Şamil Yılmaz: Derindeki hikâyeyi duymaya çalışıyorum

Yazar Şamil Yılmaz ile “Apaçi Gızlar” oyunu üzerine konuştuk. Yılmaz "Apaçi Gızlar, komedi türlerini kullanan bir oyun. Oyunda özel olarak şarkılara değil, birçok şeye gülüyoruz. Kadınlardan birinin cinselliği yaşama biçimi, diğerinin aşırı saflığı, bir başkasının neredeyse hayvani bir içgüdü dünyasına ait olması…" diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ankara merkezli tiyatro grubu olan “Mek’an Sahne”nin son oyunu “Apaçi Gızlar”ı, oyunun yazarı Şamil Yılmaz ile konuştuk. Yılmaz’a, gelecekle ilgili kaygılarını sorduğumuzda, “…bu ülke, bugün yapabildiğim şeyleri yarın da aynı rahatlıkla yapabileceğimin garantisini vermiyor hiçbir biçimde” diyerek cevaplıyor.

Şamil Yılmaz. Şamil Yılmaz.

“Mek’an Sahne” ne zaman kuruldu, kimlerden oluşur?

Mek’an 2014’te, Ankara’da kuruldu. Çoğunluğu tiyatronun farklı alanlarında eğitim almış ya da almakta olan isimlerden oluşuyoruz. Kurucu bir kadro tabii ki var. Fakat mesele bir ekipse, kuruculardan çok o yapıyı devam ettirenler, devam etmesinde payı olanlar önemli oluyor galiba.

Şöyleyiz: Anadolu Konservatuar’dan Sezen Keser, Elif Öztürk ve Özge Bozdoğan; Ankara Konservatuar’dan Umur Sevgül; Bilkent’ten Barbaros Efe Türkay, Baran Can Eraslan; DTCF’den Pelin Temur, Ahmet Melih Yılmaz, Ceren Özcan, Oğulcan Arman Uslu, Ecem Çataloğlu, Cansu Yumuşak, Merve Ülgentay, Engin Baysal, Duygu Aslan, Özgün Çakar, Utku Akgün; ODTÜ Felsefe’den Beste Tunçay… Bu liste aşağı yukarı Mek’an demek işte…

'ASGARİ İHTİYAÇLARIMIZI KARŞILAMAKTA ZORLANIYORUZ'

Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?

Adının da ele verdiği gibi ödenek eksikliği temel sorun… Fakat ödenekten kastım, sadece oyun çalışırken gerekli olan dekor, kostüm, teknik ekipman ve kira gibi kalemlere harcadığımız para değil.

Bizim için temel sıkıntı, oyuncuların haklı olarak ödenekli tiyatrolarda ya da farklı iş kollarında çalışmak zorunda kalıyor olmaları. Şu anda “Apaçi Gızlar”ı oynuyoruz örneğin. Beş kişilik bir oyun. Ve ekibin tamamı, geçim sıkıntısı yüzünden, Bursa, İstanbul, Ankara ve İzmir’e dağılmış durumda. Haliyle takvime oyun koyarken farklı şehirlerdeki oyuncuların farklı oyun takvim ve mesailerini hesaba katmak zorunda kalıyoruz. Bu da çok mümkün olmuyor. Bazen “Apaçi Gızlar”ı iki üç ay hiç oynayamadığımız bile oluyor.

Mek’an Sahne, kısacası, oyuncusunun asgari ihtiyaçlarını karşılayamıyor olmanın zorluklarını yaşıyor. Yaşamaya da devam edecekmiş gibi görünüyor. Bunun dışındaki tüm sorunları bir biçimde halledebiliyoruz. Bir bununla nasıl baş edebileceğimizi henüz bulamadık. Ve bu bizi hem yorup yıpratıyor, hem de çok üzüyor…

Alternatif tiyatro yapan bir yazar olarak gelecekle ilgili kaygılarınız nelerdir?

Oyun yazarlığım üzerinden herhangi bir kaygı taşımıyorum. Kurumsal bağımsızlığın verdiği bir özgürlüğüm var. Hiç kimse bana ne yazmam gerektiğini, nasıl yazmam gerektiğini hiç değilse bu mecrada söylemiyor. Ne istersem onu yazıyorum. Ama bu ülke, bugün yapabildiğim şeyleri yarın da aynı rahatlıkla yapabileceğimin garantisini vermiyor hiçbir biçimde. Sadece bana değil, kimseye vermiyor. Özel olarak “Başıma neler gelecek, bundan on yıl sonra da yazabilecek miyim?” diye sormuyorum kendime. Yazarmışım gibi geliyor. Ama üzerinde var olduğum zeminin nasıl mide bulandırıcı bir hızla değiştiğini de, KHK ile ihraç sürecimde çok yakından gördüm. Ülkeye ne olacaksa bana da o olacak galiba; ben de herkes kadar endişeli, tedirgin ve zaman zaman da kayıtsızım.

Sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin alternatif tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?

Hem seyir deneyimini çeşitlendiren yeni mekânsal düzenlemeler, hem de anlatılan hikâyelerin düşünsel ve biçimsel olarak daha cesur ve güncel olması seyircinin ilgisini bu tarafa doğru çekiyor olabilir… Kurum tiyatroları görece eski bir repertuvarla çalışıyor. Konular daha orta sınıf bir hissiyat dünyası için evcil tutulmuş bu yüzden. Kesinlikle meselesiz değiller. Ama onların meseleleriyle bizim meselelerimiz açıkça birbirinden farklı. Ve bu farkı önemseyen bir seyirci var. Onlar galiba bizim seyircimiz oluyor…

“Apaçi Gızlar’’ neyi anlatıyor? Neden böyle bir metin yazmayı tercih ettiniz?

“Apaçi Gızlar” klasik ölçütlerle düşündüğünüzde bir şey anlatmıyor. Kaba bir hikâye çatımız var; bir grup genç kadın, arkalarından konuşan mahallenin erkeklerinden intikam almak için bir gündüz diskosunda buluşuyorlar. Bunun için de bildikleri tek yol olan arabesk rap’i kullanıyorlar. Fakat süreç içerisinde, hikâye erkeklerden kopup kadınlar arasında açığa çıkan özel ve yırtıcı bir enerji ve kurulan ortaklığa doğru açılıyor.

Apaçi Kızlar, Şamil Yılmaz, 2017. Apaçi Kızlar, Şamil Yılmaz, 2017.

Kadınlara ait bu enerji alanını oyuncunun bedeninde görünür kılmak temel motivasyonumuzdu. Bu enerji, orta sınıf ailelerde yetişmiş kadınlarda çok göremediğimiz bir yıkıcılık taşıyor. Meydan okuyan, baş kaldıran, kendi kabının dışına taşmaya çalışan daha yırtıcı ve dizginsiz bir kadınlığın sahnesi olsun istedik bu oyun. Ama aynı zamanda arabesk rap kültürü kadınları dışlayan da bir kültür... Daha erkek merkezli ve maço bir performans kültürü hâkim oraya. İçerdeki hikâye ve şarkılar, bu merkezi kadınlardan tarafa doğru da kaydırıp biraz parçalıyor. Ben oyunun bu tarafını da önemsiyorum.

Buradan bakıldığında oyun, bir tema cümlesinin değil, ancak oyuncu ve seyirci karşı karşıya geldiğinde açığa çıkabilecek olan özel bir deneyimin oyunu.

'OYUN ARABESKİ ALAYA ALAN BİR YAPI ÜZERİNE KURULU DEĞİL'

Oyun, arabeski, alaya alan bir yapı üzerine kurulu… Ankara’nın varoşlarını ve kültürünü düşündüğünüzde arabeskin yanılsamasının görsel kodları sizce nelerdir?

Oyun arabeski alaya alan bir yapı üzerine kurulu değil. “Apaçi Gızlar” komedi türlerini kullanan bir oyun. Oyunda özel olarak şarkılara değil, birçok şeye gülüyoruz. Kadınlardan birinin cinselliği yaşama biçimi, diğerinin aşırı saflığı, bir başkasının neredeyse hayvani bir içgüdü dünyasına ait olması…

Bu niteliklere gülüyoruz fakat onları olumluyoruz da. Selay’ın “orospulukları” oyunun alay edip dışladığı bir şey değil, ya da bir erkek olduğu halde kendisine “Döndü” denmesini isteyen Döndü’nün bu kışkırtıcı talebi. Bütün bu “gag”lar, alaycı değil olumlayıcı bir refleksin ürünü. Müzik için de aşağı yukarı aynı şey geçerli.

Ama arabesk rap, zaten, yer yer kendi içinde mizah taşıyan bir tür. Özellikle oyundaki gibi iş atışmalara geldiğinde, mizah dozu neredeyse saldırgan bir düzeye çıkıyor. Bir de, yukarıda da dediğim gibi, arabesk rap dünyasında kadın sesi neredeyse hiç yok. Bizim “gızların” erkeklerin oyun alanına girince orayı biraz ‘dağıtmış’ olması çok mümkün yani.

Benim düşünce sistemimde “arabeskin yanılsamasının görsel kodları” diye bir ifade de hiç yer etmedi. Yazdığım neredeyse her şeyde arabesk bir maneviyatın içinde dolaştım. Fakat diğer oyunların çok ağır ve sert bir duygu dünyası vardı. Bu sefer biraz daha hafif, hem bize hem de seyirciye iyi gelecek bir dünya kuralım istedik. Şu kadarı benim için çok belirleyici: Müzikten yola çıkarak hiç büyük toplumsal çıkarımlar yapmadım şimdiye kadar. Tersi, yani insanlara dinledikleri müzik türleri üzerinden eleştirel bir mesafe alıp oradan konuşma geleneği, benim değil çok anlaşılır bir biçimde sosyologların işi…

Ben sadece derindeki hikâyeyi duymaya çalışıyorum…

Oyun, her ne kadar dramatik bir metin görünümü taşısa da şarkılı- türkülü, şiirli, tektonik dansı barındıran bir janra sahip… Bu bakımdan oyununuz alternatif sahnelerde gösterilse de içerik olarak bulvar tiyatrolarını anımsatmakta… Oyunu yazarken veyahut yazma aşaması bittiğinde, kafanızda oluşan biçimle sahnede görünen biçim arasında ne tür farklar var?

Oyun, çok gevşek tutulmuş dramatik bir çerçeveyi kullanarak, yukarıda saydığınız sokağa özgü gösteri formlarıyla yeni bir biçim üretmeye çalışıyor. Bulvar tiyatrosu hem dansı hem de şarkıyı tiyatroya özgü bir paranteze alarak kullanır. Onun tiyatro olduğunu daha duyduğunuz anda bilirsiniz. Apaçi Gızlar ise modelini kesinlikle oradan almıyor. Klasik dramın görece sakin, ölçülü, kuralları çok belirgin dünyasıyla karşılaştırıldığında tabii ki bulvar tiyatrosuna daha yakınız. Bununla gurur da duyarız, orada bir sıkıntı yok. Ama yaptığımız işin referansı teatral geleneği aşsın, oranın pek kullanmadığı imkânlara doğru açılsın da istedik. Yeni bir dilin kıyısında, başka bir şeyin peşindeyiz yani.

. .

“Mek’an Sahne” bir Ankara tiyatro topluluğu… Bu yüzden oyunun geneline de Ankara “bebe”lerinin dili hâkim… Ankara’nın “bağrından” kopan bir tiyatro grubu olarak hazırladığınız yeni bir oyun var mı?

Yazılan metinler var tabii. Öncelikle “Melodram Üçlemesi” dediğimiz bir serinin üçüncü ve son halkası sezona yetişecek. İlkinde iki erkeğin, ikincisinde bir kadın ve erkeğin hikâyesini anlatmıştık. Bu sefer iki kadının hikâyesi geliyor. Sonra kendi aramızda “kuş kız” dediğimiz bir oyun var. Onu Pelin Temur yazıyor. Uçmayı sadece hayal etmenin biraz ötesine geçeceğiz galiba bu oyunda. O da sezonda seyirciyle buluşacak. Seri katil yaşlı bir kadının hikâyesi olan “Azimet” de tezgâhta. Ve bir de tiyatro ve oryantali özel bir hikâye içinde birleştirmeye çalıştığımız, hem metin hem de sahne kısmını çok önemsediğimiz “Dansöz” var. Çok oyun geliyor yani…

“Apaçi Gızlar”ı nerde, hangi günlerde oynuyorsunuz?

Sezon bittiği için tarih veremem. Ama önümüzdeki sezon toplanabildiğimiz her fırsatta oynamaya devam edeceğiz. İlgilenenler Mek’an’ın Instagram hesabından takip edebilirler: mekansahne.