Harun Güzeloğlu: Bu metni hiç sahnelemeseydik
Yönetmen Harun Güzeloğlu ile 'Taranta Babu' oyunu hakkında konuştuk. Güzeloğlu, 'Güncelle yakaladığı bağ olmaz olaydı da bu metni hiç sahnelemeseydik' dedi.
DUVAR - Nazım Hikmet’in Taranta Babu adlı şiirinden aynı isimle tiyatroya uyarlanan oyunu, oyunun yönetmeni Harun Güzeloğlu ile konuştuk. Güzeloğlu, neden bu metni seçtiklerini, alternatif tiyatroya dair kaygılarını ve umutlarını ve gündeme dair yorumlarını bizlerle paylaştı. Güzeloğlu, Taranta Babu üzerinden gündeme dair düşüncelerini şöyle özetliyor: Gün gibi ortada, Musollini İtalya’sını anlatan bir metin bugün ülkemizle bu kadar yalın bir bağ kurabiliyorsa, demek ki işler iyi gitmiyor.
'Oyun Sandalı' ne zaman kuruldu, kimlerden oluşur?
Oyun Sandalı'nı 2013 yılında Cansu Fırıncı ile birlikte kurduk. En yeni başlayanından sahne tasarımcısına kadar seçici bir biçimde çoğalıyoruz. Seçme kriterlerimiz ise çok kolay; denemekten ve çalışmaktan imtina etmeyen, hata yapmaktan korkmayanlar diyebilirim.
Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?
Hangi birinden başlasam bilemedim. Öncelik tabii ki yapım aşamasındaki maddi zorluklar. Sonrası salon bulmak, seyirciye ulaşmak ve bunları yaparken geçiminizi sağlamak... Bu yüzden alternatif tiyatro yapanların neredeyse tamamı ek işler yapıyor. Garsonluktan pazarlamacılığa ve şanslıysa dizi oyunculuğuna kadar epeyce yan iş sayabilirim. Bunların yanında bir de görünürlülük sıkıntısı yaşanıyor. Prodüksiyon tiyatrolarının kapladığı alanın içinden sesinizi yükseltmek ve duyurmak zor oluyor.
Alternatif tiyatro yapan bir yönetmen olarak gelecekle ilgili kaygılarınız nelerdir?
Gelecekle ilgili, memleketin hali ahvalinden duyduğum kaygının ötesinde kendimle ilgili pek kaygım yok. Neden derseniz, şu an tiyatronun her bir dalıyla heyecanla ve aşkla ilgilenen o kadar çok genç insan var ki... Bu durum benim için kaygıdan çok, sürekli üretmek için fırsat demek. Olumsuz her şeye rağmen gelecekte sahnelenecek oyunların heyecanını duyuyorum. Bu yıl şahane işler izledim ve önümüzdeki sezonu merakla bekliyorum.
İstanbul’da sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin alternatif tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?
Seyircimizde bir artış olduğu görünüyor. Tabi bunu Kadıköy için söylüyorum. Ne yazık ki bu durum Taksim civarı için tam tersi… Burada da devreye yaşadığınız yerelliğin sizinle uyumu ve teması giriyor. Beyoğlu’ndaki gözle görünür erozyon oradaki tiyatroları çok hızlı etkiledi ve birçoğu kapanmak zorunda kaldı. Çok üzücü… Üzücü ama sadece üzülmek yetmiyor, bu durum aynı zamanda topyekûn bir mücadelenin de konusu.
Bir bölgenin kültür, sanat ve eğlence yaşamı o bölgenin yerel yönetimi tarafından neredeyse düşman ilan edilmişse işiniz de bir o kadar zorlaşıyor. Kadıköy’de durum biraz tersi ve bu da seyircinin ilgisini ve güvenini arttıran sebepler. Tabi ki alternatif tiyatroların üretim yoğunluğunun ve oyunların estetik seviyesinin yükselişini de seyirci artışındaki sebeplerin başında saymak gerekli. Yerelliğiniz ne kadar iyi durumda olursa olsun sorun bitmiyor. Bir sürü ekonomik sıkışmaya rağmen, onlarca alternatif tiyatro ve salon inatla üretimlerini sürdürüyor. Bu inada, itina ve iyi repertuar da eklenmeye başlayınca seyircinin ilgisi de günden güne artıyor haliyle.
Taranta Babu neyi anlatıyor? Neden bu metni tercih ettiniz?
Taranta Babu, Musollini dönemi İtalya’sını anlatıyor. Bu metnin en görünen yüzü… Bunu yaparken, emperyalizm, emek - sermaye çelişkisi, faşizm, din, sermaye sınıfı ve onun işbirlikçisi sanat dünyası, aşk, özlem ve daha bir sürü pek çok şey var metinde. En çok da her şeye rağmen faşizmle ince bir alay, gelecek için umut var... Bizim metni seçişimiz ve sahneleyiş heyecanımız da tam bu sebeple.
Bu ince alay ve umuttan tutunca günümüzle çok çabuk kurulabilecek bir bağ oluşuyor bana göre. AKP eliyle yürütülen korku ortamının yanına, konuştukça mizahın ötesine geçen yöneticileri koyunca, reji kendiliğinden işlemeye başlıyor. Seyirci, metni bilsin ya da bilmesin, Nazım’ın hiç ölmeyen dehasını kavrıyor. Ben de rejiyi yaparken istediğim buydu. Nazım’ın her satırını, imasını, eleştirisini, Gallalı delikanlıyı, faşizmin ulviyetini anlayamamış bir 'clown' oyuncusunu, faşist yazarları vb. görünür kılmak.
Oyun biçimsel olarak Charlie Chaplin’in ilk dönem filmlerini anımsatıyor. Sadece biçimsel olarak değil aynı ideolojik kaygıları da taşıyor bence. Siz ne düşünürsünüz?
Saptamanız kesinlikle doğru... Oyunun içinde de benzeştiren bir sahneyi özellikle koydum zaten. Son bölümdeki savaşmaya zorlanan clown sahnesi… Aynı ideolojik kaygıları taşıdığı da doğru... Taranta Babu'ya yazılan mektupları ele geçirip, bize seyirlik olarak sunan clown bu rejide taraf… Sadece izleyen ve aktaran değil, canlandırdığı roller arasında dahi duygusal seçimler yapıyor. Yani tarafı da çok belli... “Taranta Babu”nun yazarının tarafı.
Oyun biçimsel olarak yer yer fiziksel tiyatroya, yer yer pandomime, yer yer de deneysel tiyatroya yakın duruyor. Nazım Hikmet gibi büyük bir yazarın bu metnini tiyatroya uyarlarken biçimsel kaygılarınız ne oldu?
Öncelikli kaygının sahibi müthiş bir performansla, gece gündüz çalışan, oyunla yatıp, 'clown'la kalkan sevgili dostum Cansu Fırıncı’ydı. Sonra bu kaygı provalar ilerledikçe beni daha çok içine aldı. Bu da normal bence… Çok kısa sayılabilecek bir sürede, beden, mask, clownesk tavırlarla, hele de metnin özünü bozmadan bir oyun yapmak kaygının ötesine geçip, kimi zaman uykularımızı kaçırdı. Buradaki temel mesele biçimin üstesinden gelmekten çok, Taranta Babu gibi bir metinle biçimin uyumunu sağlamak, metnin özünü gözden kaçar hale getirmemek, Nazım Hikmet metinlerine biçimsel yaklaşımdaki tabular vb. bir dizi sorunsalla boğuştuk diyebilirim. Umarım üstesinden gelebilmişizdir.
Oyun zor ve tek oyuncu baz alındığında yorucu bir metin… Oyunun temel kaygısı, metnin faşizm ve kapitalizm karşıtlığı üzerinden kendini var etmesi… Taranta Babu ne zaman yazılmış olursa olsun, güncelliğini koruyan bir metin. Günde/güncelde sizi rahatsız eden şey ne oldu da Taranta Babu'yu sahneye koydunuz?
“Güncelle yakaladığı bağ olmaz olaydı da bu metni hiç sahnelemeseydik!” demek geldi içimden ve dedim. Gün gibi ortada, Musollini İtalya’sını anlatan bir metin bugün ülkemizle bu kadar yalın bir bağ kurabiliyorsa, demek ki işler iyi gitmiyor. Ama mesele Nazım olunca faşizm sevdalılarına karşı kullanacağımız umudun panzehiri de yine metnin içine yer yer serpiliyor.
"Ve dünya öyle büyük,öyle güzel
öyle sonsuz ki deniz kıyıları
her gece hepimiz
yan yana uzanıp yaldızlı kumlara
yıldızlı suların
türküsünü dinleyebiliriz..."
Nerede, hangi günlerde oynuyorsunuz?
Sezonu 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde Adana turnesiyle açacağız, eğer bir aksilik olmazsa tabi… Önümüzdeki sezon yine Altkat Sanat, Nazım Hikmet Kültür Merkezi ve görüşmelerini sürdürdüğümüz çeşitli ilçelerdeki salonlarda sahnelemeye devam edeceğiz.