Ragıp Zarakolu: 80'lerde bandrol yoktu!
Belge Yayınları kurucularından Ragıp Zarakolu yayınevine yapılan polis baskınını anlattı. Zarakolu, "Bu ülke değişmeyi asla beceremeyecek. Ve kara tarih kendini hep tekrarlayıp duracak. Tarihin büyük bir şamarını yiyene kadar" dedi.
DUVAR - Yayın hayatına 40 yıldır devam eden Belge Yayınları'na yönelik düzenlenen baskında polisler, “bandrolsuz kitap” ihbarı var iddiasıyla hem yayınevinde hem de depoda arama yaptı. N. Mehmet Güler'in Belge'den yayımlanan “KCK Dosyası: Küresel Devlet Devletsiz Kürtler” ve “Ölümden Zor Kararlar” adlı kitaplar için toplatma kararı olduğunu söyleyen polisler, yayınevinde bulunan 1980’lerden, 1990’lardan kalma kitapları, toplatma kararı olmadığı hâlde götürdü. Yaklaşık 2 bin kitaba el konulmuş, gözaltına alınan yayınevi çalışanı Mehmet Ali Varış daha sonra serbest bırakıldı.
Belge Yayınları'ndan en son Baskın Oran'ın "Recep Tayyip Erdoğan'ın Yazılmamış Anıları" ile Enis Coşkun'un "Anayasa Değişikliğinin İçeriği ve Anlamı 2017 Referandumu" kitapları çıkmıştı.
Ragıp Zarakolu'nun Evrensel gazetesinde "Tarihin şamarını yemedikçe" başlığıyla yayımlanan yazısında, "Bremen. Dersim Jenosidinin 80. yılını anmak üzere Alevi Kültür Merkezindeyiz.
Her 9 Mayıs’ta İnsan Hakları Derneğinin İstanbul Şubesi, 28 Şubat 2002 tarihinde yaşamını yitiren yayıncı ve İnsan Hakları aktivisti Ayşe Nur Zarakolu’nun (Sarısözen) anısına düşünce özgürlüğü ödülü veriyor. Bu yazıyı okuduğunuzda bu yılın düşünce özgürlüğü kahramanlarının adları açıklanacak.
ANZ, 1990 yılında Kürt tabusuna, Beşikçi’nin “Devletlerarası Sömürge Kürdistan” kitabını yayımlayarak, Celal Başlangıç’ın deyimi ile “ilk yumruğu” indirmiş, aynı yıl Beşikçi’nin Dersim Jenosidi ile ilgili bir başka kitabını daha yayınlayarak konuyu soykırım bağlamında ilk kez gündeme getirmişti. 1993 yılında Yves Ternon’un ve Vahakn Dadrian’ın kitapları ile “Ermeni tabusu”nu, 1996 yılında ise Andreadis’in kitapları ile “Pontos tabusu”nu tartışmaya açacaktı.
Bu ödül 2004 yılında, Anadolu’nun kültür mirasını yeniden insanlığa kazandıran Dil Bilimci ve Yazar Sevan Nişanyan’a verilmişti. Büyük Yunan yazarı, “Benden selam söyle Anadolu’ya” Romanının Yazarı Dido Sotiriyu’nun köyünü restore ederek, alternatif kültürel turizmin merkezi haline getirmişti" dedi.
Zarakolu yazısına, "Turizmden hayli nemalanan bir ülkenin jandarması, kaymakamı, savcısı, hakimi harekete geçti, “Vay kaçak ev yapmışsın” diye.
Anadolu’nun hiçbir köyünde ben izinle inşaat yapıldığını duymadım... Ama eğer siz Ermeni iseniz, üstelik bir Rum köyünü imar ediyorsanız, ülkenin ekonomisine ve kültürüne yaptığınız katkının hiç bir önemi yoktur.
Ama T.C.’nin gizli bir yasası vardır: “Geri dönüş yok!” diye.
Yani siz, tarihin sayfalarına gömülmüş kültürleri canlandıramazsınız. Yeniden dedelerinizin yerlerine geri dönmeyi ise düşünmeyin bile!
Ermeni bir dostum Mardin kentinde bir ev alıp restore ettirmişti, başına gelmedik kalmadı.
Bir başka Amerikalı Ermeni Van’da otel açmıştı.
Ülkenin ekonomi politikası, yabancı sermayeyi çekmek için yırtınmak değil mi? Neredeyse takla atılıyor bunun için.
Amerikalı yatırımcı olabilirsiniz, ama Ermeni ve Rum olmama koşuluyla.
Adam sonunda kaçıp gitti.
Bari bu işi becerebilseniz!
Van depreminden sonra sözde “izinli” lüks otelinizin nasıl çöktüğünü biliyoruz.
1999 depreminde “izinli” binalarınızla dolu kentlerin nasıl çöktüğünü biliyoruz.
Göstermelik tek bir müteahhide dava açıldı. Kurbanlık koyun gibi. Kısa süre yattı çıktı.
Ama Sevan Nişanyan, 4 yıldır hapiste... Neymiş? Kaçak inşaat yapmış! Vay vay!
Yahu kentlerinizin mahallelerinin yarısından çoğunda kaçağı bırakın, mülkiyet bile yoktu. Turgut Özal’ın özel yasası ile yasallaştırıldı.
Devlet mülküne vatandaş kendi evini kendi yapmıştı.
Gelişen vahşi kapitalizmin, ucuz iş gücüne ihtiyacı vardı, buna göz yumulmuştu.
Patronlar işçisine bir de konut mu yaptıracaktı!
Peki, mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi diye soran çıktı mı? Kamunun nasıl olmuş da, bu kadar arazisi olmuştu?
Ne olmuştu, bu arazilerin sahiplerine?
Soran çıkmadı.
Başka bir Ermeni eczacı hanım, “Ben vatanımda dükkan açacağım” dedi, Van’da. Başına gelmeyen kalmadı, başka kazalara gitti, oralarda da yaşatmadılar. Akıbetini bilmiyorum.
Geri dönüş yok!
Buna “İsrail sendromu” da diyebiliriz. Yahudiler 2 bin yıl sonra anavatanlarına döndüler ya. Bu da adamların korkulu rüyası olmuş. Ya bir gün dönerlerse?" diyerek devam etti.
Zarakolu son olarak, "Ya Ermeniler, Rumlar, Süryaniler de vatanlarına dönmek isterlerse? Taş üstünde taş bırakma, sen yıkamazsan, define avcılarına yıktır, tahrip ettir. Mezarlıkları tarumar ettir. Ki kazara turist olarak bile gelseler, geri dönmeyi özendirecek bir şey kalmasın.
ANZ Düşünce Özgürlüğü Ödülü 2005 yılında ise Hrant Dink’e verilmişti; Sabiha Gökçen’in kökeni hakkında yazı yayımladı diye, Genel Kurmay’ın tepkisinden sonra boy hedefi olması üzerine. Sabiha Gökçen’in kökeni şu olmuş, bu olmuş sana ne! Üstelik asker falan da değil kadın. Sana mı vazife, pertavsızla gazete okuyup suç duyurusunda bulunmak? Ama, Dersim’i heyecanla bombalayan bir hanım söz konusu olunca, gerisi teferruat!
Bütün bunların ahı tuttu ülkede. Tutuklayacak kimse kalmayınca, polis polisi, hakim hakimi, savcı savcıyı tutukluyor! Dünyada böyle bir ülke örneği var mı acaba?
Birisi, kazara belediye başkanı olmuştu da, CHP’lilerin birbirini halletmesi sonucu. Belediye Başkanı olarak ilk icraatı, Osmanlının son dönem kültür mirasını bize kazandıran Çelik Gülersoy’un bize kazandırdıklarına el koymak olmuştu. Osmanlı diye geçinenlerin bari Osmanlının ne olduğu hakkında bir fikri olsa.
Diyarbakır Belediyesi yeni açılan bir parka ANZ adını verdi. Sayısız uluslararası ödüle sahip bir düşünce özgürlüğü savunucusu olarak adını kalıcı kılmak istedi. Valilik dellendi ve yasakladı, “O bir suçlu!” diye. Ne suçlusu? Düşünce suçlusu bir sabıkalı devlet nezdinde. Hangi dönemde? Post 28 Şubat. Sözde ülkenin liberalleştiği, “reformlar” yaptığı, AKP’nin ilk balayı döneminde.
Doğubayazıt Belediyesi, bir İtalyan kardeş belediyesinin katkısı ile ANZ Kadın Sağlık ve Eğitim Merkezi açtı, ölümünden bir yıl sonra. Halkın büyük çoğunlukla seçtiği belediye başkanı geçen yıl görevden alındı ve yeni atanan kayyımın yaptığı ilk iş bu merkezin kapısını mühürlemek oldu.
Ve ANZ’nin doğum yıl dönümünden bir hafta önce, polis kurduğu yayınevine geldi. “Hakkınızda DHKC yayınları dağıttığınız yolunda ihbar var” diye. 20 yıl önce, 30 yıl önce basılmış 2 bin kitaba el konuldu. Formal gerekçe “Bandrol yok arkasında”. “Yahu o zaman bandrol icat olmamıştı” diye itiraz etseniz ne fayda? Arşivde bulunan 1969’da 1970’de çıkmış ANT kitaplarına bile el konuldu.
Ama, aslında bunun ardında tarihsel derin bir gerçeklik var.
Bu ülke değişmeyi asla beceremeyecek. Ve kara tarih kendini hep tekrarlayıp duracak.
Tarihin büyük bir şamarını yiyene kadar!" dedi.