anılarda sinemayı hayal ediyordum. 1996 yılında okumak için İstanbul’a geldim ve burada sinema salonunu görebildim.

“Esinti” ve “Siyah Beyaz” isimli kısa filmler ile sinemaya başladınız. Kısa film sizin için ne anlam ifade ediyor mu?

Benim için genç bir adamın hayata dair biriktirdiklerini sinema aracılığıyla görünür kılmasını sağlayan ve kendi üslubunu oluşturması için sınırsız bir deneme alanı… Onlarca kısa film çekerek, farklı biçimler denedim ve bir üslup oluşturmam açısından bana yol oldu.

'SİSTEMLE MÜCADELEYİ GÖRÜNÜR KILMAYA ÇALIŞIYORUM'

Yaptığınız filmleri kategorize eder misiniz? Türk Sineması, Türkiye Sineması, Anadolu Sineması v.s. ulusal veya bölgesel bir sinema yaptığınızı, bu uluslara ya da bölgelere ait görsel kodlar kullandığınızı düşündüğünüz olur mu? Türkiye Sineması tanımlamasının kavramsal olarak sizde nasıl bir karşılığı var?

Bence insana dair her hikâye evrenseldir. Sinemanın bu kadar ayrıştırıcı şekilde tanımlamalarının olması da bence endişe verici! Elbette yaptığım filmde hikâyesi belli bir coğrafyada ve kültür alanında geçiyorsa görsel kodlar kullanıyorum ancak o farklılığın saygıya değer olduğu anlamında kodlamaya çalışıyorum.

Bin yılı aşkın bir zamandır bu coğrafyada farklı kültürler, inançlar, ırklar vs olarak birlikte yaşıyoruz ve birbirimize aktarıyoruz. Ülke içinde beslendiğim bu farklılıklardan ve filmlerimin dilinin Türkçe olmasından dolayı Türkiye Sineması tanımlamasıyla örtüşüyor.

Politik sinema yaptığınızı söyleyebilir miyiz?

Elbette söyleyebilirim. Benim sinemamda kısa süreli varlık sürdürebilecek siyasi otoritelerin baskıları haricinde genel resimde ve zamanda kapital sistemin eleştirisini filmin merkezine yerleştirmeye çalışıyorum.

Yaşadığımız dönemde bireyin yalnızlaşmasının, ruhunun kirlenmesinin ve çöküşünün tamamen kapital sistemle alakalı olduğunu düşünüyorum. Özümüzden ve topraktan uzaklaşmamız bizi insani duygulardan uzaklaştırarak mekanikleşmemize sebep oluyor.

Ekonomik, sosyolojik ve kültürel olarak sistemli bir şekilde körelmemiz amaçlanıyor. Bunun için filmlerimde ekonomik buhran ve kültürel yozlaşmamız, karakterlerin ana meselesi olmakta ve sistemle mücadelelerini izleyiciye görünür kılmak için karakterleri bu yolla çatışmaya sürüklemekteyim.

Güçlü bir dağıtım ağından uzakta kalarak sinema yapan bir yönetmen olarak, bir sonraki filminizi finanse etmenin ne gibi zorluklarıyla karşılaşıyorsunuz?

"Yeni Dünya" filminden bir kare "Yeni Dünya" filminden bir kare

Yalnız dağıtım ağına uzaklık değil ayrıca televizyon satışlarında da benzer sıkıntılar yaşamaktayız. Sinema salonlarında uygulanan ambargonun bir benzeri de televizyon satışlarında mevcut, filmlerimizin finansal karşılığı en alt limitten yapılmaktadır. Bu da bağımsız sinemacıların kaynak yaratmasında diğer bir güçlüktür.

Yapımcılar bu sebeplerden dolayı bağımsız filmlere yatırım yapmak istememekteler. Yeni projelere kaynak yaratma festival destekleri (fonlar-ödüller…), kamu destekleri (Kültür Bakanlığı, Belediye Destekleri…) gibi desteklerle mümkün oluyor.

Uzun zaman isteyen bekleyişler ve otoriter baskılar filmlerin özgünlüğüne olumsuz yönde etki etmektedir. Böyle bir süreç içerisinde ben de başka alanlarda işler yapıp yeni filmime kaynak yaratmaya çalışıyorum ve ayrıca yurt içi ve yurt dışı yapımcılar bularak finanse ediyorum. Future Generation Digital Teknoloji - Medya olarak farklı alanlarda yeni teknolojiler üreterek filmlerimize kaynak yaratmaktayız.

Bir hikâye aklınıza geldiğinde, o hikâyenin senaryolaştırması aşamasına nasıl karar veriyorsunuz? Senaryolarınız, ne tür çalışmalarla ortaya çıkıyor?

Her hikâyede farklı çalışma metotları uygulayarak senaryolar ortaya çıkıyor. Son yazmakta olduğum hikâyeden örnek verebilirim. Bu distopik bir hikâyedir. Öncelikli olarak hikâyenin çekilebilir olabileceğini kesinleştirmek için mekânları gezdim, gözlemler yaptım ve resimledim.

Otoriter baskının dünden bugüne yaptığı zulümle ilgili dünya genelinde okumalar yaptım. Filmin atmosferini kurabilmek için ressamlardan yardım alıyorum. Çok sevdiğim bir ressam ile sahneler üzerine ayrıca çalışıyoruz. Şuanda tüm biriktirdiklerimle hikâyeyi senaryolaştırıyorum.

"FESTİVAL FİLMİ GİŞEDE İZLENMEZ ALGISI" YARATILIYOR'

Festival filmi ya da gişe filmi ayrımı yapmak ne kadar doğru? Filmlerinizin, senaryolarını kaleme alırken bu ayrım sizin için bir anlam ifade ediyor mu?

Filmleri izleyici sayılarına göre birbirinden ayırmak doğru değil. Filmlerin ulaştığı izleyici sayısını belirleyen bence ülkedeki dağıtım ağının ve sinema salonlarının birbirleri arasındaki adaletsiz ilişkiler...

Pek çoğumuzun bildiği gibi ülkemizde sinema salonları neredeyse tekelleşmiş durumda ve adaletsizce popüler kültüre hizmet etmekteler... Filmlerin izleyici sayısını belirleyen sinema salonu sahibi gruplar ve bu ayrımı da yapan onlar... Çünkü festival filmi deyince gişede izlenmez diye bilinçli bir algı oluşturmaya çalışıyorlar.

Şu an bağımsız sinemanın durumunu gerek ekonomik gerek sosyal olarak nasıl tarif edersiniz? Bağımsız sinema yapmak isteyen genç sinemacılar nasıl bir yol izlemeli?

"Mar" filminin afişinden...

Bir yönetmenin kendisine inanmış bir ekiple yarattığı filmin; otoritenin ve kapital sistemin dayattığı ekonomik, siyasal, düşünsel, inançsal baskılarla yaptığı mücadele olarak özetleyebilirim. İlk filmini çekecek sinemacılara önerim her türlü finansal yetersizliğe, baskıya, zulme, sansüre karşı dirayet göstermeleri ve başarana kadar sabır etmeleri ancak eleştirilere ve farklı düşüncelere karşı mütevazı olmalarıdır.

Etkilendiğiniz yönetmenler var mıdır, varsa kimlerdir? En beğendiğiniz yönetmen kimdir? En beğendiğiniz film nedir? Bir filmin tek bir sahnesi çekmek isteseydiniz bu sahne hangi filmin hangi sahnesi olurdu?

Yılmaz Güney, Andrey Tarkovsky, İngmar Bergman, Abbas Kiyarüstemi, Akira Kurosawa, Bahman Ghobadi, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz…

En Beğendiğim Yönetmen: Yılmaz Güney.

En Beğendiğim Film: “Yol” diyeceğim ama ayrıca çok beğendiğim filmler var.

Ghobadi’nin “Kaplumbağalarda Uçar” filminin final sahneleri beni çok etkiler, çekmek isterdim.

'SİNEMA EN KUVVETLİ BAĞI EDEBİYAT İLE KURAR'

Sinema- edebiyat ilişkisinin güçlü bir bağa sahip olduğunu düşünüyor musunuz? Sizce yönetmen ya da senarist olmak isteyen biri kimleri okumalı?

Elbette düşünüyorum. Sinema tüm sanat dallarından beslenir ve içerisinde barındır. Edebiyat okuyucusuna kelimelerle düşündürüp bir dünya kurdurur, sinema sinematografi ile bu dünyayı hâlihazırda verir ve izleyiciyi üzerine düşündürmeyi hedefler.

Bir senarist ve yönetmen okuduğu edebiyat eserleriyle kurduğu dünyalarda kendi eserini yaratmasında ona zenginlik katmaktadır. Sinema en kuvvetli bağı da edebiyatla kurmuştur. Okumayan bir sinemacı; yuvasında kanat çırpan yavru kuş gibidir, boşluğu görür ama sınırsız gökyüzünde kanat çırpamaz.

Dünya klasiklerinin hepsini okumalı… Türk Edebiyatında Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Cemil Kavukçu, Mehmed Uzun, Hasan Ali Toptaş... İlk aklıma gelenler bunlar… Dünya edebiyatında Kafka, Çehov, Dostoyevski, Zweig, Camus, Necib Mahfuz, Saramago, Marquez…

Sinema okullarında verilen sinema eğitimini yeterli buluyor musunuz?

Ülkemizde başarılı eğitmenlerin olduğu çok köklü sinema okulları bulunmakta ve eğitimleri de başarılı… Ancak sinema okullarının son yıllarda sayılarının hızla artmasıyla birlikte bunu söylemek ne yazık ki doğru değil. Okullarda eğitim sistemi ve eğitmenlerin yetersizliği elbette ki bu okullardan mezun olacak öğrencilerin yeterliliğini olumsuz yönde etkilemektedir.

Bir yönetmenin gözünden yapımcı kime nedir? Yapımcı, set öncesinde, sette, set sonrasında ne iş yapar? Yönetmene karşı sorumluluğu nedir? İyi bir yönetmen- yapımcı ilişkisi nasıl olmalı?

. .

Yapımcı senaryonun filme çekilmesinde gerekli olan ekonomik ihtiyaçları temin eden ve ya sağlayan aynı zaman da filmin gösterimini ve tanıtımını sağlayan, organize eden kişidir.

Yönetmenin filmde kurmak istediği dünyayı en iyi bilenlerden biri olarak yapımcı, teknik ekip ve ekipman oluşumunda, stüdyo işlemleri, mekan temininde yani fiziksel olarak gerekli olan şartları yerine getirmek onun en önemli sorumluluğudur. Fiziksel şartlar ne kadar iyi olursa filmin düşsel derinliğini de yönetmen o denli sağlam örgüler.

Son yıllarda özellikle festivallerde baş gösteren sansür meselesine dair, sinemacıların alması gereken tavır sizce nedir? Yanı başımızda yıllardır sansüre karşı mücadele eden ve başarı gösteren İran Sineması örneği varken, sizce Türkiye Sineması sansüre karşı bir başarı sağlayabilecek mi?

Sinemacıların öncelikli olarak sansüre karşı susmaması gerekmektedir. İran’da siyasi otoritenin rejim sistemiyle uyguladığı sansür elbette daha korkutucu ve karşı çıkılması çok zor bir sistematik baskıyla yapılmaktadır. Sinemacılar var olan baskıya daha akıllıca yöntemler bularak rejimin sansürünü önlemeye çalıştılar.

Sinemacılar buldukları ve uyguladıkları zekice çözümlerle, rejim kafasını karıştırarak baskıyı hafifletmiş aynı zamanda İran sinemasına başka bir soluk getirmiştir. Baskı içerisinde olmalarına, işkence görmelerine, hapis yatmalarına, ülkelerini terk etmelerine sebep olsa bile sanatçılar üretmekten vazgeçmemişlerdir.

Ülkemiz sinemacıların da öncelikli olarak kendi içerisinde bu konuyu tartışıp kesin bir tavır belirlemeleri gerekmektedir. Kendi içimizde öncelikli olarak farklılıklarımıza saygı gösterip, "bananeci" tutumumuzu değiştirip bir birliktelik sağlayabilirsek sansüre, karşı koyabiliriz.