Mert Diner: Resimde sonsuz olasılık var
Ressam Mert Diner ile geçmiş sergileri ve gelecek planları hakkında konuştuk. Diner, ' İşte bir şeyi önce benim içselleştirmem, sonra kendimde dönüştürmem ve dışarıya aktarmam lazım' dedi.
Fulya Baran [email protected]
DUVAR - Beyoğlu stüdyolarında yaz söyleşileri serisine, çalışmalarını en son geçtiğimiz Nisan ayında 'Diğer Taraf' başlıklı sergide izlediğimiz Mert Diner’le devam ediyoruz.
Diner'in çalışmalarını geniş atölye mekânının fırsat tanıdığı iyi bir espastan izleme fırsatı buluyoruz. Sohbetimizin yanı sıra atölyedeki güzel detaylar geçirdiğimiz zamanı zenginleştiriyor. Çeşitli yıllardan pek çok küçük boyutlu resim, tertiple yerleştirilmiş onlarca eskiz, pencere kenarındaki bitkiler ve sanatçının ufak bir müdahalede bulunduğu desenli beton zemin atölyenin göze çarpan özellikleri arasında. Diner'in üzerinde yoğunlaştığı, bizim de röportaj süresince izleme fırsatı bulduğumuz tuvaller, sanatçının 2014'te başladığı ve kısa süreli sergilediği "Üstünü Kapatınca" serisinin devamı niteliğinde.
Yakın zamanda gerçekleşecek sergisinin haberini de veren Mert Diner ile güncel çalışmaları, atölyede geçirdiği vakit ve resme dair pek çok şey konuştuk. Sanatçı, kendini şaşırtma hedefiyle sürdürdüğü çalışmalarından bahsederken değişme kabiliyetinin önemini vurgulayarak “değişkenlik baki kalmalı” diyor.
'Üstünü Kapatınca' sergisi ve bu serinin çıkış noktasıyla başlayalım isterim.
'Üstünü Kapatınca' serisi, 2014’te bu binanın birinci katında sergilendi. Atölyesiz kaldığım dönemde, hala boş ve atıl olan mekâna üç aylığına yerleşip süreç boyunca ürettiğim işlerden bir sergi yapmıştım. Seri, şu anda çalıştığım işlerle bağlantılı olmakla birlikte genel anlamda “üstünü kapatma” meselesinden ortaya çıktı. Konunun hem kavramsal hem de plastik soruları tartışan yönleri var. Üstünü kapatma hali bir çok çağrışımda bulunuyor; geride kalan,diğer taraf, saklanan, üzeri örtülen ve birçoğu gibi.
Plastik karşılığı ise üst üste binme halinin en klasik yaklaşımla katmanlar oluşturması. Bu katmanlar, göremediğimiz halde bir derinlik de yaratıyor. Katmanların kavramsal olanla kurduğu ilişkinin yanında meselenin iki boyutlu düzlemde ifade biçimi de çeşitli olasılıklara açık. Son griler serisi de yine aynı şekilde üzeri kapatılandan geriye kalana odaklanıp bunun iki boyutlu olasılıklarıyla ilişkili.
Bu kavramlara karşın şu andaki griler serisinde iyimser renk tonları hakim. Bu tercihin altında ne yatıyor?
İşlerimde içerik her zaman hakim olan unsur değil. O sadece bir çıkış noktası. Dolayısıyla seriler neden sonuç ilişkisiyle işlemiyor. Kendi içinde her daim evrilebilme hali var. Duvar meselesi üzerinden yola çıkan son işleri de her gün değişebilen, organik bir unsur olarak ele alıyorum. Diğer bir deyişle resimlerim tam anlamıyla bir temsil meselesi üzerinde konumlanmıyor. Resmi oluşturma süreci, fikirden filizlenen, devamında ondan bağımsızlaşarak ilerleyen bir süreç. Bu, benim işlerimde hep böyle oldu.
Fikir, sadece yola çıkarken yardımcı oluyor, sonunda ortaya çıkan resim, sadece o konuyla ilgili bir oluşum değil. Her seferinde yeni fikirlerle proje üreterek sürekliliği sağlamak zor. Kendi adıma Süreklilik için ortak bir dert olması önemli. “Üstünü kapatma” meselesi 2014’ten bu güne kadar gelen aynı mevzunun devamı. Her şeyin üstünü kapatma hali ve doğurduklarıyla ilgili. O dönem yaptıklarım daha karamsardı. Yüzeyi daha çok kapatmak üzere kullandığım gri ton resme hakimken aralardan delik açarak kalan ip uçlarını görme niyetim vardı. Şu an üstünde çalıştığım seride de aynı dertle başka bir çıkış noktasından başlayarak devam ediyorum tek fark daha fazla oyun oynayabiliyorum artık.
Gri burada neyi temsil ediyor?
Gri, bu serinin ortak noktası. Temsil ettiği şey de üstünü kapatmak / kapatan / kapatan olan. Bu, duvardaki bir şekil, form, ifade biçimi olarak her türlü temsilin üstünü kapatmak olabilir. Örneğin küfür içeren bir yazı da bu elemanlardan biri olabilir fakat yazıyla sınırlandırmıyorum. Bu son serinin çıkış noktası duvarda üstü kapatılanın ardında kalan çizikler, renkler, biçimler. Otoritenin, onu kapatmasının sebebi ifade ettiği anlamı yok etmek. Dolayısıyla ona anlamını yitirene kadar müdahale ediyor. Kapatılmamış parçalar, bütünün anlamını yitirdiği noktada geride kalanlar. Otorite için de bir şey ifade etmiyorlar. Duvar meselesinde en çok dikkatimi çeken de grilerin altında kalan anlamsız parçalar. Burada hem kavramsal hem de plastik bir değer var benim için.
Atölyenin duvarlarında ve panolarda çok sayıda küçük kâğıdın üzerine yapılmış çizimler var. Bunlar tuvallere giden sürecin aşamaları mı?
Onlar birer olasılık hali, birer umut. Fakat bu eskizler, hiçbir zaman büyüyüp bir şey olmaya çalışmıyor. Onlar da kendi hallerinde birer iş ve sürecin bir kısmında kullanabileceğim görsel fikirler.
Atölyede nasıl zaman geçiriyorsun?
Ben gündüzcüyüm, gündüz ışığını seviyorum. Çalıştığım gün boyunca önemli olan yarına umut taşıyacak bir şeyler bırakmak. İşi bitirmek değil, devam edebilecek bir durumda bırakabilmek önemli. Arada kalıp atölyeden ayrılırsam huzursuz olurum. Zaten bitme meselesi zor.
Bir resmin bittiğine nasıl karar veriyorsun?
Hareket edemediğim zaman. Tabi süreç dönem dönem farklılaşıyor. Şu sıralar hamle aralarım çok uzadı. Eskiden tuval üzerinde daha çok zaman geçiriyordum. Şimdi daha az zaman geçirip daha çok bakıyorum. Tabi, resme bakarken sonuçtaki görsel olasılığı hesaplamak aşağı yukarı olanaksız. İşin içinde jest olduğu için bunları tahmin edebilmek çok zor. Jest neden önemli? Her aşamada önüne çıkan düzlemin seni götürebileceği yönleri jest belirliyor.
'MÜHENDİSLİK SANATÇI TARAFIMI DİREKT ETKİLEYEN BİR ŞEY DEĞİL'
Uzun bir süre New York’ta yaşadıktan sonra 2008’de İstanbul’a döndün. Öncesinde de eğitimini aldığın makine mühendisliği üstüne çalıştın. Bu süreçler sanatsal sürecini nasıl etkiledi?
Okul için gitmiştim. Yedi sene iş hayatında geçti fakat o esnada da resim yapıyordum. Resme zaman ayırmak zor olduğu için her şeyi bıraktım, resim okuluna gittim. Benim için önemli olan resme zaman ayırabilmek. Daha çok zaman ayırabileceğim için İstanbul’a döndüm. Mühendislik, sanatçı tarafımı direkt etkileyen bir şey değil. Bir meseleye yaklaşma ve model oluşturma kabiliyeti belki.
İşlerinin tanımlanabilir bir çerçevede olması önemli mi?
Mutlaklaşan şeyde değişme kabiliyeti azalır. Bilgi sürekli güncellenen bir şey. Doğru bilgi de sürekli değişen bir şey. Değişmek, gelişmekle alakalı olduğu için değişkenlik baki kalmalı.
Kavramsal çerçeveden çok teknik anlamda gelişmeyi ön planda tuttuğunu söyleyebilir miyiz?
Aslında hayır, hep ham kalmayı önemsiyorum. Hiçbir şeyin ustası olmamaya çalışıyorum. Böylelikle her gelinen aşamada kendimi şaşırtmak, otomasyonu kırmak önemli. Sürekli güvensiz bir alanda kalmaya çalışıyorum. Çünkü benim için güvenli alanda hareket ettiğim zaman her şey aşırı sıkıcılaşıyor. Eğer bu özgürleşme meselesiyse, ben burada özgürleşemeyeceksem nerede özgürleşebilirim? O zaman nasıl heyecanlanırım? Heyecanlanmazsam bu işe nasıl devam ederim?
Sanat bir özgürleşme meselesi midir?
Öyle değil midir! Bütün korkulardan arınma meselesidir. Ne kadar az korkun varsa o kadar özgürsün. Ama bizde haddinden fazla korku ve endişe var. Resmin bana bu konuda yardımcı olduğunu düşünüyorum. Herhalde hayatla başka türlü mücadele edemezdim. Resme ayırdığım zaman benim için çok önemli bu sebeple.
Şu anda üretimlerini en çok ne etkiliyor? Atölye mekânın ne kadar etkili?
Mekânın kendisi bana şu anda ortalama alan ve ışığı sağlıyor. Onun dışında kendi fiziki özelliğinden bağımsız, mekânın içinden dışarıya baktığımda gördüğüm şey, en azından espas hissiyatı açısından etkili oluyor. Örneğin bir senedir duvara baka baka bunları yapıyorum. Karşı bina üç metre ilerde, gördüğüm espas bu kadar. Beyoğlu sokakları da öyle. Ama başka etkenler de mevcut. Mod, kişisel motivasyon gibi. Örneğin bu gri seriye geçtiğimiz sene Ekim, Kasım aylarında kış zamanı başlamıştım. O zaman bombalar patlıyordu, daha buhranlı bir durum vardı. Zaten son üç senedir duvar fotoğrafları çekiyordum. Deneyerek başladım ve seri gelişti. Fakat sonra Nisan’daki sergi ('Diğer Taraf') nedeniyle mecburen ara verdim. Sergiye dair tüm süreç beş ayımı aldı. Dolayısıyla baharda tekrar çalışmaya döndüm. Bu ara, ister istemez palette bir değişikliğe yol açtı.
Mekândan ziyade işten de beslenebiliyorum artık. İşin bir detayından, onun açtığı bir olasılıktan. O zaman artık içeriğin de bir önemi kalmıyor. Oradan itibaren iş bağımsızlaşmaya başlıyor. Zaten sürekli aynı dert üstünden aynı şeyi aynı şekilde yaptığımı düşünsene! Dert, sadece sana yardımcı oluyor, sonrası kendi içinde evrilebilen bir süreç.
'Diğer Taraf' sergisindeki seçki nasıl bir araya geldi? Üretim sürecinde bu seçkinin nasıl bir yeri var?
'Diğer Taraf' serisi doğada geçirdiğim üç aylık bir sürecin sonunda ortaya çıktı. Beklenmedik bir seriydi benim için. Ani bastıran yağmur ve bütün araziye serili olan tuvallerin ıslanması ve müdahale sonucu oluşan lekeler her şeyin başıydı. Kendi kontrolüm dışında ve beklenmedik olanla bir diyalog. Dolayısıyla sürpriz bir süreç idi.
Doğada, kentte ve atölyede üretim biçimleri ve etkileri üzerine düşünülecek çok başlık var. Sanırım en belirgin olanları zaman ve çevre algısı, duyular ve endişe hali seviyelerinin farklılıkları, bir de mekân içerisinde değil kafanızın üzerinde gökyüzü varken çalışmanın başka bir şey olması… Dolayısıyla tüm bunlar ve birçok konuşulamayan detaylar ister istemez ortaya çıkanı etkiliyor.
Resmin çağdaş sanatla kurduğu ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsun?
Çağdaş sanatın tanımını yapabileceğimi düşünmüyorum. Resim bugün sadece kendi plastik dertleriyle uğraştığı zaman yeterli bir yerde duramıyor, içine kavram girmesi, başka dertler barındırması gerekiyor. Yani bugün sanatçı olarak ortaya çıkan kişinin, sadece plastik meselelere var olması yeterli bir şey değil. Biçime dair olasılıklar tükendiği için değil. Resim ve sanata bakış değiştiği için, resmin içerisine dahil olabilecek elemanlar değiştiği için.
Hiçbir kavramsallık barındırmayan resim bugün için eksik mi kalır?
Ben kendi tercihimden değil algıdan, beklentiden bahsediyorum. Fakat katılmıyorum demek de yanlış olur. Çünkü her şeyden önce bu kamçılayan bir beklenti. Ben kendimi şaşırtmak üzere yola çıkıyorum. Eleman değiştirmeyi seviyorum. Benim için resme yeni elemanlar ekleyebildiğim noktada o iş çok keyifli bir hal alıyor.
Sanat tarihi bilinci, resim yaparken bir baskı yaratıyor mu?
Onları çoktan bıraktım.
O baskıdan sıyrılarak iş yapmak bir olgunlaşma mı o halde?
Herhalde dış etkenleri dışarıda tutabilmek lazım. Çünkü bu iş içeriden dışarıya olan bir iş. Günde sekiz on saat atölyede geçiyor. Senden bir şeyin çıkması ve dışarıya yayılması lazım. Dışarıdan gelen etkilerle olabilecek bir şey değil. İçselleştirmek denilen klişe var ya. İşte bir şeyi önce benim içselleştirmem, sonra kendimde dönüştürmem ve dışarıya aktarmam lazım. Sanat da böyle bir şey değil mi?
Resimlerindeki derinlik algısı çok etkili. Örneğin 'rc1' (2013) isimli resmin, bir pencereden uçsuz bucaksız gökyüzüne uzanan katmanları hissettiriyor.
Resim klasik anlamda üç boyutlu olanı, iki boyutlu düzleme aktarabilme taktiklerini veriyor. Öğrendiklerimizle 2 boyutlu düzlemi üç boyuta dönüştürmeye çalışıyoruz. Benim yapmaya çalıştığım şey ise espası iki boyut üzerinde ele almaya çalışmak. Bu yeni bir şey değil, yani aslında her şeyi iki boyutlu bir form / alan olarak görmekten bahsediyorum. Metod olarak bir ağaca ve gölgesine bakarken de aynı, bir duvara bakarken de. Gerçeğin temsili üzerinden bunun iki boyutlu ifadesi bir bakıma daha kolay ama bunu kavramsal bir boşluğu ifade etmek için kullanmaya çalıştığınızda daha zorlayıcı ve daha sürprizli. Ve ayrıca bu alanların kendi özellikleriyle (dokusu, rengi, jesti, formu, şekli vs…) birbirleriyle olan ilişkilerinde sonsuz olasılıklar var. Korkutucu...
Gelecek projelerinden bahsedebilir misin?
OJ ile Kasım’da bir sergi projemiz var. Beni açıkçası mevcut galerilerden daha çok heyecanlandıran bir mekân. Kurduğumuz ilişki sayesinde motivasyonum yüksek.
Bir sergileme mekânından beklentin nedir?
Mekândan çok çalışacağım insanlar önemli. Sonuçta mekânın sınırları bütün bu yaptığımız işleri sergilemeye imkân vermeyebilir. Önemli olan ortak bir heyecan taşımak. Ben bu tip şeylerle motive oluyorum. Sergi yapmak da heyecan verici ve önemli bir konu. Çünkü birileri yaptıklarımızı görüp üstüne konuşmazsa fikir paylaşımından doğacak değerleri kaçırıyoruz. Sergi yapmak bir anlamda işleri toparlamaya da vesile oluyor. Sergi metni, eser seçimi, fotoğraf çekimi gibi bir hazırlık sürecine giriyorsun, bir şeylere odaklanıyorsun.
Mevcut galerilerin ne gibi sorunları var? Sergi hazırlığı gibi süreçlerde nasıl desteklere ihtiyacın oluyor?
Bir galeriyle çalıştığında, galeri seni temsil etmeye başlıyor ve tüm süreçleri kendisiyle yönetme gerekliliği koyuyor. Bu iddia da doğal olarak bir beklenti yaratıyor. Nitelikli işler yapabilmek için ciddiyet istiyorsun. Bu ciddiyet, üretim sürecini paylaşmakla olabilir. Sanatçı ne yapıyor, ne üretiyor, ne tür dertleri var gibi… Bu süreç boyunca bir paylaşım ortamı yaratmak önemli. Çünkü temsiliyet sorumluluğuna giriyorlar. Dolayısıyla fikirlerini dinlemeyi önemli buluyorum. Fikir paylaşımı bir değer yaratabiliyorsa çok güzel bir fayda bu. Bunun dışında serginin dolaşımda olması da serginin bir parçası olarak değerlendirilip önemsenmeli. Ben dokümantasyonu çok önemsiyorum. İşlerin fotoğraflarının çekilmesi, seriler halinde arşivlenmesine yönelik hem dijital hem de fiziki arşivim var.