B. Cem Kola: Tek kaygım tiyatroların 'alternatif devlet tiyatroları'na dönüşmesi
Yönetmen Behiç Cem Kola ile 'Yoruyorsunuz Bizi Aferin Size!' hakkında konuştuk. Kola, "Birçok tiyatro zamandan, paradan ya da imkânlardan yakınarak, tam karşısında durduğu biçimlerde sanatsal üretimler yapmaya başlıyor ve bu durum korkutucu" dedi.
DUVAR - 'Yoruyorsunuz Bizi… Aferin Size!’’ isimli oyunun yönetmeni Behiç Cem Kola ile alternatif tiyatroyu, ödeneksiz tiyatro yapmanın zorluklarını ve kurmaca- gerçeklik ilişkisini konuştuk. Konu akımlara gelince Kola, “Her yeni akım aslında tiyatronun içinden koparak tiyatroya ait bir şeyleri götürüyor gibi hissediyorum” diyerek düşüncelerini açıkladı.
“Cazu Tiyatro” ne zaman kuruldu, kimlerden oluşur?
Cazu Tiyatro 2013 yılında kuruldu. Behiç Cem Kola, Oğuz Arıcı, Hasan Şahintürk ve Cansu Kahvecioğlu kurucu ekipten hali hazırda beraber çalışmaya devam eden ekip. Bu ekibe Kadıköy Theatron’un açılma sürecinde Elif Özsüt eklendi. Oyuncu, yazar, dramaturg ekibi her oyunla beraber değişmekte olup, şu anda yaklaşık 20 kişilik bir ekiple sürdürmekteyiz çalışmalarımızı.
Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?
Ödeneksiz tiyatro yapmanın tek zorluğu, ödeneksiz olma- yani maddi güvence meselesi. Bunun dışında ödeneksiz-sponsorsuz olma aynı zamanda bağımsız olmak anlamına geliyor. Kurum ve kuruluşlarla işbirliğine ayıracağınız fiziksel zamanı, ekibinizle daha iyi tiyatro yapmaya harcayabiliyorsunuz.
Alternatif tiyatro yapan bir yönetmen olarak gelecekle ilgili kaygılarınız nelerdir?
Tek kaygım, “İstanbul alternatif tiyatroları”nın, “İstanbul alternatif devlet tiyatroları”na dönüşme ihtimali… Birçok tiyatro zamandan, paradan ya da imkânlardan yakınarak, tam karşısında durduğu biçimlerde sanatsal üretimler yapmaya başlıyor ve bu durum korkutucu.
İstanbul’da sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin alternatif tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?
Böyle bir kayma var mı emin olamıyorum… Varsa bu şu anda alternatif tiyatro oyunlarının niteliği konusunda bir gösterge midir, bunu bilemiyorum.
'Yoruyorsunuz Bizi… Aferin Size!' neyi anlatıyor? Neden bu metni tercih ettiniz?
'Yoruyorsunuz Bizi…', aslında bir şeyi- bir hikâyeyi anlatmıyor. Sahneden seyirciye bir aktarımda da bulunmuyor. “Yoruyorsunuz Bizi”, bizim Samuel Beckett’in işlerini anlama çabamız aslında. Basit bir kaç sorumuz var, bunları seyirciyle paylaşıyoruz. Teatral anlamda cevabı olmayan sorular bunlar galiba; teorik olarak konuşulabilse de… Beckett ve absürt tiyatro etrafında oluşmuş konsensüsün dışında kalmaya çalışıyoruz diyebilirim.
Oyun, yönetmenin sahnede bulunması ve oyunculara “oyun vermesi” ile yer yer kukla tiyatrosunu andırıyor. Başa alınan, tekrar edilen sahneler ile oyuncular tıpkı birer kukla gibi –karikatüre kaçan kostümlerin etkisi de düşünüldüğünde- hareket etmeye başlıyor. Bu durum prova sürecinde mi şekillendi yoksa baştan beri aklınızda mıydı?
Tasarım, baştan beri aklımızdaydı. Basit bir tasarlanma süreci var oyunun. Şöyle açıklamaya çalışayım: “Bir adam düşünün, market arabasını iterek sebze reyonunda dolaşıyor” dediğim anda adamın fiziksel özelliklerini, görünüşünü yaşını vs. tarif etmeme rağmen, bizler yüzsüz ya da çıplak bir adam hayal etmiyoruz. Kalan özelliklerini tasarlıyoruz… İşte bu tasarlama sürecinde- atıyorum - “bir Beckett karakterinin nasıl olması” gerektiği gibi bizden önce tasarlanmış bilgilerle boğuşmaktansa, aklımıza gelen tasarıyı kullanıyoruz. Ve evet karakterler zihnin kuklası oluyor bu anlamda.
Oyun biçimsel olarak fiziksel tiyatroyu da kapsıyor diye düşünüyorum. Belirli noktalarda karakterler yalnızca bedeni ve mimikleri ile sahnede fiziksel aksiyonda bulunuyorlar. Siz oyunun yönetmeni olarak türünü nasıl açıklarsınız?
Oyunun bir türü yok; sanırım artık herhangi bir oyunun türünden bahsetmek çok zor. Her yeni akım aslında tiyatronun içinden koparak tiyatroya ait bir şeyleri götürüyor gibi hissediyorum. Tiyatro, fiziksel tiyatroyu, müziği, şarkıyı, mimi, jonglörlüğü vs. barındırırken, bugün bunların hepsini tiyatronun türünü belirlemek için kullanmaya başladık.
Oyunun özellikle başında ve sonunda olmak üzere, sık sık oyunun gerçekle alakası olmadığını ve kurmaca olduğunu vurguluyorsunuz. Hatta kapanışı da bu konuşmayı destekleyen bir diyalog ile yapıyorsunuz. Sizce, felsefi ve sanatsal olarak kurmaca gerçekten bağımsız mıdır?
Bağımsızdır diye düşünüyorum. Olsa olsa, Oscar Wilde’ın dediği gibi, sanat hayatı değil, hayat sanatı taklit ediyordur. Oyunda da kurmacanın ayrıca vurgulanması, seyircinin gerçeğin sınırlarını kaybetmesini- olanlara inanmasını engellemek için değil; ikinci bir kurmacaya işaret etmek için kullanılıyor. Tıpkı bir filmin başında “Bu filmde geçen olay ve kişilerin gerçekle ilişkisi yoktur” ibaresi gibi.
Nerede, hangi günlerde oynuyorsunuz?
Oyunlarımızı yeni sezonda Kadıköy Theatron’da oynamaya devam edeceğiz.